Olup translate Portuguese
19,876 parallel translation
Onun hasta olup olmadığını bile bilmiyorsun.
Nem sequer sabes se ela está doente.
Eğer problem çıkarırsanız, masum olup olmamanız fark etmez. Yani oturun ve çenenizi kapalı tutun.
Se causarem problemas, não importa se estão inocentes ou não, por isso, sentem-se e calem-se.
O kişinin kurbanlardan birisi ile bağlantısı olup olmadığını söylemek çok zor.
Mas é difícil dizer se está ligado a uma das vítimas.
Jefferson, yönetim düzeyinde olup biten bazı şeyler oldukça karmaşık.
Passam-se coisas ao nível administrativo, Jefferson, que são complicadas.
Çatıdan giriş olup olmadığına bakıyorum.
Estou a ver se há alguma entrada pelo telhado.
Anılarının hâlâ kullanılabilir olup olmadığını bilmenin imkanı yok..
É impossível sabermos se as suas memorias ainda são viáveis.
Bunu yaparsan Ed'in anıları yok olup gidecek.
Se fizeres isso, a memória vai extinguir-se.
Dışarıda olup bitene müdahil olamam.
Não posso evitar o que acontece lá fora.
Kalıcı hasar olup olmadığını bir süre sonra anlayacağız. Tamam.
Só saberemos mais tarde se os danos serão permanentes.
Kafasının içinde olup bitenleri nereden bileceksin?
Quem sabe o que se passava na mente dele?
Pekala, dürüst olup söyleyeceğim.
Pronto, vou ser frontal e vou dizê-lo.
Reade ve ben arkanda olup seni izleyeceğiz.
Eu e o Reade ficamos na parte de trás, a monitorar-te.
Odadaki en zeki insan olup, mimikleri okumada usta olmak hileyse tamam, ben hilekarım.
Portanto, se ser a pessoa mais esperta da sala e ser um mestre a ler caras é batota, então, sim, pronto, sou batoteiro.
Onu yeni yerine taşımak ve ifadesini almamız lazım. Ahmedilerin topraklarımızda başka saldırı planı olup olmadığını öğrenmeliyiz.
Temos que realocá-la e interrogá-la, saber se os Ahmadis têm mais agentes a planear ataques nos EUA.
Bu ajanlar sizi şahsen tanımadıkları için, işe hazır olup olmadığınızı izleyip, değerlendirecekler.
E como eles não vos conhecem, irão avaliar-vos. Em particular a vossa capacidade para trabalhar.
Yalnızca bu iş için biçilmiş kaftan olup olmadığını merak ediyorum.
Pergunto-me se ele está talhado para isto.
Savaş ve yaşananlar sırasında seni, iyi olup olmadığını çok düşündüm.
Pensei muito em si durante a guerra. No que estava a acontecer. Se estava ou não bem.
Öyleyse sen de bir beyefendi olup eve kadar bana eşlik etmelisin.
Bem, então podia ser um cavalheiro. Acompanhe-me a casa.
- Neler olup bittiğini gerçekten bilmiyorsun değil mi?
Não faz mesmo ideia do que se passa? Não.
Mesele ne istemediğim değil, gerekli olup olmadığım.
Não é uma questão do que eu quero, importa saber se precisam de mim.
Çünkü başarısız olursam, seleflerim gibi birden ortadan kaybolursam burada olup bitenleri dünyaya söylemesi gereken biri olmalı.
Porque se eu falhar... Se subitamente desaparecer, como os meus antecessores, terá de ser você a contar ao mundo o que se passa aqui.
Yüzde yüz değil ama kardeş olup olmadıklarını söyleyebileceğim.
Não é 100 %, mas deve dizer-nos se são irmãos.
Buranın bir Neolutionist üssü olup olmadığını anlamak için aday ebeveyn rolü yapacağız.
- Deixa ver se percebi. Vamos propor-nos como potenciais pais para saber se é uma fachada da Neo-evolução?
Doğru dizilime sahip olup olmadığımızı bilmiyoruz hatta vektörden bile emin değiliz.
Não sabemos se temos as sequências corretas ou se é o vector correto.
Bir zamanlar ciftliklerde tutsak olup su an sehirde ozgurce dolasan bir seyi.
O que antes estava em cativeiro na fazenda, e agora anda livre pela cidade.
Doğru olup olmadığını öğrenmek istiyorum.
Preciso saber se isso é verdade.
Aptal olup kuruyup kurumadı mı diye bakmandan dolayı beleş düzeltme yapmıyorum.
Não arranjo isto de graça por seres idiota e quereres ver se estão secas.
Dorothy, mesela. Yavaşça ilerlemeyi öğrenen bir varoş okulu öğretmeni aslanlar ve robotlarla arkadaş olup barışçıl direniş yaparak bir sürü köleyi serbest bıraktırıyor. Dans!
Veja a Dorothy, por exemplo, uma professora da cidade que aprende a ir calmamente pela estrada, faz amizade com leões e robôs e liberta um monte de escravos, usando resistência pacífica, ou seja a dança!
Her şeyi var, olup olabilecek her türlü özellik.
Totalmente equipados, todos os sinos e apitos.
Taka'nın var olup olmadığını bile bilmiyordum şimdiye kadar.
Não tinha a certeza da existência do Taka até agora, graças a ti.
İyi olup olmadığını bilmem gerek.
Tenho de saber se ele está bem ou não.
Kim senin kadar güzel olup bu kadar zeki olabilir ki?
Como pode alguém tão linda ser tão esperta?
Çocuklarının olup sana işkence etmesini sabırsızlıkla bekliyorum.
Espero que tenhas filhos que te torturem.
Killian için yeterince iyi olup olmadığımı anlamaya çalışacağın korumacı bir ağabey konuşması mı olacak?
Isto é um discurso de irmão mais velho protector para certificares-te que sou a pessoa certa para o Killian?
Uslu bir çocuk olup iç.
Comporta-te e bebe.
Benim olup olabileceğimden daha iyi bir adam ve daha iyi bir denizci!
Um homem... e um marinheiro melhor que jamais serei!
Gemide virüslü biri olup olmadığını kontrol etmek istediklerini söyledi.
Quer ter certeza que não há infectados a bordo.
Richard maalesef bu durumda teslim olup kabul etmeliyiz bence.
Richard, infelizmente acho que temos de rebolar e aceitar.
George Washington bizim Amerika Birleşik Devletleri olarak öğrendiğimiz küçük bir startup kurdu. İngiltere Kralı olan CEO'dan zırvalar almaktan bıkmıştı. Teslim olup geride mi kaldı?
Quando o George Washington descobriu uma pequena empresa conhecida por EUA, e estava farto das merdas do diretor executivo, o Rei de Inglaterra, ele rebolou e levou por trás?
Yapılacakları biliyorum ama yapacak kişinin ben olup olmadığını bilmiyorum.
Eu sei o que tem de ser feito. Só não sei se sou capaz de o fazer.
- Müsait olup olmadığını bilmiyorum.
Não sei se estás disponível...
Kızın seksi olup olmadığını görmek için videolu sohbet uygulamasını yapan bendim yani...
Boa, porque fui eu que criei o vídeo-chat para ver se a gaja era boa.
- Neden burada olup olmadığımı sordu?
Porque é que ele perguntou se estou aqui?
Kendisine, bu sinyallerin kimyasal ya da nükleer olup olmadığının tespiti için multidisipliner bir dâhiler ekibinin incelemeye geleceği bilgisi verildi.
Já foi avisado que uma equipa multidisciplinar de génios vai visitá-lo para ter a certeza de que as leituras não são químicas nem atómicas.
Neden misafirperver olup ta tuvaleti bana göster miyorsun?
Agora, porque não és uma boa anfitriã e me mostras onde está a casa de banho?
Tamamen burada olup olmadığımı merak ediyorsan, buradayım.
Caso estejas a pensar se estou aqui, estou mesmo.
Sakin olup yardım bekleyin.
Eu não vou voltar. Mantenham-se calmos e esperem pela ajuda.
- Sakin olup yardım bekleyin.
Mantenham-se calmos e esperem pela ajuda.
Hak edenlere karşı olup cezalarını verdiğin için.
Entregando castigo àqueles que pecam.
Indigo'nun saldırısının Non'un Myriad projesiyle alakalı olup olmadığını ve ikisinin birlikte çalışıp çalışmadığını öğrenmeliyiz.
Primeiro, temos que ver se o ataque da Indigo estava relacionado com com projecto "Myriad" secreto do Non, ou se ambos estavam a trabalhar em direcções opostas...
Belki de gerçek olup olmadığının bir önemi yoktur.
Talvez não interesse se é verdade ou não.