Estas translate Portuguese
450,508 parallel translation
Bıraksaydım da ormanın ortasında tüm önemli kararları siz mi verseydiniz?
E deixá-lo aqui sozinho na floresta para tomar todas estas decisões importantes?
Bu tarife miktarıyla anti damping vakaları hafifleyecektir.
Com estas tarifas, estou confiante de que terá um efeito mitigador nos casos antidumping.
Bu tip şeylerin nasıl olduğu bir gizem, değil mi?
É um mistério, não é? Quando estas coisas acontecem?
Bu iki cümlenin yerini değiştirirsek tamamdır.
Vamos só inverter estas duas frases e fica bom.
Ben de bu yüzden soruyorum çünkü böyle zamanlarda desteğe ihtiyaç duyarız.
Por isso é que pergunto. Em alturas como estas, todos precisamos de apoio.
Seçimleri çalmak için eşinizle ne kadar ileri gittiğinize hayret ettim.
Fiquei chocada com o grau a que a Claire e o seu marido roubaram estas eleições.
Bu güçler, kendi halklarına karşı kimyasal silahlar kullanmakta, muhaliflere işkence etmekte ve nüfusun büyük bir kısmını aç bırakmaktadır.
Estas forças usam armas químicas contra o seu próprio povo, torturam a oposição e matam grandes partes da população à fome.
Bunlar Doc Goodens.
Estas são Doc Goodens.
Duydun mu?
Estás a ouvir?
Sen iyi misin?
Espere um segundo. Estás bem?
Kritik bir yol ayrımında olmadığımızı sanıyorsan yanılıyorsun.
Se não achas que estamos numa encruzilhada crítica, estás pateticamente enganada.
Cathy konusunda endişeli misin?
Estás preocupado com ela?
Yanılıyorsun.
Estás enganado.
Kusura bakma ama yanılıyorsun.
Desculpa, mas estás enganado.
Fazla kendinden emin ve ısrarcısın.
Estás muito confiante e muito insistente.
- Doug'dan şüpheleniyor musun?
Estás com dúvidas quanto ao Doug?
Hayır, sadece... her şeyi sorguluyorum.
Tu estás? - Não, estou só... Estou a questionar tudo, acho eu.
- Senin var mı?
- Tu estás?
Başkası için mi çalışıyorsun?
Estás a trabalhar para mais alguém?
- Başkası için mi çalışıyorsun? - Hayır.
- Estás a trabalhar para mais alguém?
Bir yalancıya yalan söylüyorsun.
Estás a mentir a um mentiroso.
Konuyu yanlış değerlendiriyorsun.
Estás a interpretar mal isto tudo.
Ne düşündüğünü bilmezsem müttefikin olamam.
Não posso ser tua aliada se não souber o que estás a pensar.
Yolunu şaşırmışsın.
Estás perdido.
- Evet, öyle.
- Não, estás mesmo.
Hâlâ politikalarımıza karıştığın düşünülmemeli.
Não podem pensar que ainda estás envolvido na política.
Tereddütlerin varsa söyle.
Se estás com dúvidas, devias dizer-me já.
Doğru olanı yapıyorsun.
Acho que estás a agir bem.
Merhaba, neredesin?
Onde estás?
Yanlış Cumberbitch'e soruyorsun.
Estás a perguntar ao Cumberbitch errado.
Ne saçmalıyorsun?
De que estás a falar?
Telefonda mıydın?
Estás ao telefone.
- Ne diyorsun sen?
- De que estás a falar?
Madem artık çok rahatsın
Agora que estás tão confortável
Üstündeki ne?
Que raio estás a usar?
Neden bir yer insanı gibi yerdesin?
Porque estás no chão como uma pessoa caída?
Tabi ki iyisin.
- Claro que estás bem.
Anlayışlı davranmıyorsun.
- Não estás a ser muito correcto.
Şimdi şov yapmaya başladın işte.
Agora estás a exibir-te.
Şu anda... mutlusun?
Estás... - Feliz?
Ve ileride senin de boyunluk takacağını düşünüyorsun.
E estás preocupada que o teu pescoço fique assim.
Kızgın olduğunu söylüyor.
Agora diz que estás chateada.
Hey, Leonard, mutlu olduğunda ellerini çırpmana gerek yok, çünkü duygu tespit cihazım var.
Leonard, se estás contente e queres mostrar a todos, não precisas de bater palmas, porque tenho um detector de emoção. - Como está a correr?
Bekle bakalım.
- Não, espera um pouco. Estás mesmo.
O ne? CV'n üzerinde mi çalışıyorsun?
Estás a actualizar o currículo?
Ne? Randall'ın gelişine hakikaten üzülüyor musun?
Estás mesmo chateado por o Randall vir para cá?
Leonard, eğer rahatsızsan bana söyle.
- Se estás chateado, é só dizeres.
Hey, iyi misin?
- Estás bem?
Tabi ki geliştirdin.
Estás sim.
Garip gözüküyorsun.
Estás estranha.
Bizden daha iyisin, bizim için biraz üzgünsün, ama biz olmak zorunda olmadığın için daha ziyade memnunsun.
És melhor que nós, sentes pena de nós, e estás feliz por não seres um de nós.