Itibar translate Portuguese
2,550 parallel translation
Onu iyileştirmeye mi yoksa itibarını mı sarsmaya çalışıyorsun?
Ele não é perfeito. Queres curá-lo ou desacreditá-lo?
Bir itibarım var benim. Benim bir mirasım -
Tenho uma reputação, um currículo que pode...
Bizim aylardır itibarımızı sarsmaya çalışıyor.
Ele está a tentar desacreditar-nos há meses.
Praetor sana itibar ediyor.
O pretor dá-te ouvidos.
Hiç kimse Princefield'daki içeriden bilgi sızdırma hakkında ona itibar etmiyor.
Nenhum elogio por ter exposto as operações de Princefield.
Sana güveniyorum, tamam mı? Müşteri hizmetindeki yüksek itibarına güveniyorum ve elbette ki ailelerimiz arasındaki uzun ve iki tarafa da faydalı dostluğun aramızdaki anlaşmaya sadık kalmaya seni ikna edeceğinden bahsetmeme gerek yok.
Conto contigo, com a tua reputação de atendimento aos clientes, já para não falar na nossa longa história de benefícios mútuos, para honrar o acordo que há entre nós, está bem?
Oradaki partiler itibarını orada yaşayan yabancı ailelere borçluydu.
As festas na casa da piscina deviam a sua reputação à estranha família que ali habitava.
Bu evlilik ailemin itibarını yükseltecek.
O casamento vai elevar o nosso estatuto social.
Kimseden fahiş fiyat istenmeyen herkese değer ve itibar gösterilen bir bar.
Um bar que nunca fica lotado, onde todos se sentem valorizados e respeitados.
Sana biraz zaman ve itibar kazandırırız.
Isso vai fazer-lhe ganhar tempo e conquistar simpatia.
Benden işimi, emekli maaşımı ve itibarımı riske atmamı istiyorsun. O yüzden söyle bakalım, ne kadar vereceksin?
Estás a pedir que eu arrisque meu emprego, a reforma e a repução, por isso, quanto é que isso vale, imbecil?
Sadakatini ve itibarını zedeleyecek hiçbir girişimde yer almadı.
Ela não fez absolutamente nada que, em qualquer maneira, comprometesse a sua posição ou lealdade.
Televizyona çıkışı planlanmıştı ve bu... müvekkilimin itibarına yönelik asılsız bir saldırıydı.
Chama-se julgamento. Enquanto isso, ninguém fala com a mídia.
Muhtemelen hayatında ilk kez güç ve itibar kazandı.
Talvez pela primeira vez na vida, ele tenha poder e influência, e então ele...
O zaman Myra'ya itibarını vererek şirketimin saygınlığını lekelemeyeceğimi de biliyorsun.
- Então sabe que não vou manchar a reputação da minha empresa dando crédito à Myra.
Ona itibarını vermenizi istemiyorum.
Não estou a pedir crédito, peço uma compensação.
Şirketin itibarını sarsmak istemedi.
Não queria manchar a reputação da firma.
Ne yaptığını herkese söylersek bizim itibarımıza bir şey olmaz, seninkine olur.
Agora se contarmos a todos o que fez, a nossa reputação ficará intacta, a sua não.
Yapmaya çalıştığım da buydu. Şirketin itibarını ve çalışan herkesin kariyerlerini tehlikeye attım.
Arrisquei a reputação da firma e a carreira de todos por causa disso.
Her şeyime mal oldu. İşime, itibarıma, aklıma.
Quase perdi tudo o meu trabalho, a minha reputação e a minha saúde mental.
Bay Limehouse'u tanıdığın kadarıyla, itibarına dil uzattığını onun kulağına gitmesini gerçekten istiyor musun?
Bem, como sabes, o Sr. Limehouse, queres mesmo que ele saiba que está a pôr em causa a reputação dele?
Babamın ikinci şansa pek itibar etmediğini, sana yaptığı yatırımı göz önünde bulundurunca tek bir şansın olduğunu hatırlaman gerekiyor.
Não te esqueças de que o pai não dá segundas hipóteses, e só tens uma, por causa do que já investiu contigo.
Eğer bir yabancıya annenin bir terörist ile yattığını söylersen ve bu yabancı bu bilgiyi paylaşmaya karar verirse sence ailenin itibarına ne olurdu?
Se dizes a um estranho que a tua mãe dormiu com um terrorista, e se esse estranho decide partilhar essa informação, o que achas que aconteceria à reputação da tua família?
Yoksa itibar için mi?
Ou apenas o prestigio?
Onlarda senin itibarını paramparça etsin.
Para que eles possam afetar a sua dignidade?
... oda kırışıp onu ikiye ayırdı. Sonra ben de onun itibarına saldırdım çünkü sen benim gözümün içine bakıp kaportanın sağlam olduğunu söyledin.
E eu arrasei a reputação dele porque o senhor me olhou nos olhos e me disse que o capô era sólido?
Bir değeri olacaksa senin itibarını asla riske atmak istemedim ve o not da benim masama hiç gelmedi.
Para que saiba, nunca quis colocar a sua reputação em risco. - E nunca vi aquele memorando.
Bir adamın itibarının söz konusu olduğunu biliyorsun ve şimdi sana şaka yapmıyorum.
A reputação de um homem está em jogo, e agora não estou a brincar.
Gördüğünüz gibi güvenlik konusundaki ihmalkarlığınız bunu basit bir kiracı davasından suç davasına dönüştürür bu tamiratlar dün itibarı ile yapılmadığı için de bunu severek bölge savcısına götürürüm.
O seu descuido com a segurança de suas instalações leva isso de uma disputa de inquilinos a uma acção criminal, facto que informarei com alegria ao promotor geral, se os reparos não forem feitos.
Sevdiğim balenin itibarını lekeledin.
Você trouxe desgraça para o meu amado balé.
Bir adamın itibarını korumaya çalıştığım için affedin beni.
Perdoe-me por tentar manter a sua dignidade.
Karşılığında ne gerekirse gereksin o bayrağı bulmak itibarını yerine getirmede hayli işine yarar.
Encontrar a bandeira, não importa como, demoraria demais para recuperar a sua reputação.
- Ağının gizliliği itibarımı mahvetti.
A sua rede de segredos arruinou a minha reputação.
Önce ailesi, sonra işi, sonra da itibarı ve hayatı duman olup yok oldu.
Primeiro, a família, o negócio, a honra, e depois a vida, tudo se tornou fumo.
Biz Hu ailesine aradıkları itibarı vereceğiz, onlar da bize parasal imkânlarını verecekler.
Conferimos respeitabilidade à família Hu e dão-nos os recursos financeiros.
Nate'in ölümüne dair kapsamlı bir soruşturma pek çok insanın itibarını zedelerdi.
Uma investigação completa sobre a morte de Nate iria atrapalhar muitas pessoas.
Bunun bazı sonuçları olmalı,... ben burada itibar kaybedersem siz de kaybedersiniz.
Tem que ter uma consequência, ou perderei o respeito, assim como você.
İkinci sınıfa giden bir hukuk öğrencisi bile onun itibarını sarsabilir.
Ela está uma desgraça. Qualquer estudante de Direito poderia desacreditá-la.
Buranın itibarı kötü.
Este sítio é famoso.
Niye itibarı ve güvenilirliği ile ilgili konuşmuyoruz?
Por que não da credibilidade ou confiabilidade dela?
CIA genelde itibarını korumak için askerlerini gönderir.
A CIA normalmente manda uma equipa para verificar a eficiência.
Biz sadece itibarımızı korumak zorundaydık.
Temos de balancear a justiça com autopreservação.
Onun itibarını mahvettim çünkü sen gözümün içine bakıp kaportanın kaya gibi sağlam olduğunu söyledin.
Eu destruí-lhe a reputação porque tu me olhaste nos olhos e disseste-me que o teu capô era fiável?
Bu itibarını artırmaz, Harold.
Isto não vai mesmo ajudar na tua reputação por aqui, Harold.
Harvey'in tenise hiç itibarı yok.
O Harvey não tem o mínimo de respeito pelo jogo.
Bunun için tüm itibarımı ortaya koyabilirim.
Apostaria a minha reputação nisso.
Nigel kaçamağının konumu, itibarı, karısının ve ailesinin sırtından elde ettiği yaşamı için bir tehdide dönüştüğünün farkına varır.
O Nigel percebe que o seu caso tornou-se uma ameaça para a sua posição, reputação, para a vida que construiu nas costas da sua mulher e da sua família.
Yol boyunca yüzlerce kişiyi öldürerek ölümcül bir itibar edindiler.
Ao longo do caminho adquiriram uma reputação mortal supostamente matando centenas de pessoas.
Spartacus'ün kellesini önlerine sererken gözlerinin içine bak. İtibarının nasıl yükseldiğini gör.
Fita-os nos olhos quando lhes apresentares a cabeça do Spartacus e vê a consideração disparar.
İtibarımı zedeler diyemem.
Não vai arruinar a minha reputação.
Benim de bir itibarım var, tamam mı?
Tenho uma reputação, está bom?