Maşaya translate Portuguese
2,895 parallel translation
Masaya yatıralım.
Coloquem-na na mesa.
Ben ya da Bayan Grayson tarafından eşlik edilmedikçe kimse baş masaya yaklaşmayacak.
Ninguém se aproxima da mesa central a menos que estejam comigo ou com a Sra. Grayson.
Anthony Mazlo'yu masaya oturtursam onu çözeceğimi biliyorsun.
Se me puseres o Mazlo à frente, quebro-o.
Şimdi mümkün olan tüm seçeneklerin masaya yatırılmasını ve gün sonuna kadar filmin nasıl çekileceğinin bulunmasını istiyorum.
Agora, quero todas as opções disponíveis em cima da mesa em relação a como ter este filme feito até ao final deste dia.
Ben onu partiye davet ettim canım. Masaya çıkıp dans eden o.
Eu convidei-o para a festa, mas quem está a dançar em cima da mesa é ele.
Onu masaya yatıralım.
Vamos pô-la na mesa.
- Hayır. Bu masaya sadece davetliler oturabilir.
Só os convidados sentam nesta mesa.
DJ ile müzikleri seçeceğiz. ama aynı zamanda kafeteryadan 4 yuvarlak masaya ve alabildiğimiz kadar sandalye almamız gerek.
Temos de tratar da música com o DJ, mas também precisamos de 4 mesas redondas do bar e de todas as cadeiras que conseguirmos arranjar.
Sanırım her masaya bunlardan birer tane koymamız gerekiyor, değil mi?
Acho que é suposto pormos uma destas em todas as mesas. Exato.
Bu masaya yemeği ben koyuyorum, ya söylediğimi yaparsın ya da açlıktan ölürsün.
Eu ponho a comida nesta mesa, portanto, farás como te digo ou deixar-te-ei morrer à fome.
Sol tarafa gitmesi gerekiyor. Her masaya bir tane ve arkaya iki tane rozet gerekiyor.
Portanto, vamos precisar... de um centro de mesa em casa uma das mesas e dois lá atrás.
Masaya isim kartlarının yanına koy.
Na mesa, junto às etiquetas com o nome.
Annie derhal kartlarını masaya koyup.. ... Safiye'yi içeri çekmeli.
A Annie devia colocar as cartas na mesa e ver o que a Safia sabe.
Tişörtünü sıyır ve şu masaya geç.
Tira a camisola e sobe para a mesa.
Sonra da maliyet yükündeki artışa dikkatleri çekecekler. Tekrar masaya dönüp hafta sonuna kadar anlaşma yapıIır.
Depois eles vão fazer o custo de vida aumentar e vão fechar o acordo no fim de semana.
Sonra da maliyet yükündeki artışa dikkatleri çekip masaya...
Depois eles vão fazer o custo de vida aumentar...
Sonra da maliyet yükündeki artışa dikkatleri çekip... masaya oturup hafta sonuna kadar bir anlaşmaya varıIır.
Depois eles vão fazer o custo de vida aumentar e vão fechar o acordo no fim de semana.
Bu maliyet yükündeki artışı tekrar masaya koyuyoruz yoksa 12.01'de grevdeyiz.
Colocamos o aumento de custos de vida de volta em discussão. Ou à 00h01 desta noite, estaremos em greve.
Bir masaya zincirliyim.
Estou preso numa mesa.
Kyle, silahı masaya bırakmanı ve odanın uzak köşesine gitmeni istiyorum.
Kyle, quero que coloque essa arma sobre a mesa e afaste-se para o canto da sala!
Kyle, silahı masaya bırak ve odanın uzak köşesine git, hemen.
Kyle, coloque essa arma sobre a mesa, e afaste-se para o canto da sala! Agora!
Madem öyle kartlarımızı masaya açalım.
Vamos pôr as cartas em cima da mesa.
Rachel, şu masaya sen bakabilir misin lütfen?
Rachel, podes atender esta mesa por mim?
Sizi Senatör'ün yanındaki masaya koyuyorum, böylece önemli kişilerle olabilirsiniz.
- Sr. Johnson e convidada. Coloquei-os na mesa ao lado da do Senador para que possam tocar nos maiorais.
Masaya bak, bardaklara bak.
E nos copos.
Öncelikle yapmanız gereken kahve fincanlarınızı şu iki masaya bırakmak.
A primeira coisa que preciso que façam é que coloquem as chávenas do café naquela mesa lá atrás.
Hepiniz, kahve fincanlarınız tam arkadaki masaya.
Vocês todos, chávenas na mesa lá atrás.
Fincanlarınız masaya, lütfen.
Chávenas na mesa, por favor.
Eğer beni duyuyorsan masaya uzan.
Tessa, se pode me ouvir, deite-se na mesa.
Şimdi bardağınızı başka bi siyah adam tarafından alt edilmeden önce masaya koyun.
Agora coloca os óculos antes que atropeles outro tipo negro.
Bu masaya bereket getirmek için çok fazla çalışıyorum, ve sen köyümüzdeki her Tom'a, Tom'a ve diğer Tom'lara ayak bileğini gösteriyorsun.
Trabalho no duro para pôr uma cornucópia nesta mesa e tu andas lá fora a mostrar o teu tornozelo a cada Tom, Tom, e o outro Tom na nossa aldeia!
-... masaya dökmeyi umuyoruz.
A mesa que não é uma mesa.
Kafanı masaya dayan ve gözlerini kapa.
Pôe a cabeça na carteira e fecha os olhos.
O masaya girmek için vereceğin parayla otobüs bileti alabileceğinin farkında mısın?
É preciso lembrar-te de que a entrada é tanto como o bilhete de autocarro?
Peki, öyleyse masaya geri dönelim çünkü açık bir şekilde kazanma serisindeyim.
Bom, nesse caso, voltemos para a mesa, porque estou com uma sorte do caraças.
Eğer Tara hakkında bu şekilde bir kez daha konuşursan o yarı ölü ellerini bu masaya öyle bir vururum ki bir daha tokmağı tutamazsın.
Se voltas a falar da Tara dessa maneira martelo essas mãos meias mortas com tanta força contra esta mesa que nem nunca mais na vida consegues pegar nesse martelo.
Getir masaya.
Venham elas.
Getir masaya.
Venha ela.
Bu kahrolası masaya çakılıp kaldım.
Estou preso à secretária!
Bir de üçüncü kattaki hemşire odasında bu masaya ihtiyaç var mı ona bakalım.
E vejam se a sala das enfermeiras no terceiro piso precisa da mesa.
Bu masaya çakılıp kalmama olayını bayağı ciddiye aldın sen.
Estás a levar a sério a cena de não estar preso à mesa.
Masaya uzan.
Volta para a marquesa.
Öyleyse Bayan Johnson'a söyleyeyim de masaya bir yer daha ayarlasın.
Vou pedir à Sra. Johnson que ponha outro lugar à mesa.
Bunu masaya getirip nerkese haber verelim.
Vamos levar isto à mesa, para que todos saibam.
Bir elektrikçi masaya koyduğu kuş tüylerini cam bir çubuk ve ipek mendille şarja getirdi.
O eletricista colocou algumas penas sobre a mesa e então esfregou um lenço de seda em um bastão de vidro
Biz masaya oturduk.
Sentamos à mesa.
Suyu almak için masaya uzandığında elini yakadım.
Quando ele esticou o braço para pegar lago na mesa... eu segurei a mão dele.
Masaya yatırın.
- Ponha-o sobre a mesa. - Desmaiou.
Sızdı. Masaya yatırın.
Ponha-o sobre a mesa.
Sabah masaya koyacak yiyeceğimizin olmadığı günlerde, o yaşlı adam- -
Quando não sabíamos se haveria comida na mesa pela manhã, esse velhote...
Tüm kartlarımı masaya döktüm ; ancak sana masuniyet ayarlayamadım, Vaughn.
Fiz tudo o que podia, mas não consegui a tua imunidade, Vaughn.