Rıza translate Portuguese
4,590 parallel translation
Bu söylediğini düşünmeye rıza gösterecek bile olsam ki kesinlikle göstermeyeceğim Vane'in bunu kabul edeceğini nereden biliyorsun?
Mesmo que estivesse disposto a considerar isto e não estou nada disposto a considerar isto, o que te faz sequer pensar que ele o faria?
Ya rıza göster Bay Chandler ya da bu topluluğu ve ardındaki esrarı terk et.
Dê o seu consentimento, Sr. Chandler, ou deixe esta companhia e os seus mistérios para trás.
Eğer noter satış sözleşmesi imzalamak rıza varsa,
Se estiveres de acordo, enviamos para o notário. Só tens de assinar o contrato.
Rıza veriyorum.
Eu autorizo.
Kutsal New Bethlehem'e sırtını döndüğü için aramıza nifak sokmaya kalkıştığı için şu andan itibaren, Ruth Warren ışığın evlatları tarafından dışlanacaktır. - Hayır!
Por dar as costas à santa cidade de Nova Bethlehem, por tentar trazer mentiras à nossa gente, desde este mesmo momento, Ruth Warren, será rejeitada pelos filhos da luz.
Bu dersten başarısız olmanıza sebep olacak tek şey kendiniz gibi davranmamak olacaktır.
Só consegue chumbar a esta disciplina se não for verdadeiro consigo mesmo.
Ve o sınırı ihlal ederseniz, bu, hayatınıza mal olabilir.
E se ultrapassarem esse limite, isso pode custar-vos a vida.
"Yan etkileri ; kalp ritim bozukluğu..." "... hafıza kaybı, nöbet ve idrarını tutamamadır. "
"Os efeitos secundários podem incluir arritmia cardíaca, perda de memória, convulsões e incontinência." Tu mijas nas calças?
Biz 8 yıldır tek başımıza yaşıyorduk!
Estamos todos sozinhos há oito anos.
Bu durumda dünya dışında varlığını sürdürüp bizden fazla gelişmiş bir toplum var ise... Belki de milyonlarca yıldır yaşayan bir topluluktan bahsediyoruz. Dünyamıza küçük bir ziyaret gerçekleştirebilirler.
Se for assim... qualquer civilizaçao extraterrestre pode ter evoluído para além de nós, possivelmente por milhoes de anos e podemos estar a ter uma pequena visita.
Sanırım aramıza mesafe koymalıyız.
Acho que devemos manter distância.
Hayvanınıza ayrıca patentli Bakım Bandı'nda bakım yapılır.
O teu animal também será tratado pelo nosso patenteado Trat-O-Lador.
Bu da benim sonuç bölümüm sanırım. Öğretmen senaryomu bitirdiğim zaman bunu okumanıza izin vereceğim.
É o meu terceiro acto, suponho eu, e deixarei que vocês o vejam quando terminar o meu guião de professor.
Konuşmaya ne zaman hazır olacağımıza sen karar veremezsin
Agora que queres falar eu tenho de ouvir?
Bunu bir sır olarak saklamaya çalıştım tamam mı? Ama işler kontrolden çıktı. Can kurtaran kulesini havaya uçurdu ve bir tane kıza saldırdı.
- Tentei manter em segredo, mas saiu do controlo ela explodiu uma torre de salva-vidas e atacou essa rapariga.
Sorularınıza cevap veremem, en azından yazarak çünkü böylesi cevaplar kitaba devam niteliği taşır ve siz de yayınlayabilir veya internette paylaşabilirsiniz.
"não posso responder às suas perguntas, pelo menos por escrito, " pois isso corresponderia a uma sequela " que poderia publicar ou partilhar na internet.
Küçük ve kırılgan yapınıza uyuyor.
Encaixa perfeitamente com a sua tez tacanha e frágil.
Kral mükemmelliği arttırıp imkânsıza erişmek istiyor.
O rei quer melhorar a perfeição e alcançar o impossível.
- Muz derken... - Norveç'te anlaşmalarımıza sadık kalırız.
Sim, e aqui respeitamos os nossos acordos.
Kadehimi yeni yönetim kurulu başkanımıza kaldırıyorum.
Um brinde à nossa nova presidente.
Bu kaldırım taşları temizlenmiş, baksanıza.
Estas pedras parecem ter sido lavadas, repara.
- Hayır, ama... - Yani, belki de şimdi normalde üzerinde anlaştığımız gibi sivil konuşmamıza geri dönmek istersin.
- Então talvez agora... você queira voltar... à discussão civilizada que tínhamos.
Ocak 95'te çadırınıza gelmiştim.
Fui vê-lo na tenda em Janeiro de 1995.
Yanımıza alırsak da bizi yavaşlatır.
Leva-a com a gente, e ela vai atrasar-nos.
Ve çizgide yürümek için bir gün buluştuğumuzda bir kez daha duvarı alırız aramıza.
E um dia encontramo-nos para andar na linha E colocar a parede entre nós mais uma vez
Site şunu tavsiye ediyordu : "Neye odaklanacağınıza karar vermeden önce aşağıdaki soruyu cevaplandırın."
O website aconselhava-nos a responder a esta pergunta, antes de decidirmos onde focar as nossas competências.
Şehirlerimize ve altyapılarımıza karşı yapılan saldırılarda binlerce vatandaşımız öldürüldü.
Milhares de cidadãos mortos em ataques contra as nossas cidades e infraestruturas.
Hayır, hiçbir şey okumamıza izin vermiyorlar.
Não, eles não nos deixam ler nada.
Aynı yer ve türde kırığı taklit etmesi neredeyse imkansıza yakın.
Duplicando o mesmo tipo e posição da fractura seria quase impossível.
- Birisi çadırımıza bir şey atıyor.
Alguém está a atirar merdas à tenda. - O quê?
Ağaçların üzerinden çadırımıza düşüyor.
Vêm das árvores para cima da tenda.
Tüfeğim olduğunu söylerken şaka yapmıyordum ve seni öldürmek için de kullanmayacağım ama bu kıza bir kez daha dokunursan, bileklerinden seni kesmek için kullanırım.
Não estava a brincar quando te disse que tinha uma caçadeira. Mas não vou usá-la para te matar... mas se tocares mais alguma vez naquela rapariga. Vou usa-la para ter cortar pelos tornozelos.
Hayır, ben... küçük maceramıza geriden bakarsın işte Ve umarım, işte, biraz kahkaha atarsın.
Vais-te lembrar de nossa pequena aventura e irás-te rir... mas é o melhor a fazer.
- Sizi arkadaşınıza götürürüm, ama arabayı alırım.
Ajudo-te a chegar a casa da tua amiga, mas quero o carro. Eu sei.
Peki rica etsem bizim büyükbabamıza biraz daha iyi davranır mısın?
Bem, podes por favor ser mais simpático com o nosso avô?
Onlarla aramıza mesafe koymak gibi anlaşılır bir insani ihtiyaç vardır.
Há uma compreensível necessidade humana de nos distanciarmos deles.
Bence sırtınıza yaptırın, çok güzel durur.
Mas acho que devia tatuá-lo nas suas costas, porque ficará muito bonito ali.
Şu anda, General, eşeğin kıçına kuyruk takma işini yapıyorum göz bağımda küçük bir delik açmazsanız iğneyi taşaklarınıza batırıvermiş olabilirim diye endişeleniyorum.
Agora, general, estou a fazer aquilo em que pica a cauda dum burro. Mas receio que, se não me deixar ver através da minha venda, ainda possa acabar por picar o seu traseiro.
Ancak Tyrion kampa geldiğinde katillerinden birini bizim çadırımıza gönderdi.
Mas quando Tyrion chegou ao acampamento, enviou um dos seus assassinos à nossa tenda.
"Bu, buraya gitti, şu şuraya gitti." gibi şeyler kulağınıza çalınır ya hani.
Então ouviu... "Este foi aqui, aquele foi ali..."
Hava kararır kararmaz yanımıza geleceğine söz ver.
Iremos encontrar-nos assim que anoitecer.
Ki'niz yumruklarınıza akacaktır.
O Ki deve surgir nos vossos punhos.
Belki tutuklanmıştır diye düşündüm,... bizim başımıza gelen olaya benzer hatta çok az benzeyen olayları yıllarca araştırdım.
Eu pensei que talvez ele tenha sido preso depois disso, porque pesquisei os jornais por anos para encontrar alguma coisa que parecesse, mesmo um pouco, o que aconteceu conosco.
Evdeki bilgisayarımda netliği arttırıp bazı kareleri yakalamamıza yardımcı olacak bir program var.
Tenho um programa no meu computador lá em casa que aumenta a claridade e melhora os quadros de imagem.
İntikamcılar saldırılarınıza ara verip Kuru kafaya yönelin.
Avengers, parem de lutar e vão até ao Caveira.
Adamlarınıza hazır olmalarını söyleyin.
Que os seus homens estejam prontos
Pekala, Ozzie'yi kurtardığımıza göre, biraz mısır köpeğine ne dersiniz?
Agora que sabemos que o Ozzie está livre, que tal um espeto? Não, espera!
Birilerinin gelip çadırımızı, yiyeceğimizi, suyumuzu aldığını ve başımıza X işareti koyduğunu ve senin de hiçbir şey duyup görmediğini mi söylüyorsun bana?
Tu estás a dizer-me que alguém veio, e eles levaram a nossa tenda, a nossa comida, beberam a nossa água, e desenharam um X sobre as nossas cabeças, e tu não ouviste ou viste merda nenhuma?
Sanırım bu ay bahçıvan çağırmamıza gerek kalmayabilir.
Acho que podemos dispensar o jardineiro este mês.
Marcy Runkle, tartışmalı konuşmamıza yatak odasında devam etmeyi düşünür müsünüz acaba? Hayır.
Marcy Runkle, não queres continuar a nossa proposta conversa no quarto, talvez?
Anne ve bebek atlatır bunu ama ne sıklıkla en iyi ihtimal başımıza gelir ki zaten?
A mãe e o bebé podem conseguir mas quantas vezes é que nos calha o melhor cenário, sabes?