Postacı translate Portuguese
1,023 parallel translation
Ama yine de seni, Amerika'da postacı yapmazlar.
Não começas amanhã a ser um carteiro americano.
Postacı geldi.
Trago cartas.
Roger, Amerika'ya gittiğin zaman, bisikletli bir postacıyla tanışmıştın. Adı neydi?
Quando estava na América, esse carteiro ciclista... como se chamava?
Postacı!
Carteiro!
Çocuklar, François tıpkı Amerikalı Postacılar gibi hareket ediyor.
François faz uma entrega à americana. Já chega!
Amerikan postacılarını öldürmemem için bana bir sebep göster. Seni öldürmemem için de.
Não me deste nenhuma razão para não matar os homens do correio e matar-te a ti também.
Postacıların sana bir zararı yok.
Os carteiros não fazem nenhum mal a vós..
Başka kimsenin değil, sadece postacının geçmesine izin verirsem, kayıp olmaz.
Vou deixá-los partir em segurança mas a mais ninguém não haverá perdas.
Bir kere paçayı kurtardın, ama postacı kapıyı iki kere çalar.
Safou-se de uma, mas o carteiro toca duas vezes.
- Postacı. Belki Redfern'den mektup.
- Talvez seja a carta do Redfern.
Bizim güvenlikçiyle von Scherbach arasındaki küçük aşk notları. Schulz da postacı rolünde.
Notinhas de amor entre o nosso segurança e von Scherbach, com o Schulz como carteiro.
Bana değil, yoksa belalı postacımız beni gecenin yarısında uyandırır.
Se precisássemos de alguma coisa com urgência mandava-te um telegrama. Tu não me mandes nenhum telegrama. O chefe dos correios é um malvado e ainda me acordava a meio da noite.
- Tesisatçı, postacı.
- Canalizador, carteiro?
Örneğin sokak köpeğinin ısırdığı bir postacı gibi.
Como um carteiro mordido por um vira-latas.
Evet, her gün postacının gelmesini beklemek.
Sim, a espera do correio todos os dias.
Sanki mektupları teslim eden postacı gibi.
Como se fosse o carteiro a deixar o correio.
Halini mektupları teslim eden bir postacıya benzetmek mümkün müdür?
Descreveria o comportamento dele como o de um carteiro a deixar o correio?
Tıpkı bir postacı gibi, onun da bir görevi vardır ve bunu yerine getirir.
Tal como um carteiro, teria um trabalho a fazer e fá-lo-ia.
Kasabanın dışında bir postacı görünce, artık şaşırmıyacaksınız.
Então não vai ficar surpreendido se eu tiver de impedir a entrada de certos homens na vila.
Postacıya falan vereceğim.
Dou-o ao carteiro, ou a outra pessoa.
Bilirsin, havaya uçurulan bütün köpek yavrularını, postacıları ve gözlükleri düşününce.
Percebes, pensa em todos os cãezinhos e carteiros e óculos que devem ter ido pelos ares.
Postacı geç kaldı, büyükanne.
O carteiro deve estar atrasado.
Postacı bunun yapılacak en doğru şey olacağını söyledi.
O carteiro disse que era melhor assim
Postacı söyledi
O carteiro disse...
Postacı bunun yapılacak en iyi şey olduğunu söylüyor
O carteiro disse que era melhor assim
Onun şimdi nerede olduğunu bilmiyorum. Ayrıca, zarfım ve pulum yok. Zaten burada ne posta kutusu var, ne de postacı.
Não sei onde ela se encontra agora e não tenho envelopes nem selos e não há aqui marcos de correio nem carteiros.
Postacı senin adamın Haggerty'ydi, iki paket ve dört mektup dağıttı.
O carteiro era o vosso homem, Haggerty, entregou dois pacotes e quatro cartas.
- O kasketle postacıya benziyorsun.
- Pareces um carteiro com esse boné.
Babası emekli postacıymış, biliyor musun?
O pai dele é carteiro.
Zenci bir postacı, nasıl bu niteliklere sahip bir çocuk yetiştirebilmiş?
Como acha que um carteiro de cor... criou um filho com tantas qualidades?
Siz büyük bir gazete sahibisiniz bense emekli bir postacıyım. Ama siz çıldırmışsınız!
Porque, se dissesse, poderia ser um editor bem-sucedido e eu um simples carteiro reformado, mas o senhor teria perdido o juízo!
Postacı!
- Carteiro! - Bom dia!
Western Union postacısı.
Um homem da Western Union.
İlk ödemeyi teslimde ödeme şartıyla postacıya yapın.
Pagamento à contra-entrega ao carteiro.
Frankie Wolf, Federaller bir postacıyla dansetmekten arıyor A.D. Armstrong, kundakçılık, soygun cinayete teşebbüs ve bir atla evlenmeden aranıyor.
Frankie Wolf, perseguido pelo FBI por dançar com um carteiro, A.D. Armstrong, procurado por roubo, assalto com intenção de matar, e por casar-se com um cavalo.
Bir postacı ya da polisle evlen, alnının teriyle para kazanır en azından.
Casa com o can'teiro ou com o polícia honesto, que saca o que pode.
Postacımız, Bay Pimpleton.
Nosso carteiro, o senhor Pimpleton,
Kapıcı ile postacıyı bile ayırt edemem.
Nem sei distinguir um arrumador do cinema de um carteiro.
- Evet, ve postacı bana kardeşin Hodel'e mektup olduğunu söyledi.
- O carteiro me disse... que havia uma carta para a sua irmã Hodel.
Postacımız nasıl?
Como está o carteiro?
Sana bunu açıklayacağım ama bizim postacımız olmaya devam etmen şartıyla.
Eu explico-te tudo sobre isso... na condição de continuares a ser o nosso carteiro.
Postacımızın, beni oyun dışı edeceğini hiç düşünmemiştim.
Nunca pensei que fosse eliminado pelo nosso carteiro.
Güle güle, postacı.
Adeus, carteiro.
Son bir kez, bizim postacımız olmanı istiyorum.
E a última. Nunca mais te pedirei que sejas o nosso carteiro.
Postacı.
Carteiro.
- Postacı!
- Carteiro!
Bay Postacı geliyor.
Olha, o postman!
Postacı geldi.
Família Faraut.
Postacı.
O carteiro!
Postacı geldi!
Chegou o correio!
Bay Postacı.
O carteiro!