Kıran translate Portuguese
1,976 parallel translation
Dünyada en çok güvendiği insana mı, Ya da sen, onun kalbini kıran insana mı?
Na pessoa em quem ela mais confia no mundo, ou em ti, a pessoa que lhe partiu o coração?
Wilkes'in boynunu kıran şeyin kaza olduğunu da sanmıyorum.
Acho que o acidente não tenha partido o pescoço do Wilkes.
Dinah depodaki camı kıran kişiydi. Bart beni arabadan kurtardı, Victor bilgisayara girdi ve Watchtower her şeyi izliyordu değil mi?
A Dinah partiu o vidro no armazém, o Bart salvou-me do carro, o Victor enganou os computadores, e a Torre de Vigia via tudo, certo?
Ama sonra düşündüm ki rekor kıran üçüncü çeyreğimiz kendisi adına konuşmak istemez mi?
Mas depois pensei... O nosso recorde no terceiro trimestre não fala por si só?
Rekor kıran yemek kitabını suratına çarpıverseydin. Geçen hafta alışveriş merkezindeki yiyecek reyonunda yaptığın gibi.
Devias ter sacado rapidamente de uma cópia do teu famoso livro de receitas, como fizeste a semana passada na praça da alimentação no centro comercial.
Euro'nun mikro boyasını kıran ilk adam olduğunu anlatır.
Existe o rumor que ele foi o primeiro a quebrar a micro impressão no euro.
Bu gördüğüm en güven kıran şeydi.
Isso é a coisa mais inconfiável que já vi.
Dalgakıranın orada Walder'ın telefonundan sinyal aldık.
Pessoal, temos um sinal a vir do telemóvel do Walder, começa no cais.
O bir peysmekırd * sevdalısı. O bir kalça kıran.
Ela gosta de pacemakers Ela dá-lhes cabo do coiro
Ben tüm haftayı kalbimi kıran oğlumla harcarken, garajda saklanıyordu.
Estava escondido na garagem, enquanto eu evitava o meu outro filho que me tinha lacerado o coração.
Söylemem gerekirse, beni çok kıran şey sorgulayıcı ses tonunuz.
- Se me permite, o que me desagrada é o tom do seu interrogatório.
Ayrıca, kapıyı kıran oydu.
Além disso, foi ele que estragou a porta.
Senin posta kutunu kıran Dylan'dı baba.
Era o Dylan quem destruía a tua caixa de correio, pai.
Ee, Kimmiş şu kalbini kıran kız.
Então diz-me : quem é a miúda que destruiu o teu coração?
Turk ve ben, Kalp Kıran Gizemi'ni çözmek için çok çalışıyorduk.
Eu e o Turk esforçávamo-nos por resolver "O Mistério do Fere-Sentimentos".
Bazıları halen birbirlerine amniyotik zarla bağlı. Sanki bu yumurtayı kıran güç İçeriden...
A maioria estão ainda ligados à membrana amniótica, como se a força que... partiu este ovo viesse...
Kıran kırana mücadele edin kızlar!
Comecem, meninas!
Dur bakalım anlamış mıyım, seni kaçıran adam kısa ve şişman aynı zamanda uzun muydu?
Está a dizer que o tipo que o fez refém era baixo e gordo mas também... alto.
Lynette, kızım bir makineye bağlı, onun hayatını karmaşıklaştıran adam- - varlığını bile bilmediğim bir adam, onu bu hale sokmuş olabilir.
Lynette, a minha filha está ligada a uma máquina, e um tipo que lhe estava a complicar a vida, um tipo sobre o qual eu nem tinha conhecimento pode tê-la posto ali, portanto não preciso de ser justa.
- Yani, biz, Bolenler'in evini basan kızgın bir kalabalık görmek istemeyiz. Özellikle de, Danny'nin Julie'ye saldıran kişi olup olmadığından emin değilsek.
E não queremos um motim à porta dos Bolen, especialmente quando não temos a certeza que foi o Danny que atacou a Julie.
Kıyafet uygarlık demektir. Kıyafet, insanı hayvandan ayıran şeydir.
As roupas são a civilização, é o que nos separa dos animais.
Topraktaki bu yarık Yeraltı Dünyası'nı, Yaşayanlar Dünyası'ndan ayıran örtüdeki bir yırtık.
É um rasgão no véu que separa o Submundo do Mundo dos Vivos.
Bu dünya ile Yeraltı Dünyası'nı ayıran örtüde bir yırtık oluştu.
O véu entre este mundo e o Submundo foi quebrado.
Bizim beli sıkı çocukları bu kadar kızdıran ne?
Com quem é que aqueles tipos de suspensórios estão chateados?
Onu sıkıştıran izotop bağları kaybolur kaybolmaz, moleküller yeniden biçimlenir.
As ligações de isótopos que a comprimem desaparecem assim que a molécula é reconstruída.
O elbiseyle, gösteriş yapmak için kızı dolandıran bendim.
Fui eu que a fiz desfilar pela cidade com aquele vestido.
Eh, artık o çocukların onları utandıran bir anaları var.
E agora essas crianças tem uma mãe que é uma decepção.
Tüm bu telekomünikasyon şirketleri uyduları, cep telefonu antenlerini, fiber optik kablolarını, ve harika telefonunuzu çalıştıran tüm o şeyleri borsa çökünce, bakım masrafları kısılacak.
Todas as companhias de telecomunicações que operam os satélites, as torres de transmissão, os cabos de fibra óptica e todas as coisas que fazem com que o seu maravilhoso telemóvel funcione, vão poupar na manutenção quando as bolsas de valores entrarem em colapso
San Francisco polisi, kızın onu kaçıran çetenin üyesi olduğundan şüpheleniyordu.
A polícia de São Francisco suspeitava que pertencia ao gangue que o raptou.
Çeşitli yüksek risk gruplarında karmaşık aşılamada başarı oranını artıran bir teknik tasarladım.
Criei uma técnica que melhora a taxa de sucesso para inseminações difíceis em grupos de alto risco.
.. boşuna ölmedi. O, kızgın ve bağıran bir adamı günahtan kurtardı.
Que ele também redimiu um homem zangado e encolerizado.
Birileri çoktan çıkıp suçlamaları kabul etmişken, Washington bilinç kaybının nedenlerini araştıran bir soruşturmayı daha ne kadar finanse eder sizce?
Até quando irá Washington financiar a sua investigação sobre a causa do desmaio, quando alguém já veio assumir-se como responsável?
Fesatlık uyandıran bir söylem.
- Isso parece sinistro.
Scotland Yard kızı kaçıran kişinin sesine ait olduğu sanılan bir bant yayınlandı.
A polícia libertou uma fita com a voz do suspeito raptor.
Polis, kızı kaçıranın resmini yayınladı.
A polícia emitiu esta fotografia do raptor.
Beni kızdıran insanların başına kötü şeyler getirtebiliyorum.
Posso fazer acontecer coisas más às pessoas que são más para mim.
Onu kızdıran bir rüyası vardı. Ivan, söz vermiştin.
Ele apenas tem um sonho que o vai levar à loucura.
Maytap, havai fişek torpil, kız kaçıran.
Tenho velas romanas, foguetes, cometas com estrelas, cascatas.
Orda bana saldıran şey insan değildi Gidelim artık
Não, o que me bateu lá fora não era humano, pára, de tentar de analisá-lo!
Seni kızdıran bir şey mi yaptım, bir şey mi söyledim?
Fiz ou disse alguma coisa que te incomodou?
Üzerinde resmi papalık mührünü barındıran Papalık Yüzüğü Papa'nın vefatının hemen ardından yok edilmelidir.
O anel do pescador, que ostenta o selo oficial Papal deve ser destruído imediatamente após a morte do Papa.
Ben hala kız arkadaşı, eski arkadaşı ile yatınca çıldıran Amerikan erkeklerindenim.
Ainda sou aquele americano tonto que enlouquece quando sua namorada faz sexo com outro.
Dalgaların hayranlık uyandıran renkleriyle olsun mercan kayalıkları ile olsun, kıyıdaki görkemli yatların manzarasıyla olsun...
"com assombrosas manchas de cor aqui e ali, " com recifes de coral e navios piratas ao largo. "
Bu nedenle, mükemmel Hayat Ağacı'na inanıyorum, içinde ölü ve kırılmış olan dalları da barındıran, Dünya'nın kabuğu, yüzeyi kaplarken bununla...
Portanto, eu acredito que é o que tem acontecido com a grande Árvore da Vida, que ocupa a crosta da Terra com os seus ramos mortos e partidos. enquanto cobrindo a superfície com...
Ben de önde sürekli deli gibi bağıran kız olacağım.
E eu serei a miúda à frente, a gritar até rebentar enquanto cantam.
Ama taktığın mantık maskesinin ardında beni kaygılandıran bir kırılganlık seziyorum.
Mas, por baixo da sua máscara de lógica, sinto alguma fragilidade. Isso preocupa-me.
Baba denemedin bile, beni asıl kızdıran şey bu.
O que mais me irritou, foi nem teres tentado.
Beni asıl kızdıran ne biliyor musun? Lilly.
O que me chateia mesmo é a maldita da Lily.
Kırmızı Ringa, Düşmanlarının ve Yırtıcı hayvanların Yumurtalarının... yerini bulamaması için onların... zihinleriyle oynayan ve hedef saptıran bir balık türüdür
Ora, um arenque é um peixe gorduroso que protege os seus ovos dos predadores.. ao lançar-se diante do inimigo... e desviar a atenção de onde os ovos estão escondidos.
Bana duşta saldıran kız!
A rapariga que me atacou no duche!
Monty Taylor'ı, Ford Dagenham'dan toplantıya çağıran kıdemli üyesini kürsüye davet ediyorum.
Meus senhores, chamo Monty Taylor convocador principal de Dagenham.