Encanto translate Portuguese
1,000 parallel translation
Bir Sakson eşkıya güzellikten ya da hanımlardan ne anlar?
Que pode um ladrão saxão saber de encanto? Ou de damas?
Genç adamın karizması çok iyi baba.
O rapaz tem muito encanto, pai.
Karizma.
Encanto.
Topallayarak, bir zamanlar ihsan ve bolluğun ülkesi olan yıkılmış topraklarına döndüler...
Sinistros e vacilantes regressaram à desolação do que em tempos fora uma terra de encanto e abundância.
Kalpsizlik de çekiciliğinin bir parçası.
É insensível. Mas isso faz parte do seu encanto.
Bu kadar çok cazibe kanunen yasak.
Tem mais encanto do que a lei permite.
Çok sarhoştum ve caziben, ayaklarımı yerden kesmişti.
Estava muito embriagado e deixei-me levar pelo teu encanto.
Hayatta, cazibe ve zerafetten eser kalan bir yer aramaya gidiyorum.
E quero ver se algures ainda há encanto e dignidade.
Gözlerini güzellik ve zevkle doldurmak için Allah'ın görme yeteneği verdiği siz harika dünyanızı sonsuz gecenin şehri olarak gören benden düşünceyi esirgemeyin.
Você, a quem Alá deu o dom da visão, encha seus olhos de beleza e encanto. Me explique, a quem seu mundo extraordinário, não é mais que uma cidade de noite eterna.
Sizin gibi güzel, görmüş geçirmiş biri nasıl olur da... burada yaşar?
A minha curiosidade obriga-me a ser impertinente. Como é que uma pessoa com o seu encanto, formação e posição... está aquí?
Cazibeni kullan, bilirsin.
Pöe esse velho encanto em acçäo.
Bir güle adımın verilmesi çok hoş.
Acho um encanto darem o nosso nome a flores.
Mazide kalmış günlerin değişikliklerini yansıtıyordu.
Tinha todo o encanto de tempos passados.
Pekala, çıkalım, gecemi aydınlatan ay ışığım.
Bom, vamos, luar do meu encanto. Estou faminto.
Onlarda sıradışı bir cazibe vardır.
Há um encanto extraordinário neles.
- Güzel şehirdir.
- A cidade tem o seu encanto.
Elbette, biraz disiplinsiz olabilir ama belki de batılıları cazip kılan bu disiplinsizliktir.
Claro que, é algo indisciplinado... mas deve ser isso que Ihe dá aquele encanto.
Çok sevimli bir kız diyor.
Dizem que é um encanto.
- Benim de davranışlarımı kısıtlıyor.
- Também dão cabo do meu encanto.
Çekiciliğine ve nezaketine rağmen, o iyi bir adam değil.
Apesar do seu encanto e cortesia, ele não é um bom homem.
Benin haçlı seferim kesinlikle şatafatlı olacak.
A minha cruzada terá um certo encanto.
Beni çekiciliğiniz tetikledi.
O seu encanto inspirou-me.
Kabahati çekiciliğinizde arayın.
Culpe o seu encanto.
Sen çok tatlı küçük bir kızsın Bayan Myrtle.
É um encanto de rapariga, Srta.
Çekici birisini
Um certo alguém cheio de encanto
Bu yüzden tekrar Michigan'da olmak istiyorum
Por isso desejo tanto Voltar ao Michigan de encanto
Michigan'da olmak istiyorum
Voltar ao Michigan do meu encanto
Cazibenin bir parçası, sanırım.
Deve fazer parte do teu encanto.
Eski Viyana'nın savaştan önce Strauss müziği gibi olduğunu..... asla bilmezdim, Onun romantik bir çekiciliği var.
Nunca conheci a Viena de antes da Guerra com a música de Strauss, o seu glamour e encanto fácil.
Kadın soğuk, acımasızmış ve Külkedisi'nin çekiciliğini ve güzelliğini kıskandığından kendi garip kızlarına ilgi göstermeye kararlıymış.
Fria, cruel e amargamente ciumenta do encanto beleza da Cinderela, ela estava determinada a zelar pelos interesses das suas duas estranhas filhas.
Çekiciliğini aileden almış.
Na família, ficou com o encanto todo.
Onu cezp edip mutlu etme adına yabancı topraklardan getirdiğim yadigârlar.
Recordações de terras estranhas para seu encanto e agrado.
Cazibemin bir parçası.
Faz parte do meu encanto.
Çocuksu cazibenle onları kazanmaya başladın.
Estás a conquistá-los com o teu encanto juvenil.
Seni onun kötü büyüsünden koruyacağız.
Queremos livrar-te do seu perverso encanto.
Kont senin için sürekli bir eğlence olmalı.
O conde deve ser um constante encanto para si.
İnsanlar bizim çekici ve romantik bir yaşam sürdüğümüzü sanırlar ama bizler gerçekten yalnızızdır.
As pessoas acham que temos vidas de encanto e paixão... mas na verdade somos uns solitários.
Cazibe işe yaramaz.
O encanto näo resulta.
İkizler etkileyici olmalı.
As gémeas devem ser um encanto.
Çok çekici anlamına gelir.
Significa que alguém tem muito encanto.
Bay Bradley, söylememde bir sakınca görmezseniz, siz tıpatıpsınız.
Sr. Bradley, se não se importa que eu diga, acho que é um encanto.
Çok sevimsiz ve cesaret yoksunu bir adamın hikayesi bu.
É a história de um homem com pouco encanto e ainda menos coragem. Não tem graça.
Cazibemin birazını kaybetmişim anlaşılan.
Parece que perdi algum do meu encanto.
İçinde sevgi olmayan bir ev, yaşayan ölü gibidir.
Uma casa sem encanto é uma morte em vida!
- Memnun oldum. Ben de sizin Bay Allenby'ye... Ona karşı koymak imkansız.
Dizia ao Sr. Allenby... que tem um encanto irresistível.
çok hoş görünüyorsun.
Querido, estás um encanto.
Henüz değil! Ama sizi temin ederim, başka bir güneş belirmeden önce, İngiltere sarayının tamamı, soytarılar kralı Giacomo'nun cazibesine, şakalarına ve şarkılarına karşı koyamayacaktır.
Ainda não, mas garanto que, até ao próximo pôr do sol, a corte de Inglaterra sucumbirá ao encanto, à inteligência, e canções do incomparável Giacomo, o rei dos Bobos,
Eğri büğrü basılmış para gibiyim. Önümde göz süzen bir haspaya caka satacak afili âşığa benzer bir hâlim hiç yok. Adam gibi bir kalıptan yoksun kalmışım, sahtekâr doğanın marifetiyle güzellikten nasip almamışım.
Eu, que rudemente sou marcado, e que não tenho a majestade do amor para me pavonear diante de uma musa furtiva e viciosa eu, privado da perfeita proporção, desprovido de todo encanto pela pérfida natureza,
Eskiden ata ne güzel binerdin, sonra o havalı kement atışlar falan... Hep beni etkilemek için yaptığın onca gösterişli numara...
Sabes, aquele teu belo cavalgar, o laçar... e todo o encanto com que me maravilhavas?
# Hafta boyunca başımda dolanıp duran dertler...
Desaparecem Como por encanto
Güneyin ateşi!
Bem, vais com este velho encanto do sul.