Nındı translate Portuguese
8,996 parallel translation
Sanırım bunlar başkalarınındı.
Tenho de imaginar que pertencem a outra pessoa qualquer.
Onlarla ilk sahne "Cum Fiesta"'nındı.
A primeira cena com eles foi a Cum Fiesta.
Ve bunların nasıl soru işareti bıraktığını anlamışsındır anne.
E estas coisas podem ser confusas, mãe.
Bunlar hep babamın uyuşturucu parasıyla alındı, yani gayet adil.
Foi tudo comprado com o dinheiro da droga do meu pai, por isso é justo.
- Bu bir üst veri raporu,... Dedektif Prima'nın bilgisayarından alındı ve Kanada Polisinden gelen bilgiden... -... haberi olduğunun kanıtı.
É um relatório de metadados retirado do computador do Detective Prima, provando que recebia informações da Polícia canadiana.
Sana kızgın değildim yani. Kendime kızgındım ve bunu da kendi ekibime yansıttım.
Não estava zangado consigo, mas comigo, e descarreguei na equipa.
Libby, kapıdan girdiğimde tezgahın üstünde "Sevgili John" la başlayan mektubu bulmam çok yakındı zaten.
Libby, eu acabaria por descobrir quando atravesa-se por aquela porta e encontra-se uma carta a dizer "querido John" na mesa.
Shana, o raporlarda neyi bulmayı ümit ediyordu bilmiyorum ama dosyada Shana'nın erkek arkadaşı Jeff Whalen'ın öldüğü partideki görgü tanıklarının ifadelerinin alındığı yazıyor.
Bem, eu não sei o que a Shana procurava nesse relatório, mas refere-se aos depoimentos das testemunhas dados na festa onde o namorado da Shana, Jeff Whalen, morreu.
Nereye taşındığını biliyor musun?
Sabe para onde ela se mudou?
Kendimi farketmek için bir ömür boyu benden neyin alındığını umarım öğrenirsin.
Espero que aprendas algo do qual levei uma vida para saber.
Mitanni ajanlarının birahane'nin eşiğini aşındırıp, dinlediği ve izlediği söyleniyor.
Há rumores que espiões Mitanni frequentam cervejarias, escutando e observando.
Tanrılar, siz ve büyükbabanız doğmadan çok çok önce karar verdiler ki sizin kanınız onlarındır.
Os deuses decidiram isso há muito tempo, muito antes de tu e do teu avô terem nascido. O teu sangue é como o deles.
Bütün pis işleri sen yaptın, o da senin kamuflajındı.
Fazes o trabalho sujo e ela é o teu disfarce.
Ne kadar yakındınız?
Próximos, quanto?
SDS kartelini suçlayacağını nasıl öğrendiğini bilmiyorum. Ama, bilemiyorum, belki de ondan daha önce de mobilya almışsındır.
Não sei como sabia como incriminar o cartel SDS pelo homicídio, mas talvez lhe tenha comprado outro móvel antes.
Buraya birkaç ay önce taşındınız, değil mi?
Mudou-se para aqui há poucos meses, não?
Birkaç gün önce bir kolye kaybettim. Aile yadigarıdır. Çalındığını düşündüğüm için ondan bulmasını rica ettim.
Sabeis, perdi um colar há uns dias, um colar de família, e pedi-lhe se podia encontrá-lo, porque temia que tivesse sido roubado.
İsyan çok yakındı ancak Ramen'la birlikte onu bastırdınız.
- Quase tivemos um motim.
Ve başka bir gelişmeyse, şüpheli terörist JD Richter ve gezici mahkeme yargıcı Dorothy Richter'ın kızı olan Kelsey Richter, bugün göz altına alındı.
E em outra reviravolta, Kelsey Richter, filha do terrorista suspeito JD Richter e da Juíza Dorothy Richter, foi presa sob custódia hoje.
Çünkü bana, artık bildiğim yalanlarınla Hamptons'a taşındığın an harekete geçmişsin gibi göründü.
Pois, a mim parece-me que colocaste a engrenagem em movimento assim que puseste os pés nos Hamptons, usando todas as mentiras de que agora tenho conhecimento.
Apokolips'in böyle güzellikler barındırdığını bilmiyordum.
Não sabia que Apokolips guardava tanta beleza.
Tüm kasaba New York şehrine taşındığın için koca bir pislik olduğunu düşünüyor.
Todos na vila pensam que és uma enorme sacana por te mudares para a cidade de Nova Iorque.
Kendisi çıkarı için yaptı ve hepsi masum bir kadının öldürülmesinin üstünü örtmek içindi. Wo Fat'in annesi masum bir kadındı.
- Aquilo que a minha mãe fez foi para ela mesma, e foi para encobrir o homicídio de uma mulher inocente.
Hayır, dünyanın diğer ucunda kaçırılıp fidye için esir alındınız.
Não, você foi raptada e mantida refém no outro lado do mundo.
Ben babanın sekreteriydim, bu yüzden de çok yakındık.
Eu era a secretária do seu pai. Daí sermos bastante próximos.
8 yaşındayken Silverhöjd'e taşındın, sonra ebeveynlerin boşandı.
Mudou-se para Silverhöjd, quando tinha 8 anos. Depois os seus pais separaram-se.
Houston'ın Trinity Pines semtinde bir kilise konferansına katıldım. Baptist Kiliseleri Birliği'nin kalkındırılması üzerineydi.
Em Janeiro de 1989, fui a uma conferência religiosa em Trinity Pines, nos subúrbios de Houston, onde se debatia o crescimento da associação da União das Igrejas Baptistas.
Fenestella'nın sonsuz güç kaynağına ihtiyacı olacağını biliyordum, bu yüzden doğaüstü enerjiyi barındıran bu kübü inşa ettim.
Eu sabia que a minha Fenestella precisava de uma fonte de poder sem fim. Então criei um cubo para guardar energia sobrenatural.
Bu bölümde yaşananların hangi gerçeklikten alındığını söyler misiniz?
De que manchete é que este episódio foi retirado?
- İnsanların kendilerini arındırdıkları günahlarından temizlendikleri, şifa buldukları yer.
- Que lugar é este? - É um lugar onde as pessoas se podiam purificar, lavar os seus pecados, curarem-se.
Sayın Yargıç, günahkâr geçmişimden arındım. Efendimiz yüce İsa'nın kanıyla arındım. - Ne yaptım dedin?
Meritíssimo, renunciei ao meu passado pecaminoso, e fui lavada no sangue de Nosso Senhor Jesus Cristo.
Kale de seni arıyordum, o zaman buraya, kasabaya taşındığını öğrendim.
Procurei por vós no Castelo, e, quando soube que vos tínheis mudado para aqui, para a vila...
Bu arada, Baro'dan 3 yıllığına açığa alındığını duydum.
Ouvi dizer que foste suspensa por três anos? Acabou-se a advocacia?
Şimdi gider de bisikletimin çalındığını görürsem çıldırırım.
Se tivessem riscado a minha bicicleta eu ficaria furioso.
Ne kadar yakındınız?
O quanto próximos eram os dois?
Otis'in ninesinin yanlarına taşındığını duydun mu?
Ouve, tu... Espera, ficaste a saber que a avó do Otis foi morar com ele?
â ™ ª Yarışın kazananı olmak için bir araya geldik â ™ ª â ™ ª Jokeri asla öldürme çünkü eskiden o senin asındı â ™ ª â ™ ª Hayatta yerine koyamayacağın şeyler var â ™ ª â ™ ª Kalemin takip edemediği çizimler gibi â ™ ª
Unidos vamos vender Não viramos costas Ao que podemos perder São as coisas Que mais falta nos vão fazer
Siyasi koruman olmadığı sürece sana torpil geçmezler, ki kayıtlarınız alındı, bence hepimiz hemfikiriz, bu hiç iyi bir şey değil.
Sem o apoio deles, vocês não têm qualquer protecção política, e, tendo em conta os vossos cadastros, podemos todos concordar, que não é uma boa coisa.
Dokuzun kanı günâhlarını arındırsın.
O sangue dos nove lavará o pecado.
Dokuzun kanı günâhlarını arındırsın.
E o sangue dos nove lavará o pecado.
Galavan'ın malikânesinde bulduğumuz sembol de onlarındı.
Foi o brasão deles que encontrámos na penthouse do Galavan.
- Karşılaştığım rahip dokuzun kanı günâhlarını arındırsın dedi.
O monge disse : "O sangue dos nove lavará o pecado".
Dokuzun kanı günâhları arındırsın.
- O sangue dos nove... - Lavará o pecado.
Yedi defa, günde bir kez. Senin o büyük, itaatsız kıçın görevden alındı.
Uma por cada dia em que esse teu rabo jeitoso e insubordinado fica suspenso.
Tarçın-fındık ezmesi mi?
- Torta de canela?
Demek çok yakındınız.
Então vocês os dois eram muito próximos?
Serillium nakliyesi yapan bir gemiyi kaçırmak üzere rakip bir şirket tarafından işe alındığını söylemişti.
Disse que foi contratado por uma corporação rival, para roubar um carregamento de "Serillium".
Ağlamadı, fakat gözyaşlarının orada, biriktiğini görebiliyordum. Ve üzülmekten daha çok kızgındı. çünkü ne yaptığımı biliyormuş, buna inanmak istememiş.
Ele não chorou, mas vi que começou a lacrimejar e estava mais zangado do que incomodado, porque ele sabia o que eu fazia, só não queria acreditar.
Daha doğrusu Chris ile onların evine taşındık.
Na verdade, o Chris e eu mudamo-nos para a casa deles.
Doğru ya... Falconbridge bana çocukken iç kısımlardaki bir köyden alındığını söyledi.
Pois... o Falconbridge diz-me que, enquanto criança, foi retirada
Evinden alındığın zaman ben de oradaydım.
Eu estava lá quando te levaram de casa.