Estão translate Portuguese
231,534 parallel translation
Sonucunda, Ed Chen ve Aarush ölümüne kanka oluyorlar.
Mas o Ed Chen e o Aarush estão feitos.
O zaman Bryce'a da muhteşem davranmanı öneriyorum.
Estão sê incrível para o Bryce.
Nereye... Bir saniye, kapı çaldı da...
Espera, estão a bater à porta.
Anlıyorum. Madem buraya kadar geldiniz, beni takip edin o zaman.
Já que aqui estão, porque não vêm comigo...
- Ne? Sizin de gördüğünüz gibi verileriniz çok daha güvenli olacak. çünkü birden fazla cihazda depolanacaklar.
Os seus dados vão ficar ainda mais seguros porque estão em vários dispositivos e as taxas são competitivas.
Burada ne sattığınız umrumda değil.
E não quero saber o que estão a vender.
- Laurie! Merhaba, ikiniz de burada olduğunuza göre, Birazcık laga luga yapabiliriz.
Olá, agora que estão aqui as duas, deixemo-nos de conversinhas.
Diyorum ki, burada yaptığınız işe saygım sonsuz, adeta önünüzde eğiliyorum. Ayrıca hizmetlerimi bir ortağınız olarak size sunmak istiyorum. Kendimi bu işe adayacağım.
Respeito muito o que estão a fazer aqui e queria oferecer os meus serviços como associado e não por telefone.
Sen kim olduğunu sanıyorsun bilmiyorum ama, erkeklerin meme büyütmemesi gerekiyor ama küçük göbeciğinin üstünde epey yer kaplıyor.
Não sei quem pensas que és, mas homens não têm tetas e no entanto aí estão elas...
Gördün mü? Bütün utanç verici şeylerim senin telefonunda, biliyorum. Baktığın zaman benimle acımasızca dalga geçeceksin.
Sei que as minhas cenas estão no teu telefone e se vires, não paras de me gozar.
Bazı insanların yolları başarıdan geçer, bazılarınınki de geçmez.
Há pessoas que estão destinadas à grandeza e pessoas que não estão.
Bütün 12 Ananas test edildi ve paketlendi.
Os 12 routers foram testados e estão embalados.
Kod uygulamanın içinde, Ananas'lar faaliyette.
Sim. O nosso código está na app, os routers estão online.
Beyler, güvenliğe haber verdiler. Bütün alanı tarıyorlar.
Malta, alguém alertou a segurança, e estão a analisar a área.
Geleceği görmeye hazır mısınız bakalım?
Estão prontos para verem o futuro?
Richard, bunlar gerçek insanlar ve onların kasıkları, ve alev almışlar.
Richard, são pessoas reais com genitais reais e estão a arder.
Bu da demektir ki Melcher'ın verileri çevrimdışı konumda.
- Os dados do Melcher estão offline.
Lama-la, Hooli hisseleri ne durumda bilmem gerek.
Lama-la, preciso de saber como estão as ações da Hooli.
Biraz önce ustabaşınız Jung-Sho ile konuşuyordum... ve ona göre sizler maksimum kapasitede çalışıyormuşsunuz ve daha fazla çalışamazmışsınız.
Falei com o vosso maioral, Jung-Sho. Falei com o vosso maioral, Jung-Sho. E ele acha que já estão a trabalhar na capacidade máxima e não podem trabalhar mais.
Sıkıntı yok. Melcher'ın bütün verileri burada.
Os dados do Melcher estão todos cá.
- Neden çoraplarım ıslak?
Porque é que as minhas meias estão molhadas?
Çünkü gözlerin fal taşı gibi olmuş.
Porque os teus olhos estão a brilhar.
O yüzden kendi iyiliğin için onları haklı çıkartmayalım, olur mu?
Para teu bem, vamos provar que eles estão errados, está bem?
Sonbahar eğlence fuarında, sahnede olmam bekleniyor.
Estão à minha espera no palco da Feira de Outono.
Bazıları öyle uzaktaki ışıkları bize ulaşmadan önce ölmüş oluyorlar.
Algumas estão tão longe que morreram antes da luz chegar aqui.
Yani hayatlarımız neşe, çocuklar ve barbeküler ile dolu.
As nossas vidas estão cheias de alegria, filhos e churrascos.
- Ev ödevleri ne oldu, genç bayan?
- Trabalhos de casa, minha menina? - Estão feitos.
Kırbaçlar ve meme kelepçeleri satışta.
Os chicotes e os grampos para mamilos estão em promoção.
Sende mi?
Estão contigo?
- Bayan Clios... Interpol'ün emriyle eserlere el konuldu. Olduğunuz yerde kalın.
Sra. Clios... por ordem da Interpol, todas as obras de arte estão apreendidas e deverá permanecer exactamente onde está.
Şifreli.
Todos os dados no disco rígido estão codificados.
Ethan ve Liseli nasıl?
Como estão a Caloira e o Ethan?
Çocuk istiyorsunuz.
Estão a tentar ter um filho?
- Pekâlâ, işte buradalar.
- Então... aqui estão elas.
Senin mutluluğunu ve çocuklarımın mutluluğunu düşünüyorum.
Quero saber se tu estás bem. Quero saber se os nossos filhos estão bem.
Neden geldiniz?
Porque estão aqui?
- Durun biraz, ciddi olamazsınız.
- Estão a brincar comigo.
Kiminle evlendiğim, çocuklarımın kim olduğu, işim hepsi belirlendi, tüm kapılar kapandı.
O meu marido, os meus filhos, o que faço na vida, está tudo escolhido, as portas estão fechadas.
Çocukların geliyor.
Ouve. Os teus filhos estão a chegar.
- Dışarıda oynuyorlar galiba.
- Acho que estão lá fora a brincar.
El havluları aşağıda.
As toalhas estão em baixo.
Hayır, benim zaten bir ailem var!
Não! Tenho uma família, estão ali sentados.
- Güzel. - Neden alkışlıyorsunuz?
Estão a bater palmas porquê?
- Arabada!
- Estão no carro!
- Tahmin edeyim.
Deixa-me adivinhar. Estão lotados.
Şimdi de bu iş için beni suçluyorlar, yemin ederim.
Então estão a incriminar-me nisto, meu, eu juro. - Eu juro.
UMT'yi dinleyip haksız olduklarını söylersem adamlarımın saygısını ve güvenini kazanamam.
Não posso ganhar a confiança e respeito dos meus homens se disser que estão errados só porque o IRT me disse.
Neden buradasın?
Porque estão aqui?
Çılgınca şeyler. " Neden buradasın?
Coisas malucas como : " Porque estão aqui?
- Neden?
- Estão a tentar ligar-nos ao Pouchy?
İzle de gör! İnsanlar öldürülüyor.
As pessoas estão a ser mortas.