English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Portuguese / [ F ] / Fırça

Fırça translate Portuguese

528 parallel translation
Çok cesursun Gellhorn. Chiang Kai Shek'in önünde Çin İmparatoriçesi'ne fırça atmak herkesin harcı değildir.
Muita coragem Gellhorn, destratar a imperatriza da China
Günler geçti. Portreye son fırça darbesi.
Com o passar dos dias, o retrato ia se terminando.
Sonra bir fırça al ve buradan tut.
Agora, pegas no pincel... e segura-lo aqui...
Bunun arkasında bir şey var... Senden odasına gitmeni istedi. Fırça ile ilgili bir şey söyledi.
Disse algo sobre o pincel da barba que está no seu quarto.
Ne satıyorsun, fırça mı, dergi mi?
Qual é o seu negócio, amigo, escovas ou revistas?
Hayır, ama en azından bir fırça kaymanı beklerdim.
Não, mas esperava no mínimo uma advertência verbal.
Artık beni rahatsız etmeyi bırak, sana fırça çekmeden git ve uyu.
Pára de incomodar e vai para a cama antes que pegue na escova.
Fırça.
Acabou com ela.
Kalınca bir fırça arıyorum.
- Quero uma escova de pelo duro.
Ama teknik, fırça izleri, her şey onun imzasını taşıyor.
A técnica, os toques de pincel. Cada um tem a sua assinatura.
- Bir de fırça getir!
E um esfregão!
Bana "Fırça" Carter diyeceklerdi.
Ia me chamar de "escova" Carter.
Ne oldu peki, "Fırça"?
O que aconteceu?
Niye yalan söylediğini bilmiyorum ama kaptan gelmeden dön, yoksa ikimize de fırça atar.
Näo sei por que estás a mentir, mas é melhor voltares, antes do comandante ou seremos ambos esfolados.
Biraz fırça, biraz yağ...
Pincéis, algum óleo...
Yaptığın her şeyin, hepimizin yaptığı her şeyin modası geçmiş, hepimiz tahmin ederek fırça kullanıyoruz nehirler gibi boya kullanıyoruz gelişigüzel birleşimlere, ki aslında peşinde olduğumuz her şey matematiksel olarak elde edilebilir.
Tudo o que tens feito, tudo o que temos feito obsoleto, todos nós a adivinhar a cada pincelada deitando rios de tinta em combinações fortuitas, quando, na verdade, tudo o que buscamos pode ser alcançado matematicamente.
Devamlı aynı fırça darbelerini kullanıyorsun.
Usas sempre as mesmas pinceladas.
Ama fırça buna bakmaz.
Mas o pincel não sabe disto.
Şeytan'ın tekerlekleri, kuyruğunu fırça olarak kullanarak kırmızıya boyaması gibi mi?
Como o Diabo pintando as rodas de vermelho usando a cauda como pincel.
Billy Jack, Brennan'a eti hazırlaması için bir fırça kay.
Billy Jack, faça Brennan cortá-lo para o jantar.
Dış kapı kapanacak ve girmek için müdürden fırça yiyeceğiz.
Depois temos de ir ao director e levamos uma bronca.
Girişi iyi kollamıyorsun diye fırça yedim, bunu ödeyeceksin!
E estavam sempre a descompor-me por eu não vigiar a entrada... Agora vais pagar.
Biraz fırça atıp gönder.
Repreenda-a e deixe-a ir.
Bir sürü fırça.
Escovas de todo tipo.
Geriye sadece vurulacak bir fırça darbesi, kondurulacak son bir renk kalmıştı ki, karısının ruhu bir kez daha lambanın içindeki alev gibi titredi.
"salvo uma pincelada na boca e um retoque nos olhos " o espírito da senhora vacilou como a chama de uma lamparina.
Ve son fırça darbesi vuruldu, boya son kez sürüldü.
" Assim foi dada a pincelada e feito o retoque,
Ona iyi bir fırça çekiyor.
Deve estar a gritar por qualquer razão.
Fırça da bulabilirim.
E pincéis.
- Ben size koca bir kutu fırça aIırım. - Kocaman kare fırçaIar!
Eu compro-lhe uma caixa de pincéis quadrados novos.
Bunlar bilinmeyen eserler, tamamen gerçek, son fırça darbesine ve malzemesine kadar.
Devem estar loucos, para atacarem dois estranhos tão simpáticos. Estão cada vez mais ousados e determinados.
Fırça.
O pincel!
Paul, fırça!
Paul, O pincel!
Fırça, Paul!
O pincel, Paul!
Fırça, Paul!
O pincel, Paul.
Fırça, anahtar, zil.
Escova, chave, sineta.
Kitap, fırça, şamdan.
Livro, escova, castiçal.
Anahtar, fırça, tarak.
Chave, escova, pente.
Beş yıl geçince fırça verdiler.
Após cinco anos, dão-me uma escova.
Meleklerle onu kıyasladığında, onu gerçekten büyük bir fırça ile yıkamak lazım.
Comparam-no com os anjos e o branqueiam-no com broxa branca.
Ben, bir bakana fırça attım, Başçavuşum.
Não lhe perdemos o jeito. Gritei a um ministro, meu ajudante!
İspanyol Sarayı mensuplarını, vahşi fırça darbeleriyle en ufak siğillerini atlamadan, merhametsizce ve bıkmadan resmeden biri...
... pintando as damas e os cavalheiros da corte espanhola com um pincel selvagem. Implacavelmente, revelando-os em todos os pormenores, até à mais pequena das verrugas.
Bu iyi bir fırça istiyor, Mary. Ayak altında çiğnenerek berbat olmuş.
Isto precisava de levar uma escovadela...
Bu, ona verdigi fırça, efendim.
Foi esta a escova.
Herkes eline bir fırça alıp işe koyulsun.
Peguem todos numa brocha e comecem.
Fırça sapını kıçına sok ve içerde kır.
Meteram-te um pau no cu e deixaram-no lá ficar.
Bayan Dejardin, bugün sınıfta yaşananlar için zaten fırça yedi.
Desjardin foi repreendida pelo que aconteceu na aula de hoje.
Başrollerde, kadınların mutfaktan çıkmaması gerektiğini düşünen komiserinden sürekli fırça yiyen alkolik, huysuz ama sevecen bir üsteğmen ve feminist görüşlü genç, güzel ve cıvıl cıvıl bir kadın polis var.
As personagens principais incluem um Delegado amargo mas com bom coração, que está sempre a ser repreendido pelo Comissário, um detective esperto e duro, que bebe demais, e acha que lugar da mulher é na cozinha e uma brilhante jovem polícia feminista, que luta pelos direitos das mulheres. Estamos fartos de mulheres polícias.
FCC bize fırça çekmekten başka bir şey yapamaz.
A FCC não pode fazer nada, excepto censurar-nos.
Bu olduğunda, kimi tablolarda ilk fırça darbelerini görmek mümkündür.
Quando isso acontece é possível, nalgumas pinturas, ver as linhas originais.
- Bana fırça gerek.
Preciso de pincéis.
Tutar mısınız? Fırça getireyim.
- Vou buscar uma vassoura.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]