Leve translate Portuguese
12,938 parallel translation
Karşılığında bizi sağ salim Heathrow'a indirmesini istiyorum sadece.
Tudo o que peço é que ela nos leve em segurança para Heathrow.
- Pekâlâ, planını uygulamaya başlamadan onu diğerlerinden ayırmamız gerek.
Está bem, precisamos de isolá-la antes que leve a cabo o seu plano. Como?
Güvende olduğuna emin ol.
Leve-a para baixo e assegure-se de que está presa.
Beni şehirden çıkaracak bir at arıyorum.
Só quero um cavalo que me leve para fora desta cidade.
On dakika bekle ve onu kütüphaneye getir.
Espere dez minutos e leve-o para a biblioteca.
Gitmemiz gereken yere götür işte bizi.
Leve-nos e tudo correrá bem.
- Tamam. Hafif bir sarsıntı geçirmiş olabilirsin, April.
Podes ter uma contusão leve, April.
Lütfen beni oraya götürme!
Não me leve para ali, por favor! Por favor...
Yani benimkileri de almadıkça, bütün bunların hepsi bir hiç.
Portanto, a menos que ela também leve os meus segredos, tudo isto não vai servir para nada.
Rachel seni bu seyehate çıkarttığı için mutluyum.
Estou feliz que a Rachel te leve nesta viagem.
Benim götürmemi ister misin?
- Queres que o leve?
Evde bir adamın yaşadığına dair bir şüpheniz yok mu?
Nada que a leve a supor que um homem esteve a rondar a casa?
Götür bizi oraya.
Leve-nos até lá.
- Yanınızda götür.
- Leve-nos convosco.
Yanında götür lütfen.
Por favor, leve alguma consigo.
Paylaşırsınız bunu.
Leve-o. Vai ter que partilhá-lo.
Bunu da teminat olarak kabul et.
Leve isto como garantia.
Lütfen almayın.
Por favor, não leve isso.
Ama fazladan para getirirse birileri şayet buna geri dönüş yapmayacaksın.
Mas leve tomates extra, para o caso de os seus não regressarem.
Nick, benim bardağı ortaya çıkarmamı düşündürecek bir şey yok mu?
Nick, eu faço alguma coisa que te leve a pensar em pôr a caneca na consola?
Birkaç hafta sende kalsın. Çıkın yola.
Leve-o durante umas semanas, faça-se à estrada.
Aslında hayır. Üzerimden yük kalkmış gibi.
Não, por acaso sinto-me mais leve.
Hırıltının geçmesi için birkaç gecedir buhar veriyoruz.
A minha filha tem um leve chiado e tentámos curá-la com inalação
Titanyum genellikle hafif olduğu için tercih ediliyor. Yüksek basınca ve sıcaklığa dayanabiliyor.
O titânio geralmente é escolhido por ser leve e pode resistir a altas temperaturas e pressão.
Hafiflemiş hissediyorsun.
Sentir-me leve.
Kızlara götüreyim mi?
Queres que o leve lá para fora, para as raparigas?
Bu kadar parlak olduklarını kim bilirdi ki?
Quem diria que isto é tão leve?
Burada bizi petrole götürecek bir şey yok.
Não há nada aqui que nos leve ao petróleo.
Onun yerine Scully'yi alın.
- Leve antes o Scully.
Evet, lütfen, beni otomatların diyarına götürün.
- Sim, por favor. Leve-me até à terra das máquinas de venda.
- Ben onunlayım, sonu ne çıkarsa çıksın.
Eu vou estar com ele. Onde quer que isso leve.
- Çantanızı almamı ister misiniz?
- Quer que eu leve a sua mala? - Obrigado.
Bunun biraz garip geldiğini biliyorum ama başlamadan önce o bölüme nazik bir masaj uygulayıp, nasıl hissettiğine bir bakalım.
Eu sei que soa um pouco complicado, mas porque não começamos com uma leve massagem na área e vemos como te sentes?
Ofislerinde hafif bir araştırma yaptım ve bağlantılarından oldukça büyük bir kısmını buldum.
Fiz uma vigilância leve aos escritórios deles, e identifiquei um bom numero dos seus colaboradores de campo.
Beni çocuğa götür yoksa seni öldürürüm.
Leve-me até ao rapaz ou mato-o.
Bunu alabilir miyim?
Importa-se que leve isto?
Hatırladığımdan daha hafifmiş.
- É mais leve do que me lembro.
İyice bir düşünün ama çok da uzun sürmesin.
Pense nisso. Mas não leve demasiado tempo.
Benimle kıyaslarsak o bir budala kalır.
Comparado a mim, esse tipo não é nada. Não o leve.
Onu bırak. Beni al.
Leve-me a mim.
Belli bir ton kayması duydum ki bu da tereddüt, kararsızlık ve belki de çelişki anlamına gelir.
Notei uma leve subida de tom, o que sugere uma hesitação, uma vacilação, e, talvez, uma ambivalência?
- Hiç acele etmeyin.
- Leve o tempo que precisar.
Silahımı al, tişörtünün altına koy ve onunla yüz yüze gelmeden silahı kullanma. - Yapamam.
Leve a arma, ponha debaixo da camisa e use só quando estiver junto dele.
Seni eve götürmesi için birini çağırayım.
Peço a alguém que te leve.
- Ne giymemi isterdin, spor ayakkabı mı? - Hayır...
- Queres que leve sapatilhas?
Uzmanlarımıza göre, barajın altındaki akıntı o kadar güvenilmez ki Ajan Ryan Hardy'nin cesedini, ve tabii onunla birlikte seri katil Theo Noble'ın cesedini bulmak haftalar alabilir.
De acordo com os especialistas, a corrente debaixo da represa é tão forte que talvez leve semanas para encontrarem o corpo, assim como o corpo do suposto assassino - Theo Noble, isso se...
Kaldır şunu. Hücresine götür.
Agarrem-no e leve-no para a cela.
Başkasının almasına karşı bir şeyler yapabilirsin diyorum.
Podes fazer algo que leve a que outra pessoa o faça.
Şimdi kunduralarını masamdan indir ve buradan çık.
Então, tire as suas asas da minha mesa e leve-as até à porta.
Merdivenlere bir güvenlik şeridi çekin.
Leve-os pelas escadarias e à ala das traseiras.
Silahımı al.
Leve a minha arma.