Kalmıs translate Portuguese
11,843 parallel translation
- Kim olduğum sana kalmış.
- Depende de ti.
- Bu delikten sonra geriye iki sayı kalmış olması lazım.
Prevejo um eagle neste buraco.
Otelde kalmış gibi konuşuyorsun.
Tu não "estavas"...
Sadece parayı al ve yoldan çekil yoksa bunu yıllarca mahkemede devam ettiririz. Sana kalmış.
Aceite o dinheiro e desista ou vamos arrastar o caso em tribunal durante anos.
Bunun ne olacağı, sana kalmış.
O quê exatamente, depende de ti.
Artık ondan sonra ne yapacağın tamamen sana kalmış.
O que faz depois com elas, é consigo.
- En iyisi sona kalmış.
"Romeo 1". A guardar o melhor para o fim.
-... ile aynı koğuşta kalmış.
- e William Duke Mason.
Çok sevimli. İlk cinayetler sırasında hamile kalmış olmalı.
Então ela deve ter ficado grávida na altura dos primeiros assassinatos.
Fakat ondan sonrası, tamamen sana kalmış.
Mas, depois disso, é contigo.
Ayrıca Harvey ona diyor ki ikinizden biri yarın CNBC'de yeni anlaşmasını duyururken diğeri, elinde şeyiyle boş boş etrafı seyredecek yani, size kalmış.
O que o Harvey lhe está a dizer é que um de vocês vai anunciar na CNBC o seu novo negócio. E o outro ficará sem nada a não ser a sua pila na mão. Por isso é contigo.
Bütün grup son derece istikrarsız sezyum-137 olarak isimlendirilen izotopa maruz kalmış.
Todo o grupo foi exposto a um isótopo extremamente instável chamado de césio-137.
Sezyum-137'ye maruz kalmış dostlarımız izlenebilir bir gama ışını yayıyor.
O césio-137 a que os nossos amigos radioactivos estiveram expostos emite raios gama localizáveis.
Önemli olan şu ki geç kalmış sayılmazsınız.
O mais importante é que não è tarde demais.
Konvoyda enkazın altında kalmış durumda.
Junto à caravana, presa debaixo de metal.
Maria, sen ömür boyu birini bulamayıp iki evcil vaşakla evde kalmış bir kız kurusu olmaktan korkuyorsun.
E tu, Maria, tens medo de nunca encontrar alguém e de acabar uma solteirona a viver com dois linces de estimação.
Parmağı kesmek için ne kullanıldıysa, birazı kalmış gibi.
Parece que tem traços da arma usada para decepar o dedo.
Kanın miktarı gösteriyor ki yarılmış bir atardamar var ve büyük ihtimalle saldırıdan sonra beş ya da altı saniye şuursuz olarak kalmış.
A quantidade de sangue sugere um ruptura arterial, e provavelmente, ficou inconsciente cerca de seis segundos após o ataque.
Yanan bir binada mahsur kalmış insanlara az önce yalan söyledim.
Acabei de mentir a um piso inteiro de pessoas encurraladas num edifício em chamas.
Fort Rozz mahkumlarından birisi değildi, ama bu gezegende mahsur kalmış bir masumdu.
Não um dos prisioneiros de Fort Rozz, mas... um inocente que ficou preso neste planeta.
Bu arada tüm araştırması Washburn kasetleri de dahil, bir konteynıra gönderilmiş yıllarca da el değmeden orada kalmış.
- Pois, mas, ele devia partilhar esses motivos com o tipo que está prestes a pedi-la em casamento. Já não vou fazer isso. Não vou pedi-la em casamento, se ela pensa em partir.
Hala aşağıda yeterli oksijenleri olmadan mahsur kalmış haldeler.
Ainda estão lá em baixo com pouco oxigénio.
- Prenses Işıltı'da birkaç ekmek kırıntısı kalmış.
Tens aí umas migalhas presas na Princesa Brilhante?
Ama seçim tamamen size kalmış.
Mas a escolha é totalmente sua.
2013 yılında serbest kalmış.
Ficou até 2013.
Bu arada tüm araştırması Washburn kasetleri de dahil, bir konteynıra gönderilmiş yıllarca da el değmeden orada kalmış.
Enquanto isso, toda a sua investigação, incluindo os vídeos do Washburn, acabou num depósito, onde permaneceu intacta durante anos.
Meğerse adam 40 yıllarda birkaç Yıl sarayda görevli kalmış ama sonradan kandırılmış. - Ne için peki?
Acontece que ele fez parte da equipa de criados aqui do Palácio, durante alguns anos, nos anos 40, mas, foi despedido.
Bunu nasıl yaptığınızsa size kalmış.
Compete-vos a vocês saber como fazê-lo.
Moto2 şampiyonasında, üç yarış kalmışken liderdi.
Ele liderava o campeonato de Moto2, a três corridas da final.
Lorenzo, San Marino'daki yarışı da kazandı. Ve Marquez'in liderliğini 5 yarış kalmışken elinden aldı.
Lorenzo ganhou a corrida seguinte, em San Marino, reduzindo a liderança de Márquez em 34 pontos, a 5 corridas da final.
2 yarış kalmıştı.
Faltavam duas corridas para o fim.
Önünüzde ağızları açık kalmış halde eğildiler mi?
Ficaram aqui perante vós de boca aberta, a engolir moscas?
Plan hayatta kalmış düşmanla asla temas kurmamak.
O plano não resiste ao contacto com o inimigo.
Ama hükümetin Önsuç programı kapatıldıktan sonra, onlar da serbest kalmış oldu.
Mas após o encerramento do Programa Pré-crime, eles foram finalmente libertados.
Gerisi bize kalmış.
O resto é connosco.
Keşke gelebilsem ama duygusal açıdan savunmasız kalmışım.
Gostava de ir.
Bilirsin, birisinin "annesi" "deniz aşırı" bir yerde mahsur kalmış
Sabes, da minha "mãe" que está "presa no ultramar" "
Diyordum ki o yumurtalar yaşayabildiyse biz de burada birkaç savaşçı daha kalmış mı diye bakabiliriz.
Estive a pensar, se estes ovos de pato ainda estavam viáveis talvez devêssemos ver aí se há mais alguns resistentes.
Muhtemelen uzun süre bağlı kalmış.
Foi provavelmente amarrado durante um longo período de tempo.
- Adı ne? - Tamamen sana kalmış.
- Como se chama?
Cordon Bleu'da sınıfta kalmış.
Reprovou na Cordon Bleu.
Nerede yaşayacağız? Orası size kalmış.
- Onde vamos viver?
Geç kalmış da sayılmayız.
Mas ainda não é tarde.
Yedek Subay Aday Okulu testinden iki kez kalmış.
Falhou no teste da EE duas vezes.
Beraat etmiş. Sonra hayatının geri kalanında Fall River halkı tarafından aşağılanmaya ve eziyete maruz kalmış.
Ela foi absolvida e acabou por passar o resto dos seus dias em Fall River caçada e perseguida pelas pessoas da cidade.
Çalışmadığı zaman bile elçilikte mahsur kalmış durumda.
Se ele não está a trabalhar, está fechado a sete chaves na Embaixada
Aşırı susuz kalmış ve vücudunda elektrik yanıkları var.
Estava muito desidratado e tinha evidências de queimaduras eléctricas.
Bu tamamen sana kalmış.
A decisão é tua.
Sharon'ın son iki kocasını taciz etmek yanına kalmış olabilir ama müvekkiliniz bu sefer çizgiyi aştı.
Ele pode ter ficado impune de assediar dois maridos da Sharon. Mas desta vez foi longe demais.
Mormaya ve şişkinliklere bakarsak, 10 ile 12 saat arasında suda kalmış.
Com base no pequeno nível de descoloração e inchaço, o corpo esteve na água menos de 10 a 12 horas.
Belki de güvertedeki bölge savaşının içinde kalmış, ve karşı tarafta onu devre dışı bırakmıştır.
Talvez ela tenha se envolvido numa disputa a bordo e a concorrência eliminou-a.