Heykel translate Portuguese
970 parallel translation
Tıpkı bir heykel gibiydin.
Como uma estátua.
Derinin altına enjekte edildi,... ve köpeği bembeyaz etti, sanki mermerden bir heykel gibi.
Foi-lhe injectada na pele, e o cão ficou branco, como uma estátua.
Her kavis, her kolon, her heykel.. ... tarihimizden bir sayfayla oyulmuştur. Taşa yazılan Fransa'nın ruhunu göklere çıkarır.
Cada arco, cada coluna, cada estátua, é uma peça da nossa história, um livro em pedra, glorificando o espírito da França.
Bir nevi güzel saf bir tarafın var, tıpkı bir heykel gibi.
Há uma espécie de pureza bela em ti, Tracy, como uma estátua.
Bay Kane, madem ki verilen sözlerden bahsediyorsunuz... Avrupa'da henüz satın almadığınız birçok tablo ve heykel var.
Sr. Kane, já que prometeu... há muitos quadros e estátuas na Europa que ainda não comprou!
2000 yıldır heykel yapıyorlar. Ben sadece 5 yıldır satın alıyorum.
Eles fazem estátuas há 2 mil anos... e estou comprando só há 5.
Başka heykel göndermeyeceğine söz vermesi iyi oldu!
Ainda bem que ele prometeu não mandar mais estátuas.
Herneyse, sadece heykel koleksiyonu yapmaz.
De qualquer forma, ele não coleciona só estátuas.
Heykel koleksiyonu yapmaktan çok daha anlamlı.
Faz mais sentido que colecionar estátuas.
Tıpkı bir heykel gibi donup kaldım.
Gelei como um boneco `Indío à porta duma loja de cigarros.
Sen bronzla kaplı heykel değilsin, tatlım.
Não és uma estátua de bronze, querida.
Bazen şömine bacasına bakan heykel bir sütun gibi veyahut selam vermeden bir nesne ya da resmin yanına giderek kıpırdamadan dururdu.
Às vezes, ele permanecia imóvel, contra a lareira, como uma cariátide. Outras vezes, assemelhando-se a um objecto, a uma pintura.
Adama kefil olamam, tek kanıt bu heykel.
Não posso responder por ele, esta estátua é a única prova.
Bir heykel.
Uma estátua.
Tapılacak bir heykel gibi.
Tal como uma estatua... -... feita para ser adorada.
BALMUMU HEYKEL
A FIGURA DE CERA
Bu güzel heykel için de çok para ödemişsinizdir herhalde.
Aposto que irá pagar bem por este pedaço de escultura?
Müzayedede aldıkları heykel mikrofilmle doluymuş.
A estatueta que eles compraram no leilão está cheia de microfilmes!
Her bir günü, bir parça heykel gibi her bir günü yonttuk.
Esculpíamos cada dia como se de uma escultura se tratasse.
Günlerin izini bıraktık ardımızda bir heykel galerisi gibi ta ki geçen yaz aniden...
Deixàmos para tràs um rasto de dias até que, de repente, no Veräo passado...
Harika bir adamdı. İleri görüşlü ve cesur biri. Ve o kasabada onun için ne bir plaket, ne bir tabela, ne de bir heykel var.
Foi um grande homem, um homem com visão e coragem, e nem sequer existe uma placa, ou uma tabuleta ou uma estátua dele naquela cidade.
O heykel nedir?
O que é aquela estátua?
Bir meleğin diliyle konuşsanız bile, merhamet yoksa, pirinç bir heykel kadar sesiniz çıkar.
Pois embora falem com a língua de um anjo e não tenham caridade, vocês são como o metal ressonante.
Ama bunlar heykel değil, etten kemikten varlıklar!
Mas eles não são simples estátuas, são de carne e osso!
- Evet, heykel olur.
Sim, um monumento!
Bu biraz Roma stilinde bir heykel.
Esta é uma estátua de estilo um pouco romano.
Yakın tarihte bulunan bir heykel, Adriyatik'teki bir adanın açık hava müzesinde bulunuyordu.
estátua, exumada recentemente, estava num museu ao ar livre numa ilha do driático.
O heykel bana ölümü hatırlatıyor.
Para mim, esculturas sempre me fazem lembrar da morte.
Bu heykel buraya nasıl gelmiş acaba?
Gostava de saber como veio esta estátua parar aqui.
Heykel olmasa burası fena bir oda olmazmış.
Sabem, esta divisão não seria nada mal sem as estátuas.
O sadece bir heykel.
É apenas uma estátua.
Hayır, bu heykel Tanrı Hermes'e ait diyordum.
Näo, eu disse que a estátua era do deus Hermes.
Michelangelo heykel tekniğinin temellerini, burada,..
Aqui, em Settignano, ele estudou os fundamentos da técnica de escultura.
Heykel yapmak için doğmuştu o, resim değil.
nascido para esculpir, não para pintar.
Coşkun kır tanrısı. Kendinden geçmiş Adem'i baştan çıkarmaya uğraşan Şeytan'ın ta kendisi. Baküs olarak da bilinen bu heykel,..
Um sátiro jovial, na verdade, o demónio... no acto de tentar um Adão intoxicado... também conhecido como "O Baco", um trabalho encomendado por um banqueiro de Roma.
Bu heykel, ustanın başka eserlerinde de göze çarpan bir özellik olan bitirilmemişlik hissini vermesi açısından anlamlıdır.
Cheio de significado por aquela aparência inacabada... algo que acontece com outras criações do mestre.
Julius'un cenazesi için yapılmış olan bir başka devasa heykel olan Musa'yı bir biyograf, "Papa'dan daha iyi bir savaşçı" olarak tanımlamıştır.
E ainda há aquele outro colosso... originalmente destinado ao monumento funerário do Papa Júlio II... descrito por um biógrafo como um melhor guerreiro do que Papa. O "Moisés".
Öylesine canlı bir heykel ki ; efsaneye göre Michelangelo Musa'nın dizine çekiçle vurup "Haydi şimdi konuş." demiş.
Tão real, diz a lenda... que Miguel Ângelo bateu-lhe num joelho com um martelo... a gritar, "E, agora, fala."
- Bu mezara kaç heykel yapmayı planlıyorsun?
- Quantas esculturas planeou para este túmulo?
Heykel sanatında şiir sanatından olduğundan daha başarılı olduğu açık.
Certamente, será melhor artista que poeta.
Heykel yapmak için kilimiz var.
Temos argila para modelar.
Belki heykel olarak şuraya koyarım.
Talvez a ponha ali como se fosse uma escultura.
- Bunlara kinetik heykel deniyor.
- É uma escultura cinética.
- Onu heykel taşımak için eğitiyorum
Estou a treiná-lo para carregar menhires.
Bir normal heykel de bunlar olmazdı.
Isto nunca aconteceria no interior dum menhir.
Sizi taş heykel gibi görmek istiyorum.
Quero vê-los tornarem-se em pedra.
Alistair'e nasıl kitap yazılacağını öğrettim Beckman'a da heykel saklamayı.
- Depois, jà consigo concentrar-me. - Perceberam que estamos em guerra?
Sadece şu heykel aklıma geldi de. Bunun kadar para tutmuyordu ama karın sinir olmuştu.
É que eu estava pensando naquela estátua... que não custou nem a metade, e ela ficou fula da vida.
Asma katta bir savaşçı heykeli, duvarda bir bronz ve taşlaşmış ağaç dalını andıran bir heykel bulundu.
No balcão, está a estátua de um guerreiro, um artefacto de bronze na parede, e uma escultura parecida com o ramo de uma árvore petrificada.
Anma hiç kıpırdamadık bazı günler, heykel ve yarım kabartmalarının sergisini açıyoruz.
Mas nunca estamos parados, na verdade, abrimos dentro de dias uma exposição de esculturas.
- Bu çok güzel bir heykel.
É uma estátua tão bonita!