Protein translate Portuguese
890 parallel translation
Su vaziyeti tahlili, protein rabıta tahlili, göz tahlili, kan analizi... Bir röntgenden diğer bir röntgene.
Provas de restrição de água, de proteínas, oculares, de sangue, radiografias e mais radiografa.
Fosfolipid, amino asit, keratin, kolesterol ve protein kıymetlerini görmemiz gerekiyor.
Deveríamos encontrar fosfolípidos, aminoácidos, colesterol, creatinina e proteínas.
Bunlar protein.
São proteína pura.
O şişe içerisinde besleyici protein karışımı var.
O frasco contém um complexo nutritivo de proteínas.
Yeterli protein almaz, çok zayıflar kemikleri çıkmaya başlar ve yüzgeçleri kopmaya başlar.
Se não recebe proteínas, fica muito magro, as espinhas começam a sair e as barbatanas começam a cair.
* - Protein yok, hatta amino asit bile.
- Sem proteínas, nem aminoácidos.
Yüksek değerli protein kapsüllerinden ve bulabildiğim kadar adrenalin tabletlerinden hazırladım. Bir ilk yardım seti de hazırladım. Ne olur ne olmaz diye.
- Me encarreguei de pegar algumas cápsulas energéticas e todas as... pastilhas de adrenalina que pude encontrar, e também um pequeno... estojo de primeiros socorros, nunca se sabe, estudei para enfermeira.
- Yüksek protein içeceklerini çıkar.
- Podes pegar-me o batido da bolsa - Agora mesmo.
Besleyici yüksek protein yiyecektir
Ele irá comer proteínas altamente nutritivas,
Balık, plankton deniz sebzeleri ve protein denizden.
Peixe, plancton... algas e proteínas do mar.
Balık ve plankton ve deniz sebzeleri ve protein denizden.
Peixe, plancton, algas verdes e proteínas do mar.
Deniz sebzeleri ve protein denizden.
Algas verdes e proteína do mar.
Protein plankton, ot denizden!
Proteína plancton, algas do mar!
Yanında taze protein olmaması çok kötü.
Pena que não haja proteína fresca para acompanhar.
Protein de yeter.
A proteína está óptima.
Protein polisakaridesten oluşan bir dış tabakası olduğundan eminim.
Mas confirmei que ele tem uma camada externa de polissacarídeo protéico.
Protein ve nükleik asitleri oluşturmak yerine, daha da gerideki safhaya gitmemiz gerekti.
Em vez de produzir proteínas e ácidos nucleicos, tudo o que criamos é nevoeiro, um passo para trás.
En son bulgulara göre RNA bir protein gibi kimyasal reaksiyonlara girip, proteinlerin yapamayacağı şekilde kendini çoğaltabiliyor.
Acabou por se saber que o ARN, como as proteínas, pode controlar reacções químicas, tão bem como se reproduzir a si mesmo, o que as proteínas não podem fazer.
Eğer doğru karıştırırsan, bir sürü protein alırsın. Annie'nin gelmemesi yazık.
Se misturarem tudo bem, contém todas as proteínas necessárias.
Biraz tuz ve protein kaybettin.
Perdeste alguns sais e proteínas.
Saf protein... mineraIIer, vitaminIer...
Proteinas puras... minerais, vitaminas. Um homem tem de cuidar de si.
Protein, karbonhidrat ve başka karbonhidratlar.
Proteínas. Carbohidratos. Mais carbohidratos.
Peki ya etki gösteren hücreleri engelleyecek önleyici bir protein?
E uma proteína repressora que bloqueie as células?
Biraz ek protein verdik.
Umas proteínas extra.
Ama bu şampuan protein yüklü değil.
Mas este champô não tem proteínas.
Yüksek protein diyeti yapmak çok iyidir.
A proteínas de dieta são sobrestimadas.
Bugünlerde protein bulmak neredeyse imkansız. Ölülerimizin yakılması da kabul edilemez bir israf.
O experimento que estamos conduzindo em vocês ajudará a avançar nosso programa de alimentos.
Protein, karbonhidrat alırsın. Bunlarda da C ve D vitamini.
Tem as suas proteínas, os seus carboidratos, vitamina D, vitamina C.
- Aman ne güzel bir kahvaltı. - Protein, iyi gelir.
- Excelente pequeno-almoço.
Şişede, besleyici protein karışımı bulunmaktadır.
O frasco contém um complexo proteíco nutritivo.
Evde olan tek protein o. Sorun değil.
Dweep, é um bonito anel, mas acho que é por isso que fecham os cemitérios á noite.
Üzgünüm geciktim. Ama protein kürünü durulamam gerekti.
Desculpem o atraso, mas tive de lavar, meter espuma e proteínas.
Yaptığımız LP testi bize gösterdi ki omurilik sıvısında protein değerleri yükselmiş...,... ama CAT testi taramasında felç ya da tümör bulgusuna rastlanmadı.
A punção lombar mostrou uma quantidade elevada de proteínas no fluxo raquiano... mas a tomografía não mostrou evidências de um derrame cerebral ou tumor.
- Sence, onda protein var mı?
Achas que tem proteínas?
Kaplan sütü. Yüzde 95 protein.
- Leite de tigre. 95 % de proteínas.
- Fasulye de protein.
- O feijão tem proteínas.
Bu beyin ve sinirler güçlendirici karışım protein ve elektromanyetik sıvılar açısından zengin. Turp gibi olmanızı sağlayacak.
É um tónico para os nervos e para o cérebro rico em proteínas e sumos electromagnéticos.
Organların belli bir miktarda protein üretir.
Os teus órgãos produzem uma certa quantidade de proteínas.
Güzel bir kadın gördüğünde daha fazla protein üretirsin.
Bem, quanto vês uma mulher linda, produzes mais proteínas.
Paul'un değersiz teorisi hakkında düşünmeye başladım. Erkek organları, güzel bir kadın onlara baktığında fazladan protein üretirler.
Comecei a pensar na teoria da treta do Paul, sobre os órgãos masculinos produzirem mais proteína quando uma mulher olha para ti.
Deri tabakasının altındaki saç köklerine uygulanan bir protein solüsyonuyla ölü saç bezciklerini kurtarıyoruz.
Restauramos os folículos capilares com uma solução de proteinas sabore a base instalando-se nas raízes do cabelo.
Red Ryder'a söyle istediği protein tozunu getirdim.
Ei, Gil. diz ao Red Ryder que tenho o pó de proteínas que ele queria.
Wu, protein metabolizmasında defolu enzim yaratacak bir gen yerleştirdi.
O Wu inseriu um gene que cria uma enzima mutante no metabolismo proteico.
Bu bir çeşit sentetik protein mi acaba?
É uma proteína sintética? - Não sei.
Federasyon kayıtlarındaki bütün bilinen DNA üretim tekniklerine başvurdum. ve bu protein serileri anahtardı.
Eu pesquisei todas as técnicas de construção de DNA nos registos da Federação, e essa série de proteínas é a chave.
Virüsel protein kılıfı etkilenmedi.
Cobertura protéica do vírus não foi afectada
Virüsel protein kılıf.
Camada de protecção protéica
İlk olarak sana protein banyosu yaptırıyorlar. Sonra bir kromal buhar bulutu, seni bir meditasyon odasına taşıyor.
Depois uma nuvem de vapor de chromal o leva para uma câmara de meditação.
Bu parçaların tümü benzer protein yapılarına sahip gibi görünüyor.
Estes fragmentos parecem ter as configurações de proteínas semelhantes.
Bilgisayar, DNA parçalarını protein zinciri uyumluluğuna göre ilişkilendir.
Computador, conecte o DNA de acordo com as ligações de proteínas compatíveis.
Federasyon kayıtlarındaki tüm DNA malzemelerini denedik ; fakat herhangi bir uyumlu protein yapılandırması bulamadık.
Nós tentamos todos os DNAs dos computadores da Federação mas nós não pudemos encontrar as configurações compatíveis de proteínas.