Nasıra translate Portuguese
301 parallel translation
Nasıra'da.
Na Nazaré.
- Nasıra.
- Nazaré.
Nasıra.
Nazaré.
- Büyük İşaya ise, Nasıra'dan bahsetmişti.
- Isaías falou de Nazaré.
Nasıra'ya.
Nazaré.
Nasıra'ya, O'nun halkının yanına gidiyoruz.
Vamos para Nazaré, entre sua gente.
Celile'deki Nasıra'dan geliyor.
Ele vem de Nazaré, na Galiléia.
Meryem, Nasıra'ya dönüyor.
A volta de Maria a Nazaré.
Nasıra'ya dönünce, Joseph'e tüm bildiklerini, duyduklarını ve gördüklerini anlat.
Quando voltares para Nazaré, diz ao José o que viste e ouviste, o que sabes.
Nasıra!
Vês ali?
Davut'un soyundan gelen Yusuf da vergi ödemek zorunda kalmamak için,.. ... hamile olan karısı Meryem ile birlikte Celile'den yola çıkıp, Nasıra dolaylarından geçerek, Davut'un Filistin'de yaşamakta olduğu Beytüllahim şehrine gider.
José também foi, desde a cidade de Nazaré, na Galileia... até à Judeia, a cidade de David... chamada Belém, pois ele era da casa de David... a fim de se registar com Maria... sua mulher e sua esposa, que estava grávida.
Nasıra'dan iyi bir şey çıkmaz, Kutsal Kitapta da yazar bu.
Não vem nada de bom de Nazaré, até as Escrituras o dizem.
Ben de müjdeyi duyurmak için doğduğum yere, Nasıra'ya geldim.
Vim a Nazaré, onde cresci, para vos trazer as boas novas.
Ama Amon-Ra'nın ilk ışınları karanlığı nasıl dağıtıyorsa, sen de doğudan öyle doğacaksın.
Mas despontareis outra vez no oriente, quando os primeiros raios de Amon-Ra dissiparem a escuridão.
Eski günlerde nasıl sayıştığımızı hatırlıyor musun'çık çıkalım çayıra yem verelim ördeğe'...
Lembras-te de jogarmos ao "pico pico serenico"...
Nasılsınız, Bayan Davidson?
Como está, S.ra Davidson?
Nasıl isterseniz, Bayan Brenner.
É como queira, a S.ra Brenner.
Bunlar dişçide sıra beklerken okuduğumuz şeyler.
Isso é o que se lê nas salas de espera dos dentistas.
Nasıra'li İsa'nın doğumundan 1000 yıl öncede tıpkı bugünkü gibiydi
Egito e Israel.
Nasıl oldu da sen bir katıra biniyorsun?
Como é que está montando uma mula?
Şimdi ahıra gideceğim, Atıma bineceğim... Buraya nasıl geldiysem öyle çıkacağım.
Vou ao estábulo, pegarei o meu cavalo e ir-me-ei embora.
- Şişmanlamayı düşünün hele - Baş döndürücü bir şey... doymak nasıl bir şeydir düşünün hele... yemekler, güzel yemekler... bir parça daha yiyebilmek için... neler vermezdik... sadece bunun için yaşıyoruz... niçin sadece buna mahkum ediliyoruz... yemekler, büyülü yemekler, harika yemekler, mükemmel yemekler... cennetten çıkma yemekler, güzel yemekler... muhteşem yemekler!
- só de pensar em engordar - põe-nos a cabeça a rodar poder ter um só momento a sensação de estar cheio comida, gloriosa comida aquilo que não daríamos por podermos repetir é p'ra isso que vivemos porque estaremos destinados a não fazer mais que sonhar
Sıra nasıl olsa sana da gelecek.
Mais cedo ou mais tarde, chegará a tua vez.
- Sıra nasıl?
- Qual é a lista?
Saklan! Ahıra!
Esconde-te nas cavalariças!
"Ara sıra" okula giderek nasıl doğru düzgün eğitim alacak?
Como é que terá uma boa educação se vai à escola "às vezes"?
Hatıra kitabı hazırlıkların nasıl gidiyor, Kaspar?
Como vai com a tua nova biografia, Kaspar?
Bu sıra dışı tıbbi olayı soğukkanlılık ve tarafsızlık içinde inceleyeceğini nasıl ümit edebiliyorsun?
Como é que podes analisar um caso médico com objectividade científica...
Nasıl bir yaratık olursa olsun gideceğimiz yere gelemez.
Seja a vr ¡ atura que for, não ¡ ra nos segu ¡ r.
Kız nasıl evine gidecek?
Como vai ela p'ra casa?
O seni sıkıştırdı, şimdi sıra sende.
Há semanas que te tem nas mãos, agora é a tua vez.
Bud ve Dora'nın adresine ara sıra mektup yazıp... bize nasıl olduğunuzu da bildireceksin.
Vê se nos escreves para casa do Bud e da Dora... para nos contares como vão.
Şimdi sıra sende dostum. Sen de bir şeyler versen nasıl olur?
Agora é a tua vez de seres um homenzinho e dares algo em troca.
Bu kadar güzel hatıra yeter, değil mi? Muhafız, giysilerinizde ilginç bir evrak bulmuş.
Mas chega de recordações agradáveis, a guarda encontrou um documento interessante nas vossas vestes.
Kapaktakiler sıra numaraları mı?
Os números nas capas indicam a ordem?
Bir defasında zehirli meşe sırtıma değmişti ve merak etme, kısa süre sonra geçer.
Uma vez tive no ra... nas costas. E... Não te preocupes.
Eğer dediğin gibi normal bir Cumartesi olsaydı, penceredenki gençlere sıra numarası satmakla meşgul olurdum. çürük parmak ye. ceset yala.
Céus, a mamã só se quer divertir um pouco e vocês só conseguem pensar nas vossas barriguinhas vazias.
Yaşadığımız her şey hatıra bantlarımıza dayanan bir hayal.
Esta é uma alucinação baseada nas nossas gravações de memórias.
Sıra sende Katara. Minik tatilimizde nereye gitmek istersin?
Sua vez Katara, aonde você gostaria de ir nas suas mini férias?
Belki bu törene ve de arasıra bir araya gelmemiz amacıyla, aile toplantılarına katılması için annenizi de ikna edebilirsiniz.
Talvez consigam convencer a vossa mãe a vir para que... de vez em quando possamos ver-nos nas festas da família.
İspanyolcada "Son Sıra" nasıI denir?
Como se diz "última fila" em espanhol?
Uyarmam için izin verin ilk beş sıra.
E deixem-me alertar as pessoas nas primeiras cinco filas...
Şimdi sana nasıl davranacağımızı anlatmalıyım.
P'ra te foder os cornos. Bom, mas eu digo-te como vamos retaliar.
Sonra, ara sıra uğrar, nasıl olduğuma, bir şeye ihtiyacım olup olmadığına bakardı.
De vez em quando, ele vinha ver como eu andava e se precisava de alguma coisa.
Ara sıra hendekten inmek iyidir, adamı zinde tutar.
É bom estar nas trincheiras. Mantém-no em forma.
Orta tribün, ön sıra, Pat Riley'in hemen yanında, sence nasıl?
Médio central no piso junto a Pat Riley. Que lhe parece?
Sen nasıl eğlenirsin?
Achas? E tu fazes o quê p'ra te divertires?
Alıştıra alıştıra söyle, Rigmor. Nasıl olduğunu bilirsin.
Dê a notícia com suavidade, sabe como ele é sensível.
İkinci mesaj, dostça bize bir sıra yeni DNA'nın bizimkiyle nasıl birleşebileceğini öğretiyor.
A segunda mensagem foi uma sequência desconhecida de ADN com instruções sobre como combiná-la com o nosso.
- Sıra da nasıl kalabalık.
Tem uma fila desgraçada.
Bir anda bu kadar aksilik nasıl böyle peşi sıra bir araya gelir?
Nunca tanto correu tão mal em tão pouco tempo.