Pıst translate Portuguese
4,672 parallel translation
Carlos'u yakalayıp elinizde tutamamanız içinize oturdu sanmıştım.
Depois de ouvir dizer que o prendeste mas não conseguiste segurá-lo, pensei que não tivesses ficado muito contente.
Şahsi hayatın hiçbir kavramı seni bataklıktan çıkarıp yaratığım yaptığım günle sonlanmamıştır.
Qualquer ideia que tenha sobre uma vida pessoal acabou, no dia que eu a tirei da sarjeta e a transformei na minha criatura.
Ama sahnede bir şeyler olur, seni alıp götürür ve... Böyle konserler, yapmaya çalıştığımız böyle konserler çok önemli, seyirci için de çok önemli.
Mas algo acontece no palco... que leva você longe dali e é esse tipo de concertos, os concertos que estamos a tentar fazer que são tão importantes, e eles são tão importantes para... a audiência.
Piyanonun başına oturdu ve ağzından sakızını çıkarıp piyanoya yapıştırdı ve gösteriye başladı. Konser ilerledikçe bambaşka bir şey haline geldi. İzleyicilerin de buna nasıl tepki verdiklerini görebiliyordunuz.
E ela sentou-se ao piano e pegou a pastilha da boca dela e enfiou-a dentro do piano e foi apenas uma espécie de lançamento para esse espectáculo, e através do processo deste espectáculo... tornou-se esta outra coisa, e você podia vê-lo no público,
Benim için işbirliği burada devreye giriyor. Kör, şekilsiz ve büyük ölçüde tek başına kuluçkaya yatırılan bir fikri alıp... birlikte çalıştığım bu garip yaratıkların onu başka bir şekle sokmasına daha iyi bir hale getirmesine izin veriyorum.
Para mim, é aí onde a colaboração entra, para tirar uma ideia que é cega e não formada e que tem sido incubada em grande parte, na solidão, permitindo que essas estranhas criaturas colaboradoras com quem eu trabalho,
Şimdi biraz minnet göster ve siktiğimin arabasına bin yoksa seni duvara yapıştırıp ayağım debriyajdan kaydı derim.
Mostra um pouco de gratidão e entra no caralho do carro, ou atropelo-te e digo que o pé escorregou da embraiagem.
Acaba beni burada sıkıştırıp senin tayfaya dönüşünü sağlayan bu olayı sen mi planladın, merak etmeden duramıyorum.
Sou forçado a questionar-me se não criaste toda esta situação, sabendo que isso me obrigaria a assegurar o teu regresso.
Biz kendisi üzerinde araştırma yapıyorken birkaç kişiyi öldürüp kaçtı. Sonra da öldürdüklerinin cesetlerini yakıp kafamızı karıştırdı.
Enquanto esteve sob estudo, matou várias pessoas e queimou-as para nos distrair.
Tiyatrodaki işi bulunca geceleri gizlice çıkıp peşine düşmek kolaylaşmıştı.
Assim que encontrei a minha profissão no teatro foi muito simples fugir à noite para o caçar.
Oğlum, ilaçlarımızı kaybettiğimiz için öldü. Ya da hamallar ilaçları alıp kaçmıştı, hatırlamıyorum.
O meu filho morreu lá porque perdemos os medicamentos, ou os carregadores fugiram com eles, não me lembro.
O'nu evinin etrafında dolaştırıp lanet olası ailen ile tanıştıracağım.
Vou dizer-lhe onde é a tua casa e vou apresentá-lo à tua família.
Letha öldüğünde ve sana ihtiyacım olduğunda sikini bacaklarının arasına kıstırıp kancık gibi kaçtın sen.
Quando a Letha morreu, eu precisei de ti e tu meteste a pila entre as pernas e fugiste como o filho da mãe que és.
İkinci ligdeki son maçımız Quebec Mounties'e karşıydı. Beyaz kardeşler beni sıkıştırıp dizimi kırdılar.
No meu jogo final na segunda divisão com os Quebec Mounties... os Branquelas enganaram-me, atiraram-me contra as barreiras... e esmagaram-me o joelho.
Bu film, halen kayıtlarda "Kayıp ve İsimsiz" olarak geçenlere ve ailelerinin kalplerinde ve hatıralarında yaşayanlara adanmıştır.
Este filme é dedicado a todos aqueles que permanecem "perdidos e anónimos" e que perduram nos corações e memórias das suas famílias.
Birkaç yıl önce, Beytüllahim'e gelmiş ve çok kötü bir konuşma yapmıştım bu yüzden o konuşmadan ders çıkarıp bunu kısa tutmalıyım.
Há alguns anos vim a Belém e fiz um discurso muito mau. Devia ter aprendido a lição e encurtar este.
Dünyadaki en iyi avcılar tarafından kapana kıstırılıp avlanacaksın.
Serás perseguida e morta pelos melhores caçadores do mundo.
Bir şeyin üzerine yeni bir etiket yapıştırıp onu kendi markan hâline getiremezsin!
Não podes simplesmente colocar um rótulo novo ou algo assim e dizer que é outra cerveja!
Plettinckx muhtemelen bir çocuğun kaçırılıp öldürülmesine karıştı.
Plettinckx provavlemente está envolvido no rapto e assasinato de um menino.
Bu yüzden, yanıp sönen ışıklar Dünya'ya nötrino yağmurundan çok daha sonra ulaşmıştır.
Por isso é que o clarão chegou a Terra muito depois da chuva de neutrinos.
Benim de bir tane vardı, çalıştırıp yola koyulduğun an yarım depo benzin biter.
Tive uma destas. Ligue, marcha-atrás fora da garagem, - e gastou meio depósito.
Ali'yi öldürmeye çalışan kişi rastgele birini deliğe atıp bizi kandırmaya çalıştı.
A pessoa que tentou matar a Alison atirou uma pessoa ao acaso para um buraco e fez com que parecesse a Ali.
Bir kere yaşlı bir kadının kayıp kedisini bulmuştum. Senin kadar mutlu olmamıştı.
Uma vez, ajudei uma velhinha a encontrar o gato e acho que não estava tão feliz.
Bir de Aria'ya uğrayıp çöplerini karıştıralım mı?
A seguir, paramos em casa da Aria e vasculhamos o lixo dela?
Ama bundan bir gram bile rahatsız olmamıştın. Üstünde durmayıp futboldan, yarış arabalarından bahsettin.
Continuaste calmo, a falar de futebol, e de corridas de carros.
Aidan'la zaman çizelgesi hazırlamıştık. Çıkıp sana bir şeyler alabilirim ama.
Aidan e eu tipo que criamos um horário, mas posso sair para te ir comprar algo.
Pokey'e doğal yaşam alanının tıpatıp benzerini vermeye çalıştım.
Tentei dar ao Pokey uma réplica perfeita do seu habitat natural.
Zayıf bir grupla düşman hattına sızıp... Raphael ve adamlarına baskın yapmıştın.
Uma força de vinte atrás das linhas inimigas, a lançar uma incursão contra Rafael e seus lealistas.
- Hani durmayıp seni öylece 500'de yarıştıracaklardı?
Sim. Quando é que deixam correr em 500 centímetros cúbicos?
Onun gibi 5'e 5 birlikte çalıştığın ve birbirinin gücünden yararlanıp sinerji yarattığın bir oyun.
Como um jogo de 5 contra 5 em que todos têm de trabalhar juntos e utilizar os pontos fortes de cada um combinados.
357 de orada sıkıştırılıp öldürüldü.
Estão a acabar com o 357 ali.
Teyzenle ilk tanıştığımda tıp öğrencisiydi.
Eu... conheci a tua tia quando ela era uma estudante de medicina.
Aklımı karıştırıp kendimden şüphe ettireceksin.
Queres fazer-me duvidar de mim mesma.
Ben de adamıştım, sonra bu yüzden kazığa bağlayıp yaktılar.
- Eu também e fui queimada.
Bu gördüğünüz ev, New Orleans'ın sosyetesinin merkezi olmakla kalmayıp büyük bir dehşete de ev sahipliği yapmıştır.
Esta casa, centro da alta sociedade de Nova Orleães, também era um local de horror.
Fiona ise bu görevi ihmal etmekle kalmayıp aksine halefini öldürmeye kalkmıştı.
Algo que a Fiona não fez e até tentou matar a sua sucessora.
Bir şebeke müzikaline sıkışıp kalmıştım.
Estava presa num musical.
Kitabı Cennet'in Kasası'ndan çıkardığımda annen onu benden alıp kayıplara karıştı.
Tirei o Livro do Cofre do Paraíso mas a sua mãe apanhou-o e desapareceu.
Greg'in evinin önüne bir sürü porno dergisini alıp oturmuştuk. Her yere saçmıştık. Deliler gibi de gülüyorduk.
Estávamos todos sentados no jardim do Greg com uma dúzia de revistas porcas, espalhadas por todo o lado e estávamos a rir.
Kız hâlâ ıstırap içinde ve hayatta kalıp kalamayacağı meçhul.
Ela ainda está em sofrimento e ninguém sabe se vai sobreviver.
Sinyal karıştırıcı arabada. Mesafeyi açıp telefon açarsak onu kaybederiz.
Se voltarmos para ligar, perdemo-lo.
Çocuklar bazen, ilgi ve sevgiyi uygunsuz şeyler ile karıştırıp yanlış anlayabilirler.
Muitas vezes, as crianças interpretam mal, confundem carinho e amor, com uma coisa inapropriada.
Üniversite için kenara para ayırmıştı. Sonra David kaçıp gitti ve Catherine de dedektif olmaya karar verdi.
Pôs de parte o dinheiro para a faculdade, e quando David se foi e Catherine decidiu que queria ser detective...
İnsanların fırlatıp yapıştırdıkları sümükleri bile yalayabilirsin belki o zaman.
Talvez consigas lamber os macacos que as pessoas atiraram para lá.
Belki de bunu araya sıkıştırıp sonra konuşuruz?
Talvez possamos falar disso mais tarde?
Kapının üstüne tabela asıp, "Watson için ayrılmıştır" yazmışlar.
Tem uma placa que diz : "Reservada para a Watson."
Ben de daha fazla para alıp zararımı geri kazanmaya çalıştım.
Por isso, desviei mais dinheiro para tentar recuperar tudo.
Yemek borusu ile ilgili bir sorun olduğunu düşünebiliriz. Fakat hastanın içini açıp karıştırana kadar haklı çıktığımızı bilemeyiz.
Podemos achar que existem complicações esofágicas, mas até abrirmos o nosso paciente, não fazemos ideia se temos razão.
İki, üç yaşındayken Bob O'nu bilgisayarla tanıştırdı. O noktadan sonra kendi başını alıp götürdü.
Quando ele tinha uns dois ou três anos e o Bob o introduziu aos computadores, ele ficou maluquinho por eles.
Olması gereken yere varmıştı. Bok dağına tırmanıp gül dikerken, koku alma duyusunu yitirdiğini itiraf edecek kadar özfarkındalığa sahipti.
Ele chegou onde era suposto ir e teve a consciência e a teimosia de perceber que tinha trabalhado tanto para chegar ao topo da sua profissão e que tinha perdido tudo aquilo de que gostava.
FBI O'nu arayıp, yanında avukatı olmadan bir kafede buluşması için kandırmaya çalıştığında daha da çok korkmuştu.
Ficou bem mais aterrorizado quando o FBI lhe ligou para o telefone e o tentou ludibriar a ir até um café sem um advogado.
Sonunda birbirimize vakit ayırıp baş başa konuşabileceğimizi sanmıştım.
Pensei que íamos arranjar tempo, ter finalmente a tal conversa, só tu e eu.