Evan translate Portuguese
2,623 parallel translation
Evan ve ben -
O Evan e eu...
Hayır, Evan'ı severim.
Não, adoro o Evan.
Biliyorsun Evan anlattı bana.. ... uyuşturucuları bulduğnu.
Sabes... o Evan contou-me... que descobriste que eu estava a abusar daqueles comprimidos.
Sıra bende, Evan amca.
É a minha vez, tio Evan.
O kadar da sarhoş değildin Evan.
Não assim tão bêbedo, Evan.
Özel muhabbet. Hadi. Matlock'ın Evans'ın ailesini nerede sakladığını söyle.
Diz-nos onde o Matlock mantém a família do Evan.
10 yıl önce Dearing'in oğlu Evan'la birlikte aynı gemide, USS Brandywine'da ölmüş.
- Ele foi morto há 10 anos no mesmo navio, o USS Brandywine, como o filho do Dearing, Evan.
Denizci Jeffrey DeRosa ve Evan Dearing.
Marinheiros Jeffrey DeRosa e... Evan Dearing.
Oğlum Evan'ı öldüren terörist saldırı gerçekleşmeyebilirdi.
O ataque terrorista que matou o meu filho, Evan, não precisava de acontecer.
Artık her şey Evan'la ilgili.
Agora trata-se do Evan.
Evan'ın ölümünden sonra eski Bayan Dearing terapi görmeye başlamış.
Depois do Evan morrer, a ex Sra. Dearing procurou aconselhamento.
- Evan'dan iki yıl sonra boşanmışlar.
Após dois anos da morte do Evan, divorciaram-se.
Evan'ın ölümü Harper'ı yıktı.
A morte do Evan destruiu o Harper.
Evan bizi birbirimize bağlayan tek iyi şeydi.
O Evan era o que nos mantinha juntos, e quando ele morreu,
Evet, Evan Arnold.
Sim, era o Evan Arnold.
Evan Arnold'ın evinde bir şey buldunuz mu?
Encontraste alguma coisa na casa do Evan Arnold?
Keşke benim kamyonlarım olsaydı. Evan, şuna bak...
Gostava que estes fossem os meus camiões.
Evan'ın kardeşi de onun kadar iyiydi.
Esse é do tipo do irmão aqui do Evan.
Evan'ın, kardeşi Dallas'ta çalışırken onun yerine Riley ile birlikte gelmesi kulağa makul geliyor.
O Evan substitui-o como par da Riley... enquanto o irmão está a trabalhar em Dallas... isto parece-me perfeitamente razoável.
Oğlum Evan'ı öldüren terörist saldırı gerçekleşmeyebilirdi.
O ataque terrorista que matou o meu filho, não precisava de acontecer.
Evan Dearing.
Vou tratar disso. Evan Dearing.
Evan'ın ölümüyle her şey değişmişti.
Tudo mudou com a morte do Evan.
Evan.
Evan.
Evan'ın cenazesinde verilen bayrak.
A bandeira no funeral de Evan.
Harper da oradaydı. Evan'ın bayrağı elinde oturma odamda öylece duruyordu.
E lá estava ele... no meio da minha sala, a segurar a bandeira do Evan.
Victoria ile birlikte Evan'ı büyüttükleri evde.
Na casa em que ele e a Victoria criaram o Evan.
Evan, bu kasetleri bize neler yaptığını dinlememiz için göndermişti.
Evan costumava enviar-nos cassetes para ouvir, para ver como ele estava.
Burası Evan'ın doğduğu ev.
A casa em que o Evan nasceu.
Evan, seni Deniz Kuvvetleri'ne katılma konusunda en çok ne heyecanlandırıyor?
Evan, o que mais te excita ao juntares-te à Marinha?
Haydi ama, Evan, söyle bana.
Vamos lá, Evan. Diz-me, a sério.
Abbott'ın kamarasında bulunan zarftaki DNA örneği ile Dearing'in oğlu Evan'ın DNA'sını karşılaştırmalarını istedim.
Estão a comparar o ADN retirado do envelope encontrado no quarto do Abbott com o ADN do Evan, filho do Dearing.
Günaydın, Evan.
- Bom dia, Evan.
Günaydın, Evan.
Bom dia, Evan.
Evan Cross'un telefonu.
Telemóvel de Evan Cross.
Evan...
Evan...
Evan, bu sözleşmeye ihtiyacımız var.
Evan, precisamos desse contrato.
Evan Cross.
Evan Cross.
Evan, cevabın bu olduğunu sanmıştım.
Evan, pensei que isto fosse a resposta.
Tamam, dur bakalım Evan.
Espera aí, Evan.
Drake, ben Evan.
Drake, é o Evan.
Evan'a bulduğumuzu söyle.
Diga ao Evan que acho que encontrei.
Um... Bir kaç yıldır Evan Cross hakkında dosya oluşturuyordum.
Mantenho um arquivo sobre Evan Cross já há vários anos.
Evan Cross'a uzaylıların kıçını tekmelelmesi için yardım etmeye hazırım.
Estou pronto e disposto a ajudar o Evan Cross a dar um pontapé nos traseiros de alguns alienígenas.
Evan, Bir şeyler buldum.
- Evan, encontrei uma coisa.
Evan!
Evan!
Bir an Evan'ın işinin bittiğini düşündüm, çocuğun da...
Pensei que o Evan já era... e o rapaz também.
Evan Dearing.
Evan Dearing.
Tamam, pardon.
- Evan, olha para aquilo.
Evan gelmiyor mu?
- O Evan não veio?
Evan.
- Evan.
Evan, hareket etme.
Evan, não se mexa.