Farkettim translate Portuguese
1,619 parallel translation
Sonra bir şekilde, onu bu tehditlerle daha çok incittiğimi farkettim sonunda bunu yapmayı bıraktım, ve bunu ilk ve son kez aklımdan çıkardım.
Um dia consegui convencer-me que a feria mais com a ameaça constante duma prostituta do que se o fizesse mesmo.
Caroline'e aşık olduğumu gösteremediğimi farkettim, Fakat, gerçekten aşıktım. Birine aşık olabileceğim kadar aşıktım.
Dou conta de que não actuei como se tivesse estado apaixonado, mas a verdade é que estava tanto quanto era capaz de estar por qualquer uma.
Fakat, bir kaç gün sonra o aynı fahişeyle ilgili takıntımdan kurtulduğumu farkettim.
Porém uns dias depois, começou a obsessão pela mesma prostituta.
Beraber, iki insanın anlaşabileceğinden daha iyi anlaştığımızı farkettim.
Senti que nos entendíamos de um modo que não acreditava possível entre duas pessoas.
Koridordaydı ve kanıyordu... farkettim ki, bir kayayı beceriyormuşum.
Estava no saguão da minha casa, a sangrar, e apercebi-me de que tinha batido no fundo.
Ama sonra farkettim ki... insanlar temizlenmeyi seviyor.
Mas não tardei a compreender que as pessoas gostavam de ser lavadas.
Farkettim ki sen aslında oldukça eğlenceli bir insansın, söylediğin şeyler de komik
Sabes que és bastante engraçado? Dizes coisas que... são bastante engraçadas. - É talento verdadeiro.
Şunu farkettim ki ;....... yabancı bir dilin konuşulduğu bir çevrede insan kendini tek hissediyor.
Tenho noção que uma pessoa num ambiente com uma língua diferente se torne muito isolada.
Hiçbir şey hatırlamadığımı farkettim.
Percebi que não me lembro de nada.
Ama bir süre sonra, anılarda yaşamanın hiç de kolay olmayacağını farkettim.
Mas depois de algum tempo percebi que não é fácil viver de memórias sozinha.
Sonra, birlikte olduğum kızları dinlemediğimi farkettim.
Daí percebi que não estava a ouvir às miúdas com quem estava.
Eylemden çok izlemeyi tercih ettiğimi farkettim.
Admito que prefiro ver do que fazer.
Ve Randy'nin o közleri geçtiğini izlerken, farkettim ki, Catalina bizimle aynı okulda olsaydı muhtemelen Randy, beden dersinden kalmazdı.
Ao ver o Randy atravessar as brasas percebi que ele não teria chumbado a ginástica se a Catalina andasse lá no liceu.
Ben konuşurken bana odaklanmadığını farkettim.
Reparei que ele não estava focado no que eu dizia.
Bu nedenle elini tuttuğumda, derisi olmadığını farkettim.
Mas quando peguei na mão dele, não havia pele.
Todd, yemeğine bile dokunmadığını farkettim.
Todd, reparei que ainda não tocaste na comida.
Sonrasında beni alıyorlar dağın tepesine koyuyorlar ve ilahi söylemeye başlıyorlar ve farkettim ki benim Tanrı olduğumu sanıyorlar!
A próxima coisa a saberes, é que me agarram, põem-me no topo desta montanha, começam a cantar, e eu apercebo-me de que pensam que sou Deus!
Ve ben de hepimizin sevdiği insanları kaybedeceğini farkettim.
E eu apercebi-me que todos nós iremos perder a pessoa que amamos.
Terkar yola çıktığımda, senin bana verdiğin Eric Murphy adına olan, yanlış kredi kartını kullanmış olduğumu farkettim.
Ao arrancar, reparei que tinha usado o cartão de crédito com o nome Murphy. - Aquele que me deste.
Farkettim. Buraya da geldi.
Também veio falar comigo.
Bunun bir rastlantı olmadığını farkettim.
Imagino que não seja uma coincidência.
Eksik sayfanın yerine geldiğini farkettim.
Participei que faltava aquela página e ela apareceu. Oh.
Farkettim ki eksik sayfa geri dönmüş.
Eu dei conta que aquela página perdida acabou por aparecer.
Dedim ya. İlk defa, belki de onsuz daha iyi olduğumu farkettim.
Pela primeira vez, percebi que talvez esteja melhor sem ela!
Christopher Lowell'ın programını kaydetmeyi bıraktığımızı farkettim.
Notei que deixámos de gravar o Christopher Lowell Show.
Sonra da ninemi dolandırdığını farkettim.
E depois descubro que ele tirou todo o dinheiro à minha avó?
Cekette bazı parçacıklar farkettim.
Encontrei umas partículas no casaco.
Evet, eğer bir ev kredisine ihtiyacım olursa çok rahat kefil bulabileceğimi farkettim.
Bem, eu descobri que se alguma vez precisar de um empréstimo para a casa, como funcionário do estado, estou pré-aprovado.
Bu güçlere sahip olduğumu farkettim.
Só recentemente é que reparei que tinha poderes.
Ve bir zamandan sonra, savaş üzerine savaş verdiğimi farkettim.
E, depois de um tempo, era só uma batalha atrás da outra.
- Kafanızı geri çektiğinizi farkettim.
- Reparei que recuou.
Bir benzerlik olduğunu farkettim,
Notei que há semelhança.
Andrew'n sevdiği rengi giymek istedim ve sonra farkettim ki... Hangisi olduğunu hatırlamıyorum.
Queria levar a cor preferida do Andrew mas depois vi que não sei qual é.
Evet, bunu farkettim, ama her geldiğimde dolu oluyor. Bu popüler bir ders.
Eu percebi, mas está sempre assim quando cá venho.
Şirketin hala genişlemeye ihtiyacı var, ve farkettim ki, benim gibi formunda, zeki bir adamın, öne çıkıp, işleri eline alması lazım.
A companhia ainda precisa se expandir, então eu imaginei, Eles precisam de um cara adequado, de bom coração como eu. Para levantar as coisas, pegar a bola.
Ve o her zaman, hiç yapmamış olduğu için gurur duyuyordu, farkettim ki, hey, benim için bitmiştir.
E ela sempre se orgulhava de nunca ter feito, Pensei, ei, essa é minha saída.
Ve sonra size güvenebileceğimi farkettim, sonuçta sizin bir kocanız var.
Todos na escola vão descobrir. E pensei que poderia confiar em você, Porque você tem marido e tudo mais.
Ve sonra, köpeğin garip bir kan hastalığı olduğunu farkettim.
E ela amou. Sou um gênio, não sou?
Ben çamaşırları yıkıyordum, ve giydiğim bornozun üstünde bebek maması olduğunu farkettim.
Eu estava lavar umas roupas, E reparei que o roupão que eu estava vestir, tinha um pouco de comida de bebê nele.
Evet bende farkettim. Umarım üşütmüyordur.
É eu notei também, espero que não fique gripado.
Ah, şey, bunu sana verecektim, ama diğer kızların çiçek takmadığını farkettim, sanırım bu o tarz bir dans değil.
Bem, eu ia dar-te... Mas vi que as outras míudas não estão a usar flores. Imagino que não seja esse tipo de baile.
Bir de bu sabah kakamın grimsi renkte olduğunu farkettim.
Oh, e hoje de manhã, reparei que o meu cocó tinha uma cor acinzentada.
Bir sürü katliamla uğraştığınızı farkettim.
Eu sei que estão a lidar com uma grande carnificina.
Sonradan farkettim.
Percebi-oo mais tarde.
Gaitasında kan olabileceğini farkettim, ki bu ülser kanaması olduğunu gösterir.
Percebi que talvez pudesse existir sangue nas fezes, o que poderia indicar a presença de uma úlcera hemorrágica.
Farkettim ki, sanki ben Julia Roberts'ım gibi davranmaya başladım.
Fui reconhecida uma vez e comecei a achar que sou a Julia Roberts.
Uh, evet, bunun küstah olduğunu farkettim.
- Sim, eu sei que é arrogante.
Bak, Robin, Ben sadece şunu farkettim, um, Benim şeye ihtiyacım var... Benim
Robin, estou a aperceber-me de que preciso de...
Montunuzun cebinde bunların olduğunu farkettim.
Reparei nisto no bolso do seu casaco.
Sora bunu değiştirmem gerektiğini farkettim.
Foi quando eu percebi que tinha de mudar.
Ben beş kesin iz farkettim.
Conto cinco marcas diferentes :