Hasıl translate Portuguese
134 parallel translation
Korkunç şeyler hasıl olabilir.
Pode ser que aconteçam coisas terríveis.
Karınıza hasıl olduğunu anlattım.
Eu já disse à sua esposa como é.
Bir erkeğe 10 kadın oranıyla mevcut gayri resmi milli hasılaya 20 yıl içerisinde ulaşılabilinir.
Com uma razão de dez mulheres para cada homem atingiriam o actual produto nacional bruto dentro de 20 anos.
Şu gişe hasılatını alıp... sabah açılır açılmaz Vergi Dairesine yetiştirmenin bir yolunu bulmalıyız.
Depois temos de arranjar maneira de juntar o dinheiro das entradas... chegar ao gabinete do Assessor mal eles abrirem de manhã.
Elde ettikleri bu başarıdan cesaret alan... Kızıl Sigorta'nın umutsuz ve ve nispeten vahşi çalışanları... güneş batıda yavaşça batıncaya... bu cesur piyasa maceralarının... göz alıcı hasılası ortaya çıkıncaya kadar muharebeye devam ettiler.
E assim, encorajados pelo sucesso inicial, os homens desesperados e razoavelmente violentos, da Seguradora Permanente, batalharam, até... o sol se pôr lentamente a oeste, os consideráveis lucros da sua arrojada aventura comercial tornaram-se aparentes.
- Hayır, diyorum ki, senin istemeyeceğin.. .. bir durum hasıl olursa, tutabilirim.
- Só disse que, se... tu não a quisesses, talvez eu ficasse com ela!
Hasıl olduğunu merak ediyorum, hangi oyunları oynamaktan hoşlandığını, neleri yemeyi sevdiğini, ve neler düşündüğünü.
Eu adoraria saber como ele é, que jogos ele gosta de jogar, o que ele gosta de comer... quais os pensamentos dele.
Davalı, T.L. Michaels, yılda hasılatı 28 milyar doları aşıyor.
O arguido gera receitas na ordem dos 28 mil milhões de dólares por ano.
"Yıllık gayrı safi milli hasılamızın yüzde onu." Bu akıl almaz.
"Dez por cento do nosso produto nacional bruto anual." É inconcebível.
Şu an Jericho Bölgesi'nde Burkittville | Kasabası'na 5 mil mesafedeki terk edilmiş bir süpürge | fabrikasının önünde duruyorum. Bir kaç saat önce burada polis geçen yıl hasılat rekorları kıran | "Blair Cadısı" filmini izledikten sonra, | ayinsel seri cinayetler gerçekleştiren üç film fanatiğini tutukladı.
Estounuma fábrica abandonada nopequeno lugardeJericho Mills, situada apenas a alguns Kms da cidade de Burkittsville, onde apenasháhoras atrás, forampresos três fãs de cinema, que cometeram alegadamente uma série dehomicídiosrituais, depois de terem visto o filme de grande êxito do Verãopassado,
Şu an Jericho Bölgesi'nde Burkittville Kasabası'na 5 mil mesafedeki terk edilmiş bir süpürge fabrikasının önünde duruyorum. Bir kaç saat önce burada polis geçen yıl hasılat rekorları kıran "Blair Cadısı" filmini izledikten sonra, ayinsel seri cinayetler gerçekleştiren üç film fanatiğini tutukladı.
Estou numa fábrica de vassouras abandonada... na pequena cidade de Jericho Mills... a alguns quilómetros da cidade de Burkittsville... onde a polícia prendeu três obcecados fãs de cinema... que cometeram uma série de homicídios rituais... depois de terem assistido ao "Projecto Blair Witch".
Bu şey çok başarılı olup 500 milyon dolar hasılat yapabilir ve zengin olursunuz.
Acontece que esta coisa é a minha próxima My Big Fat Greek Bitch, faz $ 500 milhões, porque não deverias enriquecer?
Bunlar hasıl olmuş?
Como é que isto aconteceu?
Ona söyleyeceklerin, mekan... kazanmayı amaçladığın hasılat... Al'in payı ve yaşlılık ekstrası.
Dás-lhe a localização, a quantidade que estás preparado para garantir, a parte do Al no roubo, e um bónus para o excedente.
Montecito'nun son 34 gündeki oyun dışı hasılatı 20.4 milyon, karşılıksız kazancı neredeyse 66.6 milyon dolar, oyunlardan gelen net kazanç ise sadece 21 milyon dolar.
O lucro do Montecito fora os jogos nos últimos 34 dias... que ínclui 20.4 milhões de receitas complementares... excederam os $ 66.6 milhões, onde dos jogos foram apenas $ 21 milhões.
Montecito'nun son 34 gündeki oyun dışı hasılatı 20.4 milyon, karşılıksız kazancı neredeyse 66.6 milyon dolar, oyunlardan gelen net kazanç ise sadece 21 milyon dolar.
O lucro do Montecito fora os jogos nos últimos 34 dias... que inclui 20.4 milhões de receitas complementares... excederam os $ 66.6 milhões, onde dos jogos foram apenas $ 21 milhões.
Seni suyun serinletici etkisinden uzağa taşıdığı gibi üzerinde binlerce popo saati sayesinde hasıl olmuş vücut ısısı birikimini de hesaba katmak gerek.
Fica mais longe do frio que a água proporciona. Sem mencionar o calor residual acumulado por milhares de horas de cus aí sentados.
Sınıflandırma sistemi üzerine özel bir çalışma için 1994 yılından başlayarak, en çok hasılat yapan filmleri inceledik.
( Dra. Theresa Webb - Centro de Pesquisa de Prevenção de Violência, UCLA ) Analisámos 98 dos 100 principais filmes de 1994 para este estudo específico do sistema de classificações.
Bir gün karşılığını verirsin.
Hás-de retribuir-me um dia.
Bay James B. W. Bevis... 20. yüzyıl erkeklerinden... Kendine has ve özel Alacakaranlık Kuşağı'nda.
Sr. James B.W. Bevis, espécie masculina do século XX, que tem a sua própria e especial forma na Quinta Dimensão.
Şifalı suyu dağıtan kızlardan biri, çok çok güzel, genç ve eskil, bir çocuk, şimdiden bir kadın... kendine has, ışıltılı.
Uma das que dão água para curar. É lindíssima. Jovem e antiga.
l hope that disembowelling thingy has gone, too.
- Percebo... - Espero que aquela coisinha do desentranhamento também tenha desaparecido.
Söylediklerimin asıl ana fikri şu, konuşmadığım zaman hemen mutfağa kaçıp çayı koymayın böreği yağlamayın, üstüne çaydanlık konan şu yuvarlak, kahverengi hasır nihaleden ekmek kırıntılarını çıkarmayın.
O que quero dizer é que, quando parecer que não estou a falar, não vão para a cozinha pôr a chaleira ao lume, fazer scones ou tirar migalhas e bocadinhos de comida daquelas bases redondas de ráfia onde se pousam os bules,
Eski geleneklere göre dövüşeceğin yazıyor. Ellerin reçine ve hasırla sarılı olacak ve cam kırıklarıyla kaplanacak. Kahretsin.
Diz que vão lutar à maneira antiga, com as mãos enfaixadas em cânhamo e resina e mergulhadas em vidro moído.
İstediğinizi yapacağım ancak bence bu konuyu hasır altı etmede başarılı olamayacaksınız.
Farei o que me pede, mas digo-lhe sinceramente, que não conseguirá abafar isto.
l have reports from two independent audio labs... that Bay Garrett himself has used to verify evidence... in other trials. They both conclude that the voice on the tape... was recorded over the phone, with no tampering.
Ambos concluíram que a voz na fita foi gravada no telefone... sem qualquer manipulação.
Yapılı ve yakışıklı olan bu Tanrı... kendine has bir teknikle flüt çalarmış.
Cada gopi era apaixonada por Krishna, um deus muito bonitão, que tocava flauta como ninguém mais e quando a lua estava cheia
Çünkü karanlığın kendine has bir canlılığı vardır.
Antigamente lidávamos com os magnatas dos grandes estúdios.
Rahatla, bir palyaçoyu yenemessen Shooter McGavin'ni nasıl yeneceksin?
Calma. Se não vences o palhaço, como hás-de vencer o Shooter?
- Has eroinse satılır.
- Consigo se for heroína.
İşi konusunda her şeyi bilmezsen iş teklifini... kabul etmeni nasıl bekler?
E incrível. Como hás-de aceitar a proposta dele sem saberes tudo sobre o negócio?
- Nasıl bilebilirsin?
Como hás-de saber?
- Eminim, söz verirsin ama ne için söz verdiğini bilmezsen nasıl tutacaksın?
- Sim, claro, prometes... mas como hás-de cumprir se não sabes o que prometes?
O aşağılık heriften korkmak zorunda değilsin.
Hás-de ver esse cretino miserável aos teus pés, a pedir misericórdia.
Sınırlı sosyal ilişkilerine rağmen, gruplar halindeyken yemek bol ise paylaşırlar. Ayı hiç yırtıcılık içgüdüsü olmayan ideal bir hasımdır.
"Em grupo, partilha a comida, quando esta é abundante, apesar da sua limitada interacção social".
Nasıl olsa panzehirle kendini iğnelersin yakında.
Hás-de picar-te com o antídoto, mais cedo ou mais tarde.
Aşağılık herif'! Pislik! Beni mahvettin!
Filho da puta, fodeste-me mas hás-de pagar-mas, tu hás-de pagar-mas!
Nasıl kaçacakmışız?
- Hás-de dizer-me como.
Londra'lıların kendilerine has bir hayatı var.
Os Londrinos, vivem no seu próprio mundo.
- Tanrım, Nate... bencillik etmekten vazgeçmezsen nasıl baba olabilirsin?
Como é que hás-de ser pai se pensas sempre primeiro em ti?
Diğer taraftan, böyle şeylerin kendine has zerafeti vardır ve teorik fiziğin tarih boyunca nasıl bu kadar geliştiği düşünüldüğünde, buna benzer bazı fikirlerin zaman içinde doğrulanabildiği de bir gerçektir.
Por outro lado, há uma elegância nestas coisas e dada a história de como as teorias físicas evoluíram até agora, é concebível que a maioria, ou todas essas idéias estão corretas.
Geçen yıl bir grup inek getirdiler ve Krishna'nın kocaman hasır heykeline onları soktular içkileriyle onu ıslattılar ve...
No ano passado... agarraram numas vacas... e puseram-nos numa efígie gigante do Krishna... doseada com Sambuca e...
Kırmızı ve yeşil kenar desenli şallar ve örtüler... Kaghan ve Swat vadilerine has ürünlerdir. Peşaver'de ve kuzeybatı Pakistan'daki köy pazarlarında satılırlar.
Xailes e mantas com padrões vermelhos e verdes, típicos dos vales de Kaghan e Swat, vendidos em Peshawar e mercados de aldeia por todo o... noroeste do Paquistão.
Nasıl geçeceksin?
Como hás-de passar?
14 yaşından beri her gün içki içer. Polly, İrlanda'lı liman işçilerine has olan içkiye dayanıklılığı çok çabuk kazanmış.
Começou a beber aos 14 anos, mas cedo desenvolveu uma tolerância normalmente apenas reservada aos estivadores Irlandeses.
Bu da yalnız 1990 yılına has.
Que são exclusivos de um só ano, 1990.
Nasıl çalışacaksın? - Çalışamam.
- E como hás-de ir trabalhar?
O senin hastan değil. - Nasıl oluyor da anlıyorsun?
Não é teu doente, o que hás de saber?
Aslında parayı nasıl bulacağın umrumda değil.
- Onde está a Millie? Na verdade eu estou-me nas tintas como hás-de arranjar o dinheiro.
Bir sınıfa ait olmayan, doğal bir asalete sahip biriydi. Bu yıl zarfında da, kendine has büyüsünü yaşatmak için kraliyet unvanına ihtiyacı olmadığını kanıtladı.
Alguém com uma nobreza natural... que não tinha classe social e que provou, no último ano,... que ela não precisava de título real para continuar a gerar uma mágica particular.
Ve 1500 yıl önce yaşamış bu adam hakkında kendime anlattığım bu hikaye doğruysa, eğer onu seven ve ona saygı duyan insanlar tarafından son uykusuna yatırıldıysa, onlara has bilimin naaşı yok etmesine izin vermemeyi borçlu değil miyim?
Se a história que eu contar acerca deste homem que viveu há 1500 anos for verídica, se ele foi enterrado por pessoas que o respeitavam e amavam, não deverei impedir que os cientistas puros profanem o seu corpo?