Kıng translate Portuguese
71 parallel translation
Kıng Lao.
- Kung Lao.
# Adriyatik'in sularında Venedikli oğlanlar, kızlar... # Yeni bir ezgiyle gitarlarını tıngırdatıyorlar.
Adoro estas águas Das filhas e filhos de Veneza
Kaç Kızılderili vurdum dersin Çıngıraklı Yılan?
Quantos índios te lembras que atingi, Rattlesnake?
- Kızak çıngırakları, kar?
- Guizos? Neve? Sim!
Yıllar önce, Meksiko'daydık. Çıngırağı evimiz için almıştım.
Há uns anos atrás, fomos ao México... e comprou um sino para na nossa casa.
Utah'ta bir ev alacak... ve çıngırağı ön kapının iç yanına takacaktık.
Vamos comprar um em Utah.
Bu çıngırağın sesi canımı sıkıyor.
Estou cansado de ouvir este sino.
- Bu yakınlarda bir çıngıraklı yılanla el sıkıştım.
Prefiro andar de mãos dadas com uma cobra cascavel.
Buna yaraşır şekilde davran. Kendine müşteri bulacağına... balığa çıkıp caz tıngırdatıyorsun.
Deves comportar-te como tal, estar apto para clientes e não a pescar... ou a tocar esse jazz de segunda classe.
Koca Jim'in kızı olduğun kesin.Bahse girerim çocukken oyuncak bebekler yerine kuyruğundaki çıngırakla oynamışsındır.
Filha do Big Jim, pela certa. Aposto que nunca teve uma boneca apenas um chocalho na cauda.
Altı çıngıraklım, iki yana kıvrılanım vardı. Şimdi çok kıymetli bir elmas sırtlımız oldu.
Seis serpentes cascavel, duas listradas e agora um crótalo diamantino.
" Çıngıraklı kızakları duyun Gümüş çıngırakları
" Escuta trenós com os guisos. Guisos de prata.
Uzun zaman önce bu kılıca Sting adını verdim.
De ¡ o nome de St ¡ ng a fava, ha mu ¡ to tempo.
Sahil Güvenlik dışında herkes peşimde. Kilometrelerce açık araziden başka bir şeyim yok. Şimdi de bir çıngıraklı yılan yakalanışı gördüğünü düşünen ve Bloomingbergs çizmesi giyen deli bir kadını beraberimde götürüyorum.
Só tenho um cavalo roubado, todos menos a Guarda Costeira atrás de mim, e agora mais uma mulher doida, a usar sapatos do Bloomingberg, que pensa que viu arrebanhar cascavéis.
- Yazık. Çıngıraklardan söz etseydik.
- FaIo-Ihe de meus carriIhões.
Ama kadın içine çorap tıkıştırarak çıngırağı susturmayı öğrendi, ve yataktan yavaşça çıkarak geceye karışıyordu.
Mas ela aprendeu a abafar o sino, enfiando-lhe uma meia, afastava-se lentamente da cama, embrenhando-se na noite.
Amerikan hükümeti kendi çıkarları için süvari kılıcını kuşanıp, şıngırdatmaya bayılıyor.
O Estado Americano... gosta muito de cantar de galo para os seus próprios objectivos.
Bir yıl önce şehirli biri geldi. İşini görmek için çömelmişti. Çıngıraklı yılan onu kıçından ısırdı.
Um tipo da cidade veio cá, há um ano, estava agachado para fazer o serviço e uma cascavel mordeu-lhe em cheio no rabo.
Kızak çıngırağı mı?
Isso é um trenó?
- Bir çıngıraklı yılana aşık olmak daha iyi.
- Ficaria melhor com uma cobra.
Kızak çanlarını duyun, şangır şıngır...
Ouvirem os sinos do trenó jingle-jangle
Çok şaşırdı çünkü çıngıraklı yılanlar kışın kış uykusuna yatarlar.
Especialmente porque as cascavéis tendem a hibernar no inverno.
Kadeh kaldırdık, ve genelde şıngırtı kısmından sonra küçük bir yudum alırsın.
Aquilo foi um brinde, e, normalmente, depois da parte do "tchim-tchim", bebe-se um gole.
Ne yapacağım biliyor musun? Hediyelik eş ya satan bir dükkana gidip oradaki çıngıraklı yılanı kızdıracağım.
Ou então vou à loja de recordações chatear aquela cascavel.
- Bizi kırmızı halılarla karşılayacaklar Büyük servetimizi şıngırdatarak içeri gireceğiz, son model hidrolik makinelerde rüzgar gibi esip heriflerin bütün parasını söğüşleyeceğiz.
80 milhões em dinheiro vivo num cofre blindado com fecho hidráulico. Nós e toda a gente daqui até Paris já pensou nisso.
- Kızak çıngırakları, kar?
- Nuvens... neve?
- Bir sarışın Central Park'ta yürüyormuş. Kışın ortasında, soğuktan donmuş bir çıngıraklı yılan görmüş.
- Era cega e andava no Central Park, no meio do Inverno e vê uma cobra no meio da neve.
O numarayı yapmaya gittik, Steve-O, kıçının lobları arasından çıkacak bir kondomu bir çıngıraklı yılana ısırtacaktı.
Fomos fazer uma coisa onde iam tirar ao Steve-O um preservativo do cu, de entre as nádegas, com uma cascavel.
Kızılderili dişinden yapılmış çıngırağımı geri istiyorum.
Eu quero o meu chocalho de dentes índios de volta.
Mutlu'nun kanında Elmas-sırtlı Batı Çıngıraklı yılanı zehirinden epey bir miktarda varmış... ama bu, bir ısırık nedeniyle olmamış.
O "Feliz" tinha veneno de cascavel no sistema. Verdadeiro. Mas não foi de uma mordidela.
Bir grup çıngıraklı yılanı kablosuz uzaklık ölçüm cihazıyla inceliyorlar. Bu cihazla yılanlarını gece gündüz her an bulabiliyorlar.
Eles têm vindo a estudar um grupo de cascavéis-da-madeira usando telemetria por rádio, o que lhes permite encontrar as cascavéis a qualquer hora do dia ou da noite.
Türler arasında farklar oluyor. Bazı çıngıraklı yılan türleri diğerlerinden daha pis huylu oluyor. Fakat aynı tür içinde bile bazıları hiç korkup kızmıyor bazılarınınsa sinirlendirmeden yanına fazla yaklaşamayacağınızı anlıyorsunuz.
Há diferenças entre espécies, e certas espécies de cascavéis têm um feitio pior do que outras, mas mesmo numa população vai haver uma que nunca se irrita e outra de que não nos podemos aproximar sem a perturbar.
Çıngıraklı yılanlar ve kızıl saçlılar, tamam mı?
cobras-cascavéis e ruivas, certo?
Bir Asya çıngıraklısı daha yakaladık. Bunun da siniri tepesinde.
Apanhamos outra marca asiática extremamente feroz.
Bu, kızın duyduğu çıngırak seslerini de açıklıyor.
Isso também explica os sinos que ela ouviu.
O kadar sapık değilim. Bişeyi ciddiye aldınğın oldu mu?
Tu nunca levas nada a sério?
# Kızağın şıngırdayan zillerini duy #
Ouça aqueles sinos, a tocar
Çıngırağını duyduğunuzda, artık çok geçtir.
Se ouvires esse som, já é tarde demais.
Sence sıkı, dinç bir vücut onu bıngıl bıngıl bebeğinden uzaklaştırır mı?
Estás convencida que um corpo escultural e bronzeado o vai manter afastado deste docinho?
Hadi gidip şu kızıl kafalı çıngıraklı yılanı ziyaret edelim.
Vamos lá visitar a furiosa cascavel.
Bıngıldağım ince kıllarla kaplıydı!
- Eu tinha era a cabeça bem tapada.
Bir tıkırtı duydum ve bu bir çıngıraklı yılandı.
E ouvi um barulho e era uma cobra.
Çıngırdayan ziller, çatıda kızak.
Os sininhos e o trenó no telhado.
Çatıdaki kızak, çıngırdayan ziller, sekiz geyik.
O trenó no telhado, os sinos a tocar, as oito renas.
Babacık için çıngırağı salla.
Agita a roca para o papá.
Bilir misin, bir keresinde çok kızdıngım garson bana mızıldanyordu ve Ice Tea'mı kafasına fırlattım.
Uma vez fiquei tão irritada com um garçon que reclamava comigo que eu joguei o meu chá na cara dele.
Ne oldu? Doktor, bıngıldağında kabarıklık var ve gözbebekleri büyüdü.
Ele tem a fontanela abaulada e as pupilas dilatadas.
Kilitlerinizi kırın Tırmanmaya hazır olun Aşk para demek olsa tıngırdardın bozuk para gibi Eros'un oku, arı iğnesi kalır ilk bakışta aşkın yanında..... İlk, ilk, ilk, aşk, aşk, aşk al sana ilk bakışta aşk..
- a flechada do cupido é só - uma ferooada!
Elimdeki bu kutunun içinde Cumberland nehrinin kıyısındaki bir kaya oyuğundan daha bugün yakalanan hakiki bir çizgili çıngıraklı yılan var. Bu yüzden kız kardeşinin diğer yılanlara yaptığı gibi daha zehrini akıtmaya vakti olmadığını biliyorum.
Ora isto aqui, nesta caixa, é uma genuína cascavel de madeira capturada hoje mesmo na fenda de uma rocha, junto ao rio Cumberland, e daí saber que a sua irmã não extraiu o veneno, como fez com as outras cobras.
Sence sıkı, dinç bir vücut onu bıngıl bıngıl bebeğinden uzaklaştırır mı?
Achas que um corpo firme e tonificado vai afastá-lo da sua "fofa" da pastilha?
Hayvanlar balık kovasının dibine geldiğinizi anlar çünkü dipteki balıklı, yoğun suyun içinde tıngırdayan buzun sesini duyarlar.
Os animais pressentem quando estamos a chegar ao fundo do balde de peixe, porque conseguem ouvir o gelo a chocalhar na água a cheirar a peixe que há no fundo.