Kasım translate Portuguese
4,287 parallel translation
17 Kasım gecesiymiş.
Na noite de 17 de Novembro.
Kalçalarım ağrımaya başladığında kasımı zedelediğimi sandım ve çalışmaya devam ettim.
Quando os meus quadris começaram a doer-me, pensei que tivesse feito uma distensão, então deixei de lado.
Ekim / Kasım
Outubro / Novembro
Kasım 2010 Temyiz Mahkemesi'nin kararı arifesi
Novembro, 2010.
SARS... ... Kasım 2002'de başladı.
Começou em Novembro de 2002.
Bu ve altılı kasım olmasından dolayıdır.
Isso e o facto de eu ter abdominais bem definidos.
25 Kasım civarında.
Por volta do dia 25 de novembro.
25 Kasım mı?
25 de novembro?
Kasım 2011.
Novembro, 2011.
15 Kasım 1921, Cumartesi
Sábado, 15 de novembro de 1921.
Bugün 11 Kasım.
Hoje... 11 de Novembro,
Kasım, 2011
Novembro, 2011.
Bugün 11'i Dulce, sadece bir tarih. 11 Kasım 2011, saat 11, on dakika ve on saniye.
Dulce hoje é 11, é apenas uma data, 11 de Novembro de 2011 às 11 horas, 11 minutos e 11 segundos.
Bugün 11 Kasım, bugün evin 81. yılı olacak.
Hoje é 11 de novembro, hoje a casa irá levar-te para o ano de 81.
Pazar günü, 15 Kasım 2012, Saat : 16 : 14'te.
Domingo, 15 de Dezembro de 2012, às 16 : 14.
Val'in kredi kartı kayıtları kasım 2008'de birkaç geceyi Brunswick Hanı'nda geçirdiğini gösteriyor.
O cartão de crédito da Val mostra que ela passou umas noites na Brunswick em Novembro de 2008.
Görünüşe göre kasım 2008'de Jason da orada kalmış.
E parece que o Jason ficou lá, também em Novembro de 2008.
Kasım ayında buraya gelmiş olmalılar.
Eles estiveram aqui em Novembro.
Cinayetler kasım 2008'de adliyede gerçekleştirilen duruşmayla bağlantılı olmalı.
Os assassinatos devem estar ligados ao julgamento de Novembro de 2008.
Kasım 2008'de yalnızca bir duruşma vardı.
Só havia um julgamento a ocorrer em Novembro de 2008.
Bütün kurbanlar Haziran ve Kasım 2009 arasında öldürülmüş.
As nossas vítimas foram mortas entre junho e novembro de 2009.
- Kasıtlı mı?
- Acidentalmente.
Lisede, bir rapor hazırladım, alkolün kas düzenine etkilerine ilişkindi.
Nessa altura, fiz um relatório... sobre efeitos do álcool na coordenação muscular.
Göbeğini kaşımamı mı istiyorsun?
Tu queres.... tu queres que te coce a barriga, sim?
Miller sütten çıkmış ak kaşık mı sanki?
Quero dizer, achas que a Miller é íntegra?
Rosie, örnek bir katolik olduğunu biliyorum ama ak kaşık mısın?
Rosie, sei que és uma boa católica, mas, tens a certeza que não pecaste?
Saçlarım dökülüyor, kilo alıyorum her tarafım kaşınıyor ve ağrıyor bir de bir haftadır cırcırım.
Estou a perder cabelo, a ganhar peso, estou todo inquieto e com tiques... Não faço um cocó duro há uma semana.
Gün boyunca buraya oturacağım inadına. İleri geri sürteceğim. Kasık bölgemi oynatacağım burada.
Eu vou sentar-me nesta cadeira o dia todo, até me apetecer, a mexer a vagina, toda a zona entrepernas aberta.
Duyduğuma göre Holly Preston sadece kasıtsız adım öldürmeden yargılanacakmış.
Soube que a Holly Preston apenas será acusada por um dos homicídios pela secção dos homicídios. É verdade?
Üç buçuk saattir kaşımı kaşıyorum be.
Coço as sobrancelhas, há 3,5 horas!
Kız arkadaşımın kaş kaşıma fikrini bulduğunu söylemiş miydim?
Disse-lhe que foi ideia da minha namorada?
En son da kaşığı kullanacağım.
Depois vou usar a colher.
Benim kaşıkla neler yaptığımı biliyor musun?
Sabes o que faço com a colher?
Tamam mı? Sürekli kaş yapayım derken göz çıkardın.
Tudo o que fizeste para melhorar, só piorou.
Ona baktığım anda, bir kaşık içinde köpüren eroinler görüyorum.
Assim que o vi, o meu cérebro imaginou heroína a borbulhar numa colher.
Courtney Love'ın kasığındaki bukalemunlar gibi uyum sağlarım.
Vou misturar-me como um camaleão na virilha da Courtney Love.
Sanırım buna kuşak deniyormuş, kaşık değil.
Ao que parece, chama-se "faixa", e não "faixeiro".
Tanrım, kasırga Carl'ı aldı. Tüm dünyadaki en iyi arkadaşımı.
Meu Deus, o tornado apanhou o Carl, o meu melhor amigo no mundo.
Senin teorine göre, yıllarca birlikte çalıştıktan sonra yerine geçtiğin, hiçbir sabıkası olmayan selefin ben, David Rosen barda tavladığım bir kadını evime getirdim ve hiç vakit kaybetmeden bıçaklayarak öldürdüm çünkü ben bıçaklı bir katilim.
A tua teoria é que eu, David Rosen, o homem cujo emprego agora tens, cuja cadeira estás agora sentado, e teu colega de longa data com conhecimento legal extenso e sem ficha policial de qualquer natureza apanhou uma mulher num bar e levou-a para casa, onde prontamente a esfaqueei até à morte.
Kasıtlı bir şekilde takım arkadaşlarının hayatını kendi amaçları ve kendi kişisel düşmanları için tehlikeye atmak ve onları kendine siper etmek.
Intencionalmente colocou a vida dos seus amigos em perigo, para seguir com os seus próprios planos, ou proteger-se dos seus próprios demónios.
Zengin çocuğusun. Gümüş kaşıkla dünyaya geldin, yanlış mı?
És um homem rico, nascido com colher de prata...
Ayaklarım buraya geldiğimden beri kaşınıyor.
Os meus pés andam ansiosos desde que aqui cheguei.
Kasırgadan sonra bir süre New Orleans'ta kaldım.
Passei algum tempo em Nova Orleães depois do furacão.
- Bizzat kasıtlı tanıştım.
Eu cooptei-o.
İşte bu yüzden kaşığımız yok bizim.
É por isso que não temos colheres.
Kas hafızasından mıdır bilmem Paten Derbide konusunda doğuştan yetenekliyim.
Não sei se é como a memória muscular, ou sei lá, mas tenho o talento natural para a patinação Derby.
Başka kaşınan var mı?
Mais alguém com cócegas?
Kaşıkla uçak oyununu yapmamı mı istiyorsun?
Queres que eu faça aquilo do aviãozinho com a colher?
İkimiz de onun yaşındayken kızlarla vakit öldürelim diye kasıtlı olarak şefimizin verdiği görevlerden kaçar mıydık?
Quando tínhamos a idade dele... ignorávamos ordens superiores e perdíamos tempo... a perseguir um rabo de saia?
Ben bağırdım "Kasıklarımı gören oldu mu?"
Eu gritei : "Alguém viu o Mike Rotch?" ( A Minha Virilha )
Benim kasıklarım.
A minha virilha.