Halıma translate Portuguese
70 parallel translation
Siz benim sihirli halıma atlayın... Teşekkürler... Size hiç görmediğiniz yerler göstereyim.
Salte para o meu tapete voador e eu mostro-lhe coisas nunca vistas.
Sen uçan halıma bin, yeter, uçalım, gidelim uzaklara.
Suba ao meu tapete mágico, e vamos.
Sen uçan halıma bin, yeter, uçalım, gidelim uzaklara.
Suba ao meu tapete mágico e vamos!
Muffy... Halıma son kez çiş yaptın.
Muffy... fizeste a última mija no meu tapete.
O zaman benim halıma gelip bir bak.
Então, devias ver o meu tapete.
- Halıma ne oldu?
- Que aconteceu à alcatifa?
Walter, halıma işeyen o Çinliye, gidip bunu fatura edemem...
Não posso ir apresentar a conta ao chinês que mijou no meu tapete!
Walter, bu herif benim halıma işedi...
- Ele mijou no meu tapete.
Ve, herifler benim halıma işediler? Senin lanet halına işediler...
- Mijam na porra do teu tapete?
Yani, gelip şahsen halıma, işediğinizi mi soruyorsunuz?
Se mijou no meu tapete pessoalmente? Está lá? Fala inglês?
Halıma kan bulaştırmamaya çalış.
Tenta não sangrar na minha carpete.
Zencolarım birbirini yakıyor, halıma düşürdükleri ateşle.
A queimarem-se uns aos outros e a cagarem o meu tapete.
Işıkları açabilir misiniz lütfen... işiniz bittiğinde ve lütfen o pis çizmelerle değerli halıma basmayın.
Importam-se de apagar as luzes quando acabarem? E tirem essas botas nojentas da minha carpete.
Evet, şey, düşündüm de İran halıma işeyecek kadar cesaretli biri..
Pois, bem, achei que qualquer um que tem coragem para mijar no meu tapete Pérsia tem o que é preciso.
Evet, halıma işeyen birini de gördüm.
Sim, e também já vi um cagar no meu tapete.
- Halıma öyle yapmayı kes!
- Não faças isso ao tapete!
Jake, halıma tükürmeyi bırak!
Jake, pára de cuspir para o meu tapete.
Lütfen halıma kırıntı dökemeyin.
Não deixe cair migalhas.
Hepiniz gelip sihirli halıma oturmalısınız. İyi de hepimiz birden oturursak halı uçmayacaktır. Hadi, şarabını da getir.
Eles agora estão prontos para te destruir e também não terão limites para me fazer calar.
Hayır. Halıma işer, ayakkabılarımı yer.
Ela vai fazer xixi no tapete e roer os meus sapatos.
Earl, ben de tam Tek Göz William'a, senin yeni halıma işediğini anlatıyordum.
Earl, eu estava a contar ao William Zarolho aquela vez em que mijaste na minha carpete nova.
- Bir şeyi kanıtlamak için kendi halıma kusmamı?
Vomitar no meu próprio tapete para provar algo?
Burada olmanın tek sebebi kirli paspas suyunu halıma dökerek benden intikam almak.
- Mas... Só vieste aqui para te vingares ao deitares água suja no tapete.
Yeni halıma damlatıyor.
É pingando na minha nova transa.
Halıma biri mi işedi?
Alguém mijou no meu tapete?
Az önceki halıma tükürdün!
Tu cuspiste na minha carpete!
Biliyorum. Yüzü kıpkırmızıydı ve teri halıma akıyordu.
Estava todo vermelho e suado a pingar o meu tapete.
Onu küvete koydum çünkü kanı İran halıma akıyordu.
Pu-lo na banheira porque o sangue estava a manchar o meu tapete persa.
Tuhaf bir halı taşıma yöntemi.
Estranha forma de carregar um tapete.
Hal Discovery'yi yardıma gerek duymadan çalıştırabilirdi. Böylece görevi tek başına tamamlayacağı şekilde programlanmasına karar verildi. Ekibe bir şey olur ya da ölürlerse diye.
Uma vez que HAL podia manobrar a nave sem assistência, ele estava programado para completar a missão... se a tripulação ficasse incapacitada.
Sanki altıma uzun bir halı serilmişti.
Como uma carpete que se tinha estendido por baixo de mim.
Hal böyle olunca kar deliği yüzey olarak alırsak, zamanda yansıma olarak kend kendimizi görürüz.
E neste caso, estaríamos a olhar para a superfície do evento no horizonte e a ver uma reflexão atrasa de nós mesmos.
Benim lanet halıma işediler ya!
- Mijaram na porra do meu tapete.
Eğer siz bu insanları eğitemezseniz hal ve hareketleri çocukluktan başlayarak bozulur ve onları ilk eğitimlerini aldıkları bu suçlarla cezalandırırsanız daha ne olabilir ki efendim ama siz önce onları hırsız yapıyor sonra da cezalandırmış olmuyor musunuz?
Se tolera a má educação dos vossos súbditos e seus modos impuros desde infância, então castigue-os por esses crimes a que a primeira educação os induziu, que mais se pode concluir, Senhor, mas que primeiro faz os ladrões e depois os castiga?
18. yüzyıla ait İran halıma saygı göster.
XVIII.
O kadar kötü bir hal aldı ki, ölmeme izin vermesi için Tanrı'ya dua etmeye başladım.
A situação ficou tão má que eu rezava a Deus para morrer.
Kırmızı halı üzerine kötü bir perukla çıkamam.
Não posso pisar a carpete vermelha com uma má peruca.
Yapamam hal, o çok küçük ve yardıma muhtaç...
Não você pode me deteriorar toda vez que eu tento o disciplinar!
Eve dönüş bir bakıma seksi bir hal alıyor ama.
Mas faz com que vir a casa seja muito sensual.
O köpek suratlı, bacağıma sürtünen halınıza işeyen bir şeytan.
Isso é o mal com focinho de cão que se roça na minha perna e faz chichi na vossa carpete.
Hal geçimini kumardan kazanan acımasız biriydi.
E o irmão da Mercedes, Hal, era uma má peste. que jogava cartas para viver.
"Evdeki durumum katlanılamaz bir hal aldı..... şu an yaptığım şey pek çok insanın yaygın olarak yaptığı bir şey ; yorucu hayattan uzaklaşıp son günlerimi yalnız başıma huzurlu bir şekilde geçirmek."
A minha posição na casa tornou-se intolerável. O que faço agora é o que as pessoas fazem normalmente deixar a vida mundana para trás para passarem os últimos dias em paz e solidão.
Carson'ı ve müvekkilini güvenli bir yere götürdüm ve sonrasında hatırladığım tek şey yerde halıyı öperken içimin dışıma çıkmasını engellemeye çalışıyordum.
Pus o Carson e o seu cliente em segurança, e a próxima coisa que me lembro, é chupar o tapete e pôr as entranhas para dentro.
Hector'a hep söylüyorum, kitaplar eğlencelidir fakat arada sırada da olsa, çıkıp gerçek dünyada dolaşmak fena bir fikir değil, öyle değil mi, Hal?
Estou sempre a dizer ao Hector, os livros são divertidos, mas de vez em quando... não é má ideia sair para o mundo real, certo, Hal?
Ben, Hal Jordan bataklıkta ölen mor bir uzaylıdan aldığım bu fenere sadık kalacağıma dair yemin ederim.
Eu, Hal Jordan... juro solenemente... ser leal... para com um Lanterna... que recebi de um extraterrestre roxo que estava a morrer... num pântano.
Taç Ma-lanet-hal'i mi tutayım?
Alugo a porra do Taj Mahal para ti?
Halı reklamı parası aklıma geldi, lafı gelmişken.
O que me lembra que tenho de levar o cheque do tapete.
Bunun bir polis memuruna saldırmanın, senin için çok kötü bir hal alabileceğini söylemek zorunda olmadığıma eminim.
Tenho a certeza que não preciso é dizer-lhe que isto pode ficar difícil para você. Agredir um agente.
Sonra... Hayatın yaşanamayacak hal aldığında, Rocky Road'un bile düzeltebileceğinden daha kötü bir duruma geldiğinde,
E depois quando chegar o dia em que a tua vida já não valha a pena quando for tão má que nem um Rocky Road ajude então eu mesma te matarei.
Pekala, bana yargılar gözlerle istediğin kadar bakabilirsin ama yaşamım kötü bir hal almıştı. Ben de eski bir arkadaşıma ulaştım ve bu bana iyi geldi.
Podes julgar-me o quanto quiseres, mas a minha vida está destruída, então, procurei um velho amigo, e senti-me bem.
Eğer beni öldürürsen, o zaman durum boktan bir hal alır.
E se me matar, a situação fica muito má.