Kalmam translate Portuguese
8,364 parallel translation
Yüzeysel yolda kalmamızı istiyorlar.
Vamos ficar onde há movimento.
Annemle evimizi terk etmek zorunda kalmamız benim hatam.
A minha mãe e eu saímos de casa por causa de mim.
Bu kasabada kalmamın tek nedeninin o olduğunu sanırdım, buradan nefret ederdim şimdi fark ediyorum ki geçmişimde bir çok şeyden nefret etmişim ama şimdi tüm sahip olduğum şey geleceğim...
Acho que ele era a única razão de eu ficar aqui. Eu odiava esta cidade. Agora vejo que... muito do que eu odiava já se foi.
Evde hiç süt de kalmamış.
Também não há leite em casa.
Efendi burada kalmamı istiyorsa o aksini söyleyene kadar kalırım.
O Mestre quer que eu fique aqui, e fico aqui até que ele diga o contrário.
- Sanırım artık vampir kalmamış.
Acho que isso significa sem vampiros.
Büro kalmamıza izin vermiyor.
O FBI não vai deixar-nos ficar.
Bir arada kalmamız gerek. Tamam mı?
Temos que ficar juntos.
İyi olacağımızı ya da benim suçum olduğunu ya da temiz kalmam gerektiğini.
Que iriamos ficar bem, ou que era culpa minha, ou limpa à medida que avanças.
- Bu pantolona uyan tek bir temiz gömlek kalmamış.
Não tenho uma camisa lavada que dê com estas calças.
Sadece... elimde hiç kredim kalmamış görünüyor.
Só que... parece que estou sem créditos.
Ben asi filosuyla birlikte kalmamız gerektiğini düşünüyorum.
Penso que devemos ficar com a frota rebelde.
En son ne zaman biri, bir arabada kafasından vurulduğunda başlıkta kan kalmamıştı?
Quando foi a última vez que alguém foi baleado na cabeça num carro e não deixou nenhum sangue no encosto?
Yalnız kalmam gerekiyordu.
Apenas precisava de algum tempo sozinho.
Belki de paraları kalmamıştı, bilmiyorum.
Ou acabou o dinheiro. Não sei.
Görünüşe göre sandığımızdan daha kısa zamanda görüşeceğiz. Burada laboratuvar falan kalmamış.
Parece que o veremos mais cedo do que aquilo que pensamos, agora que não existe nenhum laboratório aqui.
Kalmamı isterse evet derim diye.
Porque se ela pedisse, eu teria que dizer que sim.
- İnancımız ayakta kalmamızı sağlayacak.
Pois a nossa fé ampara-nos. Em nome de Jesus Cristo.
Benim kalmamı ister misin?
Queres que fique?
Olur ama kalmam.
Sim, mas não vou ficar.
Sonsuza kadar Cold Spring'te kalmam mı?
Fico sempre em Cold Spring?
Bu yüzden şimdi elime fırsat geçtikçe ufak yemek artıklarını onun için dışarı bırakıyorum,... böylece aç kalmamış oluyor.
Agora deixo-lhe restos de comida lá fora sempre que posso, para ele não passar fome.
Tuvalet kağıdı da kalmamış.
E o papel higiénico acabou.
Doktor bir hafta boyunca yatakta kalmamı söylemişti.
O médico deu-me uma semana de repouso.
Kalmamız için çok iyi bir sebep daha var.
Bem, existe mais uma boa razão para devermos fugir, está bem.
Annen yanında kalmamı istedi.
A tua mãe pediu-me para eu ficar contigo.
Burada kalmamı ister misiniz?
Queres que fique aqui?
Umarım bunun için çok geç kalmamışızdır.
Só espero que não seja muito tarde.
O bağın kalmamış artık.
- Você quebrou aquele laço.
Bak, biliyorum ama bu zombileri görmekle kalmamış.
Olha, eu sei. Ele disse que não viu apenas estes zombies.
- Hayır. Peki kalmamı ister misin?
Queres que eu fique?
Jane Russell'la "Johnny Reno" yu çekerken sekiz hafta boyunca parfüm almak zorunda kalmamıştım çünkü artık ne kullanıyorsa, bütün çarşaflara sinerdi.
O meu marido come tudo que ande, abane e mije sentada. Qaundo estava a filmar "Johnny Reno" com Jane Russell, Não precisei de comprar perfume durante oito semanas porque fosse lá o que elas usavam ficava nos lençóis.
Bilirsin, sihri genç kalmamıza yardım etti.
A magia ajudou-nos a permanecer jovens, sabes?
Sosyal hizmet görevlisini aradık ve bize söylediğine göre sen ve Lily hiç bir zaman aynı grup evinde kalmamışsınız.
Ligámos para a tua assistente social e ela disse-nos que tu e a Lily nunca estiveram na mesma casa de acolhimento.
Bu krallıkta sıkışıp kalmamın nedeni o.
Ele é o motivo de eu estar presa neste reino.
Ama sıyıracak bir şey kalmamış gibi görünüyor.
Mas não parece que tenha sobrado alguma coisa para lamber.
Onu eve götürdüm açılan yarayı birleştirip üzerini bantladım bir hafta sonra hiç iz kalmamıştı.
Levámo-la para casa, eu uni a pele e pus-lhe um penso. Uma semana depois, já nem tinha cicatriz.
Artık bu ülkede yaşayacağım bir hayat kalmamıştı.
Sentia que não havia vida para mim neste país.
Bu yüzden komutanının yanından asla bir gemi boyu uzak kalmamış biri olarak sizden bu denizaltının saplantınız olmasına izin vermemenizi istiyorum.
Então, peço-lhe, como um homem que nunca está a mais de 150 m do seu Capitão, não deixe que este submarino se transforme na sua "baleia branca".
Biraz daha kalmamızı isterdi.
- Ele queria que ficássemos mais tempo.
Hiç kanı kalmamış.
Não tem sangue.
Uçaklar hayatta kalmamı sağlıyor.
Os aviões mantêm-me viva.
Kaçacak yerin kalmamıştı alışveriş listesini bile zar zor ödemeye gücün yeterken karının yaptırdığı ve parasını senin ödediğin hayat poliçesinden faydalanmayı düşündün.
Você perdeu o rumo, então, pensou no dinheiro do seu seguro de vida, o que estava a pagar quando quase que não compra comida.
- Belki de başka şansı kalmamıştır. Belki de bir gereklilikti, bir şeyin üstünü kapattı.
Ele pode não ter tido escolha ou foi necessidade de encobrir.
Aslında, evde tek damla kalmamıştı.
Não restava uma gota em toda a casa.
O benim annem, ölüyor ve beni bulutlara gönderebileceğini söyledi böylece dinlenebilirim. Zavallı halde hissettmek zorunda kalmam.
Ela é minha mãe, está a morrer e disse que me podias pôr na cloud onde posso descansar, sem ter de me sentir miserável.
- Kalmam gerek.
Tenho de ficar.
Kalmamı istemediğine emin misin?
- Não precisas mesmo que fique?
Hayatta kalmamız.
A nossa sobrevivência.
O kadar geç kalmamıştık.
Não estou assim tão atrasada.
İşe geç kalmam.
Não tenho telefone. Uso cartas.