Ha translate Portuguese
443,203 parallel translation
Arkadaşımla bir dükkâna gittim. Sadece şapka satıyordu!
Há bocado fui com o meu amigo a uma loja, só tinha chapéus!
Rahibe Denise dedi ya, kendini başkaları için feda etmekten daha büyük iyilik olamaz.
Como disse a pastora Denise, não há bem maior do que sacrificarmo-nos pelos outros.
Dahası da var.
E há mais.
Hatta hepsini bir araya toplayıp, bir nevi odak grubu oluşturup, ne sıkıntım olduğunu öğrenebilirim..
Talvez eu pudesse juntá-las, como um grupo para descobrir o que há de errado comigo.
Küçük bir ipucu : şakaların sonuna... "Wocka Wocka" veya "ha-cha-cha." eklersen daha iyi olur.
Uma dica : as piadas ficam melhores quando acabam com...
Verinin içerisinde çok fazla boşluk var.
Há muitas falhas nos dados.
Bu bekçileri durdursak bile dışarıda daha fazlası vardır ve zihin kontrolü altında bulunan Nainsanlar'dan oluşan bir ordu.
Mesmo se pararmos estes sentinelas, há mais lá fora, e um exército de Inumanos controlados.
Onaracak çok fazla engel var.
Há um montanha de cercas para consertar.
Ve bir sohbet başlar. Genelde konuşurken ben çizmeye başlarım.
Há uma conversa e normalmente começo a desenhar enquanto falamos.
Söylemeliyim ki, orası daha özgür bir alan çünkü sözlerin çoğu zaten şiirsel.
E diria que há muito mais liberdade, porque muitas letras são poesia.
Ve en son, The Nether diye bir oyunda ayna kullanmıştım. Oyun, dijital bir dünya hakkındaydı.
E há pouco tempo usei espelhos numa peça chamada The Nether, que era sobre um mundo criado digitalmente.
Ama yine de, Marc Chagall tarafından tasarlanmış 11 adet vitraylı penceresi var.
No entanto, há aqui onze vitrais desenhados por Marc Chagall.
Yakın zamanda, Adele'in gösterisinde onun makyözü, bizim dekor ressamımız oldu çünkü gözlerinin böyle büyük olacağını biliyorduk ve o kadar rimelin kontrolü onun ellerinde olacaktı.
Há pouco tempo, no espetáculo da Adele, a pessoa que a maquilha pintou-nos os cenários, porque sabíamos que o olho da Adele ia ser deste tamanho e que o rímel ia interagir assim com a mão dela.
Bu Don Giovanni için yapılmıştı ve buna "Tasarımcı Mezarlığı" deniyor çünkü tasarlanması oldukça zor bir parça. Bunun sebebi de eserin, karanlıkta koridorlarda hapsolmuş insanlarla ilgili olması.
Foi feito para Don Giovanni, conhecido como o cemitério dos cenógrafos porque é famoso por ser difícil de desenhar, porque explicita que há pessoas presas em corredores escuros.
Cindy Sherman yok.
Não há Cindy Sherman.
Siyahlar demiyor mu?
Há um nome de negros para isso?
Bazıları oburluğun yedi ölümcül günahtan biri olduğunu bilmiyor.
Acho que há quem não saiba que a gula é um dos sete pecados capitais.
18 saatlik sütyenim dört saat önce yalan olduğuna göre 2.30 falan olmalı.
Bem, o meu soutien de dezoito horas explodiu há quatro horas, por isso diria... 2h30?
Sıkıntı yok, çözeriz.
Não há problema. Vamos descobrir.
Bu bir paradoks o zaman.
Há um paradoxo nisso.
O altı yıl önceydi.
Isso foi há 6 anos.
Aslında buraya 20 dakika önce geldim ama arabada bekledim çünkü erken gelmek ezikliktir ve bunu sana söyledim üzgünüm.
Na verdade cheguei há 20 minutos, mas esperei no carro, para não chegar muito cedo, e estou a dizer-te isso, desculpa.
Önemli değil.
Não há problema.
Beni bir saat önce görmeliydin.
Devias ter-me visto há uma hora.
Sana söylüyorum, bu çocukta gerçekten ters giden bir şeyler var.
Estou a dizer-te, há algo de errado com aquele homem.
Devre çok karmaşık. Onu etkisizleştirmek için zaman yok.
O circuito é complexo, não há tempo de o desarmar.
Uzun zamandır ilk kez burada iyimserlik var.
Pela primeira vez em tempos, há optimismo aqui.
Tüm yeni Nainsanlar'la birlikte burada bir barış duygusu var.
Mesmo com os novos Inumanos, há uma sensação de paz.
Bizim gibi olan çok kişi var.
Há tantos de nós.
Ve bir de Inferno olayı var.
E também há esta cena com o Inferno.
Burada bir şey kalmadı.
- Não há nada aqui.
Kimsenin saklanacak yeri kalmadı.
Não há nenhum lugar para se esconderem.
Fakat şu an birçok Nainsan var ve bizler onların neler yapabileceğini bilmiyoruz.
Mas há muitos Inumanos agora, e não sabemos do que eles são capazes.
Uzun zamandır görünmüyordun Baron!
Há muito tempo que não nos víamos, Barão!
Bakın, sizinle aynı fikirde olanlarımız da var.
Olhem, há aqueles entre nós que concordam contigo.
Kayıt olmayı reddeden bazı Nainsanlar'a yapılması düşünülen bir baskın var.
Há uma busca planeada para alguns Inumanos... que resistem ao registo.
- Sorun değil!
- Não há problema.
Burada gerçekten tehlikede olan şeyler var.
Há consequências reais.
Yenileri gelmeden onları hızlıca yere seremiyoruz.
Não estamos a ser rápidos o suficiente, e há mais a chegar.
Mikro seviyede bir çeşit güç kalkanı var.
Há um qualquer tipo de micro campo de força.
Bir büyü var.
Há um encantamento.
Ve dokuz alemde bizden iyisi yok.
E não há nenhuma melhor em todos os nove reinos.
Dışarıda Yenilmezler'e ihtiyaç duyan koskoca bir dünya var.
Há um mundo lá fora que precisa dos Avengers.
Süreçte birçok buluşma gerçekleşir.
Durante o processo há uma série de reuniões.
Böyle bir şey...
Há isto...
80,000 insan var ve güneş batıyor...
Há 80 mil pessoas e o sol põe-se.
Şovun bu noktasında bir şeyler olur çünkü bir değişim vardır.
Algo se passa nessa fase do espetáculo, porque há uma mudança.
Ve bu kentin bir modeli kent merkezinde bulunuyor.
No centro da cidade há uma maquete da própria cidade.
Bunun beni çok çeken bir yönü var ve zihnimde şehrin tüm sokaklarına giriyorum.
Há algo nisto que me atrai absolutamente e passeio mentalmente por entre todas estas ruas.
Farklı boyutlarda insanlarla çalışıyorum.
Há pessoas de alturas muito diferentes.
Karanlık ve kavisli bir tünel ortamında hissettiğimiz temel, genetik ve ilkel tepkilerimiz vardır.
Acho que há reações absolutamente básicas, atávicas e primárias que todos temos num espaço escuro e curvo de um túnel.