Fıstığım translate Portuguese
323 parallel translation
- Ona bakıp dedim ki : "George beni seviyorsan, en havalı fıstığım zaten."
olhei para ele e disse : "George, se você me ama... sou a mais linda da cidade."
Uslu ol, fıstığım.
Porta-te bem, fofinha.
Yatma vakti fıstığım.
São horas da caminha, amor.
Merhaba fıstığım.
Olá, queriducha.
Bana öyle bakma, fıstığım.
Tu não me pareces doente, benzinho.
Haydi dansa gidelim, fıstığım!
Vamos dançar, meu amendoim!
Fıstığım...
Amendoinzinho...
Ben de senden hoşlanıyorum, fıstığım.
Também me agradas, amendoinzinho.
Bazen hayli garip şeyler düşünüyorsun, fıstığım.
Às vezes pensas em coisas bastante estranhas, querida.
Benim için mahsuru yok, fıstığım.
Por mim está tudo bem, amendoinzinho.
Fıstığım!
Amendoinzinho!
Eğer mangal partisine gitsem ve orada et olmasa,.. ... derdim ki "hey fıstığım, et nerede?"
Se fosse a um churrasco sem carne, eu diria, " Ei, pacóvio!
Küçük çiçeğim, kuşum, fıstığım.
Meg, minha florzinha, meu passarinho, minha noz-moscada.
Gidip küçük fıstığı karşılayayım.
Iréi receber a garota.
- Benim bahanem de eşit derecede zayıf. Ben sadece en içten selamlarımı size sunmak ve sağlığınızın nasıl olduğunu öğrenmek için şöyle bir uğramıştım.
Só apareci para apresentar as meus cumprimentos... e saber do estado da sua saúde.
O şeyi fırlattığında oyuncak paraşüt falan sanmıştım.
Quando deitou aquilo, pensei que era um pára-quedas de brincar.
Eski bir atasözü vardır tatlım : "Fıstığına asıl ama yanında iken görmezlikten gel."
Há um velho ditado, querida : "Agarra-te à banca mesmo que não vendas nada."
Bana saldırıldığında bunu yapma fırsatımız olmamıştı.
Não tivemos uma boa oportunidade antes, quando eu fui atacado.
Düşmanın sıkıştırdığı birliğimizi kurtarmamız gerekiyor askerlerimize ve silahlarına güç vererek zaferden zafere koşmamızı düşmanımızın zayıf tarafını bularak onu yenmemizi insanlar ve ülkeler arasında adaleti kurmamızı sağla.
"Escuta-nos, por favor, " como soldados que a Ti apelam, " para que armados com o Teu poder...
Madge Brenner fıstığı mı var bu işin arkasında?
É daquela tal Madge Brenner?
Benim çıktığım şu fıstık.
Aquela velha com quem saio.
Yaptığı çok yanlıştı. Arkadaşım Leroy'u pencereden fırlattı.
Uma coisa mesmo bera, atirar o meu amigo Leroy pela janela.
Yapmaya çalıştığım... Bana, herhangi bir şekilde, oradan çıkma fırsatı vermediler, gerçekten.
Eles, de certa forma, nem me deram chance de sair de lá.
Black Mountains'de, Yerliler tarafından kuşatıldığımızda.. .. bir fırsat yakalamıştık. Hayal edin.
Lembra-se, Coronel, daquela ocasião em que ficámos cercados pelos índios, nas Black Mountains?
Uyandırıp dedi ki : "Seni bu şehrin en havalı fıstığı yapacağım."
Acordou-me e disse : "Vou transformá-Ia... na garota mais linda da cidade."
115 cm. boyundaki fiberglas namlusu tek mermi fırlatır. 2 cm. kalınlığındaki bir zırhı delecek şekilde tasarlanmıştır.
É um tubo de fibra de vidro de 1,15 m de comprimento e 7,6 cm de diâmetro, que dispara um único projéctil capaz de penetrar numa chapa blindada de 2 cm de espessura.
Çok doğru. 2. sınıf adamlarla çalıştığım için özel bir fiyat.
Um preço especial por estar a trabalhar com gente de segunda.
Bir keresinde kendimden geçmeden F-16'nın içinde 11 G'ye maruz kalmıştım.
Já sofri o empuxo de 11 Gs em um F-16 sem desmaiar.
Daha önce karşılaştığım benzer vakalarda hastaya sodyum nitrit buharı tatbik etmek suretiyle olumlu sonuçlar almıştım. Ve içinde bulunduğum an, bu tedevinin etkinliğini ortaya koyabilmek açısından bana eşsiz bir fırsat sunuyordu.
Eu obtivera bons resultados nesses casos, com a inalação de nitrato de amilo, e aquele caso era uma óptima oportunidade para testar as suas qualidades.
Neyin var, çam fıstığı mı?
O que tem?
Durdurmaya çalıştığım afyon üreticilerinden biri de... birinci sınıf insanlık düşmanı... Bir süre önce Altın Üçgen'deydim.
Eu estava no Triângulo Dourado.
Bu fıstık saçmalığına inanmadım.
Eu não acredito naquela história de amendoim nem um pouco.
Anlamaya çalıştığım şey şu... şu Fırtınalar, nedir onlar?
Preciso de perceber é... o que são estes Tempestades?
Geçen hafta kendimi tanıştırma fırsatı bulamadığım için üzgünüm.
Desculpa, não tive oportunidade de me apresentar a semana passada.
Babamı, insanlığın o zayıf anında, gafil avlamıştım. Onu bu nedenle daha çok sevdiğimi hissettim.
Eu tinha surpreendido o meu super-homem em flagrante delito de humanidade e senti que o amava ainda mais.
Sevgilimin balosunun fıstığı ben olacağım.
Vou ser a rainha do meu Sweetheart's balls.
Cuma gecesi şehir merkezinde, bir fıstığı yakalama şansım var...
Sexta à noite em City Hall. Posso assustá-los.
Dün tartıştığımız şu fırsatı hatırlıyor musun?
Lembram-se daquela oportunidade de que falámos ontem?
Bu çok garip. Fıstığın kokusu kamışımı soğutuyor.
Estranho, cheirar o amendoim deixou o meu coiso gelado.
Kaşla göz arasında benim küçük İspanyol fıstığım olacaksın.
Daqui a nada tornas-te na minha mamacita.
Partideki fıstığı da bana bırak. Tamam mı?
encarregas-te do trabalho de escravo... e deixas para mim o borracho da festa.
Buraya sınıf atlatmaya çalıştığım için beni bağışlayın.
Peço desculpa por tentar classificar este clube.
Mutfaktaki fırının nasıl çalıştığını bilen var mı?
Alguém sabe usar o forninho?
Arabadan inip iki adım atmamıştık ki Frank Churchill fırlayarak geldi. Yardıma ihtiyacımız olup olmadığını sormak için gelmiş.
Não demos dois passos fora do coche, talvez menos... e Frank veio saltitante ver se queríamos ajuda.
Bütün gün bornozumu giyip yer fıstığı salkımı yemek istedim..
Isso não é verdade. Quis ficar de roupão e comer doces de amendoim, o dia todo.
Bekle. Hatırladığım kadarıyla, sakızı kafandan fıstık yağıyla çıkarabiliriz.
Bem, se me lembro da Heloise o truque para tirar pastilha é manteiga de amendoim.
Eğitime başlayıp Ruslarla tanıştığım zaman kozmonotla beraber pencereye gidememiştim. MIG'i kullanan adam sınır boyunca uçarken ben uçan bir F-15'in batı tarafında duruyordum. Adam, gezegenimizin güzelliğinin yarattığı etkiyi, pilotla paylaştığı zaman anladım ki kendime kötülük etmişim.
Eu percebi, quando comecei o treino e conheci os russos, que se não conseguisse ir até à janela com um cosmonauta, um tipo que pilotou MIGs do outro lado, quando eu pilotava F-15 no ocidente, para me deslumbrar com a beleza do planeta e partilhar com ele esse momento,
Gelmeye çalıştığım nokta bu değildi, ama zayıf kelime dağarcığımın içine hapis oldum.
Não era por aí que queria ir. Fiquei refém da minha má escolha de sintaxe.
Fıstığımı bitirmek istediğini söyledi.
Queria os meus amendoins.
Yer fıstığının kullanımıyla ilgili yüzlerce yöntem buldu, tatlı patates ve soya fasulyesiyle de.
Descobriu centenas de usos para o amendoim, a batata-doce e a soja.
- Yer fıstığı mı? -
- Um amendoim?