English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Portuguese / [ P ] / Plena

Plena translate Portuguese

995 parallel translation
Gün ortasında dolunay istemek gibi bir şey bu!
É como falar da lua em plena tarde!
Sana gözüm kapalı güvenirim.
Não, tenho plena confiança em si!
Arka saflarda başlayan devrim diplomatları barışa zorlarken,.. ... ordu cephede savaşmaktadır. Düşmanı ezeceğinden emindir.
Em plena revolução, o país suplicava pela paz enquanto na frente o exército combatia, com a certeza de esmagar o inimigo.
Walter, yanlış bir şeyler var. İki saat önce yemek yedim. Burada kaldı.
Walter, jantei faz um par de horas e estou em plena digestão.
Bir kişi hayatını sonuna kadar yaşamalı, tüm duygularına biçim, her düşüncesine bir ifade, ve her düşüne bir gerçeklik kazandırmalıdır.
Uma pessoa devia viver plena e completamente dar forma a cada sentimento expressão a cada pensamento, realidade a cada sonho.
Babanıza benzer bir görüntü. Zırhlar kuşanmış, çıkıyor karşılarına ve ağır bir ihtişamla yürüyor yanlarından.
Marcelo e Bernardo, de guarda à noite, em plena noite cerrada, viram aparecer uma figura como o vosso pai, armado, perante eles, com andar solene, passou lentamente.
Hem de güpegündüz.
E em plena luz do dia!
Gündüz ortaya çıkmayacak.
Não irá a plena luz do dia.
Carstairs için de aynısını düşünüyorum. Ama bu okuldaydı, barıştayken.
Isso foi na escola, em tempos de paz, não em plena guerra.
Muhtemelen gündüzleri Wheeler ortalıkta gözükmez.
Não me parece que o Wheeler apareça em plena luz do dia.
- Yani görkemli bir kaçış olsun diyorsun. Gündüz vakti Londra'nın göbeğinden 120 kilometre hızla kaçış.
A 120 Km / h no coração de Londres, em plena luz do dia.
Bu huzur dolu hayat sonsuza dek devam edemezdi.
Aquela vida plena de paz não poderia durar para sempre.
Güpegündüz Washington'a doğru gelecekler ve indiklerinde teslim olmamızı bekliyorlar.
Vão entrar em Washington em plena luz do dia e esperar que capitulemos quando aterrarem.
Her açıdan çok iyi bir kız.
É plena de virtudes.
Kimse onun dört dörtlük bir yaşam sürdüğünü söyleyemez.
Ninguém pode dizer que ele não viveu uma vida plena.
Şu Sans Souci Canasta kulüpte güpegündüz ele geçirildi.
Este foi capturado em plena luz do dia no Clube de Canasta "Sans Souci".
Bir çeşit kontrol için, gün ışığında.
De modo a permitir o seu controlo. Em plena luz do dia.
Gündüz vakti.
Em plena luz do dia.
Ama vicdan namına hep söylediğim şeyi tekrarlamak durumundayım.
Mas, em plena consciência, tenho que repetir aquilo que estava dizer.
Oldukça dayanıklı gözüküyor.
Parece que está em plena forma.
Gitmeye mecbur değilim ama yeni bir fabrika kuruyorum.
Não é obrigatório que vá mas tenho um unidade em plena construção.
Ülkemizi bekleyen önümüzdeki 4 yılın çok kritik olduğunun tamamıyla farkındayım...
É com plena consciência de que os quatro anos que se antevêem para este país são, num certo sentido, os anos cruciais.
- Bir anlık dikkatsizliktir.
- Em plena passadeira!
- Tamam, bu konuyla ben ilgilenirim.
- Mas em plena passadeira... - Não, sim...
Bir bahar günü o sokakta yürümüş ve güneşin altında gözyaşı dökmüştüm.
Um dia, na primavera, passeava pela rua e chorei em plena luz do dia.
Muhtemelen çoktan aleme dalmıştır.
- Deve estar em plena orgia!
Müzikten anlıyoruz ki durum baştan sona tehlikeyle dolu.
Adivinha-se pela música, quao plena de perigo é toda a situaçao.
Velázquez zıtlıkların ressamıdır. Gün ışığında olsa bile geceyi küçük bir odada olsa bile geniş toprakları veya savaşın ortasındaki cehennemde yaşasa bile sessizliği ve huzuru resmeder.
Velasquez é o pintor do anoitecer, da imensidão e do silêncio, mesmo quando pintava em plena luz do dia, mesmo quando pintava num quarto fechado, mesmo quando a guerra ou a caça rugem à sua volta.
Bunlar, açık havada veya ışık altında şeffaflıkları yüzünden var olan gizemi yitirip sadece edepsiz gösterirler.
Em plena vista a lingerie perde o seu encanto triunfa a indecência.
Bana omuz silkmeyeceğinizden ve sırtınızı dönmeyeceğinizden eminim. Nitekim sırtınızı yalnızca bana değil, kendi ülkenize dönmüş olursunuz.
Tenho plena certeza que não me vão abandonar... que não me vão voltar as costas, porque... não me virariam as costas a mim, mas sim ao vosso pais.
O Kızılderililer beni diğer Kızılderililerden esir aldığına göre artık tam bir Kızılderili sayılırım.
E desde que estes índios me tiraram dos outros índios... tenho plena cidadania índia.
Bayanlar baylar, oğlanlar ve kızlar, evinize doğru yol alırken... karanlığa doğru aklınızda kalacak bir hikaye anlatacağım sizlere.
Senhoras e senhores, meninas e meninos, deixo-vos com uma história para que meditem no vosso regresso a casa em plena escuridão.
Duyu organlarım iyi çalışır.
Estou na plena posse das minhas faculdades.
Çok formda, değil mi Profesör?
Está em plena forma Professor, não acha?
Aldığımız bilgi kesinlikle güvenilir.
Nossa informação é de plena confiança.
Baylar, dünya sürekli bir değişim içinde.
Meus senhores o mundo está em plena evolução
Öylesine mutluyken nasıl düşünebilirdim?
Como poderia, em plena felicidade, ser razoável?
Eğer gün ışığında bu eski toprağın görüşüne katlanabilirseniz Sizi memnuniyetle barındırırım.
Se você pode suportar a cara de um velho a plena luz do dia... por mim não tenho nenhum inconveniente.
- Tüm motorlar, tam yol ileri.
- Todos os motores em plena força.
Üç yıl önce, Beşinci Cadde'de Tiffanys'i güpe gündüz soymaya kalkıştı.
Há três anos tentou assaltar a Tiffany's na Quinta Avenida em plena luz do dia.
Ülkemiz hızlı bir ekonomik kalkınma içinde, rakamlar bunun ispatı.
A nossa economia está em plena expansão e as estatísticas provam-no.
Açık arttırma sekiz, bir erkek şempanze, genç yaşta ve fiziki durumu mükemmel.
Lote oito! Um chimpanzé macho! Em plena juventude e perfeita condição física.
Genç yaşta ve fiziki durumu mükemmel
Em plena juventude. Perfeita condição física.
Gündüz vakti iki cinayet mahkumu uyuşturucu kaçakçıları ve tecavüzcüler iki gardiyanı öldürdüler ve şaşırtıcı bir biçimde bir de Alman çobanı katlettiler.
Ousada fuga em plena luz do dia de dois assassinos condenados. Por tráfico e estupros que custou a vida de dois guardas da prisão... e surpreendentemente, a vida de um pastor alemão.
Güpegündüz mü?
Em plena luz do dia?
Gündüz vakti zorla ırza geçmek bu kasabada küçük kabahat mı sayılıyor?
Violação em plena luz do dia não é um delito nesta cidade?
"Maktulun ailesi yas giysileri içinde gelmişti."
Toda sua família estava ali, em plena amanhã.
Ve sonra bu felaketlerin ardındaki gerçeği ve asıl sorumluları görmezden gelirler. Sayın Savcı da aynı şeyi yaptı. Olayın ardındaki gerçeği görmezden gelmenizi sağlayıp dikkatinizi işgüzar bir polisin ölümünün acısına yönlendirdi.
E não obstante, não descrevem a plena luz ao verdadeiro responsável desta tragédia, estes policiais, que são mais néscios que maliciosos.
Cekim sırasında filmi bıraktı.
Foi-se embora em plena rodagem...
Gecenin bu saatinde mi?
A pé? ! Em plena noite?
Ameliyat ediyoruz.
Estamos em plena operação.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]