Kıtlık translate Portuguese
2,082 parallel translation
Doğanın savaşından, kıtlık ve ölümden bu yana en değerli şey irdeleyebilme yetimiz, yani hayvanlardan üstün olarak, sadece kabullenmiyoruz.
E assim, da guerra da natureza, da fome e da morte, nasce a coisa mais sublime que somos capazes de conceber, nomeadamente, a criação de animais.
Rolling Stone'da, Afrikalı Çocuk'un, kıtlık ve savaştan sonra Afrika'daki yaşama en büyük zararı veren üçüncü şey olduğunu okudum.
Li na Rolling Stone que o "Criança Africana" ficou em terceiro, atrás da fome e da guerra, como a coisa mais prejudicial à vida africana.
- Kıtlıktan mı çıktık?
- Andamos a sandes?
Hastalık var açlık, kıtlık var ölüm var.
Doenças, fome, carência. Morte.
Sizin de bildiğiniz gibi, kıtlık şehri iyice kırdı geçirdi.
Como sabeis, a seca ressequiu a cidade até à loucura.
Şu an... Şu an içinde yaşadığımız dünya düzen istiyor bunları da sanatla, eğitimle insanların bir şeyler yaratmasıyla başaracağız. Bunlar, insanlara Tanrı'nın kudretini gösterecektir böylece savaşlar ve kıtlıklar bitecek ve tarihimiz temiz olacaktır.
Nós vivemos num mundo que está sedento de ordem, que consiste na arte, na aprendizagem, que consiste no facto de as pessoas construírem algo que trará o coração de Deus às suas comunidades.
Kovacs hakkındaki bilgilerimiz kısıtlı olsa da vurularak öldürülen Edgar Jacobi cinayetiyle suçlandığını biliyoruz.
Ainda se sabe pouco sobre o Kovacs... mas ele foi acusado da morte do Edgar Jacobi... morto com um tiro na cabeça na sua casa no Bronx...
Geçen gece kütüphanedeydim Kısıtlı Bölüm'de ve nadir bir büyü hakkında biraz garip bir şey okudum.
Estive na biblioteca, na outra noite, na Área Reservada, e li algo bastante estranho sobre uma magia rara.
Geçen gün kütüphanedeydim, Kısıtlı Bölüm'de ve nadir bir büyü hakkında biraz garip bir şey okudum.
No outro dia, estive na biblioteca, na Área Reservada, e encontrei algo bastante estranho sobre uma magia muito rara.
Geçen gece kütüphanedeydim Kısıtlı Bölüm'de ve nadir bir büyü hakkında biraz garip bir şey okudum.
Estive na biblioteca, na outra noite... na Área Reservada, e li algo bastante estranho sobre uma magia rara.
Ama kendi kısıtlı alanım olduğunda iş değişiyor.
Quando é o meu espaço confinado, é diferente.
Globe'dan Cal McAffrey deyin ve zamanım kısıtlı.
Diga-lhe que é o Cal McAffrey e que tenho um prazo a cumprir.
Şey, Zaman biraz kısıtlı, Ama programıma uygun olabilirler.
Tenho pouco tempo livre, mas posso abrir um espaço na agenda.
Kızlar, hangi kız yurduna kayıtlısınız?
Olá miúdas, de que clube são?
Süremiz çok kısıtlı.
Estamos num horário apertado.
Nash, kız hakkında kayıtlı hiçbir şey yok.
Nash, é uma desconhecida.
Ancak, Van Buren'deki seçim olanaklarımız kısıtlı.
Pois, no entanto, Van Buren tem um universo limitado de escolha.
Zamanımız kısıtlı.
Não temos muito tempo.
Kısıtlı bir hava sahası.
É espaço aéreo restrito.
Azalan stoklarımızı ve kısıtlı seçeneklerimizi değerlendirince eski düşmanlarımız son hatta tek umudumuz olabilir.
Mas com os nossos abastecimentos a esgotar-se e as nossas opções limitadas, os nossos antigos inimigos podem representar a nossa última, e talvez única esperança.
Bunları doğru düzgün ifade bile edemiyorum çünkü çünkü bu karmaşık fikirleri bu kısıtlı, aptal lisanla ifade etmek zorundayım.
Nem consigo sequer exprimir estas coisas devidamente porque tenho de... tenho de conceptualizar ideias complexas nesta estúpida e limitada linguagem falada.
Size yalan söylemeyeceğim çocuklar, bu seferki işte istihbaratımız çok kısıtlı.
Não quero mentir-vos, rapazes, desta vez temos poucas informações.
Annen, bu sabahki kıyafetini tüm dünyaya kıçını göstermen için kasıtlı giyip giymediğini merak ediyor.
A tua mãe quer saber se te vestiste esta manhã com a única intenção de mostrares o traseiro ao mundo inteiro.
Balkanlar'da kısıtlı zamanımız vardı.
Temos estado empatados nos Balcãs.
Bunu Yüksek Mahkeme'ye götürmeliyiz Geoff çünkü benim zamanım kısıtlı.
Temos de levar isto ao Supremo Tribunal, Geoff, porque não tenho a eternidade.
Bunu Yüksek Mahkeme'ye götürmeliyiz Geoff. Zamanım kısıtlı.
Não tenho a eternidade.
Anlama kıtlığı çekiyorsun galiba.
Tu não estás a perceber.
Beyler, bizden önce imkanlarımız kısıtlıydı.
Senhores, estamos a oferecer uma oportunidade única.
Numaranız kızımın telefonunda kayıtlıydı. Ben Emma'nın babasıyım. Polis memuruyum.
O seu número estava na agenda da minha filha, é que... sou o pai de Emma... sou policia.
Zamanımızın teknolojisi beni kısıtlıyor.
Estou limitado pela tecnologia do meu tempo.
Ayrıntılar ve bilgiler kızıtlıdır, zaman azdır.
Poucos detalhes, algumas especificações, pouco intervalo tempo.
Delaware'e kayıtlı bir şirket olacağız. Yeni yatırımcılara açık bir hisse yapılanması olacak.
Vamos registá-la como uma empresa do Delaware e arranjar uma estrutura accionista que permita novos investidores.
İfade özgürlüğümü kısıtlıyorsun.
Sabes o que estás a fazer?
Kaynakları kısıtlı bir ülkeyiz.
Somos um país com poucos recursos.
Öyle ama bütçemiz çok kısıtlı.
Sim, mas nós temos um orçamento muito apertado.
Hepimizin kısıtlı değil mi?
É o que acontece com todos.
Bunun sebebi de onun kızgın olması ve zamanının kısıtlı olduğunu bilmesidir. Ayet 12'de böyle söylüyor.
E fá-lo por estar determinado, por saber que tem pouco tempo, é o que diz no Apocalipse 12.
ÖIme olasıIığınızın olduğu bir durumda, İspanya hiç kıtlığın olmadığı bir ülke haline gelir.
A Espanha é um país onde não faltam, neste momento, ocasiões para morrer.
Maalesef zamanları kısıtlı.
Infelizmente é uma janela de tempo muito apertada.
Sahip olduğumuz kısıtlı zamanda onu konuşturamayız Sayın Başkan.
Não conseguimos fazê-lo falar com o tempo que temos, Senhora Presidente.
Peki, şimdi ikimize kısıtlı bir erişim ayarlıyorum.
Estou a restringir o acesso a ti e a mim.
Kısıtlı bir bölgede.
Está restringido.
Zamanımız kısıtlı ama, elimden geleni yapacağım.
Farei o que puder no tempo que nos resta.
İçme suyumuz yok. Yiyeceğimiz kısıtlı.
Não temos água fresca e temos recursos limitados.
Bilgisayar sisteminde kayıtlı olmadığını ilk defa orada öğrendim. Araştırdık.
E soube pela primeira vez que ele não estava registado no sistema.
- Böyle bir numara kayıtlı değildir. - Şanssızlık.
Não dá.
- Vaktim kısıtlı.
Tenho pouco tempo.
Ve eğer süre kısıtlıysa Ben tanıdık birisi olurum.
E se tivermos de o deslocar de repente, já serei uma cara conhecida.
Alanları kısıtlı.
Os corredores são pequenos.
Bu yüzden merkezin kısıtlı kaynaklarını vampir kaçırılmalarını araştırmakla ilgili önseziler için harcamayamam.
Não posso gastar os recursos limitados deste departamento a seguir palpites sobre raptos de vampiros.
- Seçeneklerimiz kısıtlı..
- Nós estamos sem opções.