Salva translate Portuguese
8,461 parallel translation
Sırf bizim fedakarlığımız sayesinde hala dünya varlığını sürdürebiliyor.
É por causa do nosso sacrifício que a Terra está sã e salva.
- Kurtarılamaz durumda olabilir.
Penso que já não pode ser salva.
Hayır, olmaz Oliver. Güvenli bir yere git.
Não, Oliver, salva-te!
Bu tepenin ve Alfred'in onları, bizleri kurtaracağını umuyordum.
Tinha esperança que esta colina e o Alfredo pudessem salvá-los... salvar-nos.
Madison'ı ilk gördüğü anı bulabilirsek onu kurtarabiliriz.
Se conseguirmos descobrir onde ele a viu pela primeira vez, talvez ainda possamos salva-la.
Bu hayvan hayatınızı kurtardığında ne oluyor?
O que é que acontece quando esse animal te salva?
O yüzden hala yapabiliyorken niye bir şeyleri kurtarmıyorsun?
Então porque não salva já os coitadinhos enquanto ainda pode?
Senin benden kurtulman gerekti.
Tu tinhas de ser salva de mim.
Her zaman bizi kurtaracak bir şey karşımıza çıkacak.
Haverá sempre algo que nos salva.
Acil doktorları onun hayatını kurtaramamışlar ama içindeki hayatları kurtarmayı başarmışlar.
Os médicos disseram que não conseguiam salvá-la, mas salvaram as vidas que existiam dentro dela.
Onları Omec istilasından kurtaran adamı öldürecek halleri yok.
Não vão executar - o homem que os salva de uma invasão Omec.
Ama şimdi sahneye gelinle damadı davet etmek istiyorum.
Mas, primeiro, queria pedir uma salva de palmas para os noivos.
İşin, sen her ne kadar bunu iğrenç bulsan da hayat kurtarıyor.
O seu trabalho, por muito que o ache desagradável, salva vidas.
- İsa hayat kurtarıyor.
- Jesus salva.
Skip McKitrick'i duyalım şimdi!
Uma salva de palmas para Skip McKitrick!
İlk planda, projenin bitişi 15 ay olarak hesaplanmıştı ama Megan'ın durumu nazara alındığında bu süre, üç ay içinde bitecek şekilde hızlanmak zorunda kalacak ve sonrasında Megan'ın hayatı kurtulacak.
Então o plano inicial para o projecto orçamentado foi de 15 meses, mas com a condição da Megan, terá de ser acelerado para menos de três, e então a vida de Megan será salva.
Ben gittikten sonra Dean güvenli bir şekilde çıkacak.
Passagem salva para o Dean sair daqui depois de eu partir.
Hayatını tek bir şekilde bağışlarım Dean güvenli bir şekilde buradan çıkacak.
nbsp Poupo-te a tua vida com uma condição... nbsp Salva passagem para o Dean sair daqui.
Seni güvende tutacağım Olivia.
Vou manter-te salva, Olivia.
O deli serbest kalmadan önce git onları kurtar.
Vai salvá-los antes que aquele lunático se solte.
Biri onu kurtarmaya çalıştı. İçimizden biri.
Alguém tentou salvá-lo.
Ama hâlâ nasıl kurtaracağımızı bilmiyoruz.
Não temos como salvá-la.
Barry, yardım etmek için ölüp bittiğini anlıyorum. Kahraman olmak istiyorsun ve onu kendin kurtarmak istiyorsun. Ama bence o da bunun bir parçası olmalı.
Barry, percebo que estejas desesperado para ajudar, que queiras ser o herói e queiras salvá-la tu mesmo, mas acho que ela também tem de ter uma parte nisto.
Başkomiser Beckett sizden biri, ve onu kurtarmak birinci önceliğimiz.
A capitã Beckett é um dos vossos e salvá-la é a primeira prioridade.
Kurtaraya çalışıyorum.
- Estou a tentar salvá-lo.
Onu kurtaracağım.
Vou salvá-la.
Bu doğru değil. Onları kurtarabiliriz. Hayır.
Isso não é verdade, ainda podemos salvá-los.
Söz veriyorum, onları bu kaderden kurtarmak için bir yol bulacağız.
Prometo, vamos encontrar uma maneira de salvá-los desse destino.
Tek yapabileceğim eve dönüp onu kurtaracak bir yol bulmak.
Só espero poder chegar a casa e encontrar uma maneira de salvá-lo.
Onu kurtarmanın tek yolu buydu.
Era a única maneira de salvá-lo.
Bu izler Sarah'ın kardeşinini kurtarmak için ilik bağışı yaptığını gösteriyor.
Estas marcas indicam que a Sarah pode ter doado medula óssea num esforço para salvá-la.
Onu kurtardığını düşünüyorsun.
Achas que estás a salvá-la.
Onları kurtarmam gerek!
Preciso de salvá-los!
- Kabilesini kurtarmaya çalışıyor.
- A tentar salvá-los.
Onları kurtarmalıyım!
- Preciso de salvá-los!
Onları kurtarmam gerek!
Tenho que salvá-los!
- Seth. Seth, onu kurtarabilirim.
Seth, posso salvá-lo.
Başka bir dünyanın da sonunun geldiğini görmektense ölürüm.
Prefiro morrer a deixar outro mundo acabar quando posso salvá-lo.
Sana güveniyorlar. Birlikte onları kurtarabiliriz.
- Juntas, podemos salvá-los.
Onları kurtarıyorum.
Vais salvá-las.
- Onu kurtaramayız. - Hayır.
- Não podemos salvá-lo.
Onu kurtaramadım.
Não consegui salvá-lo.
Hayır, bir daha benim yardımıma ihtiyaç duyarsan, ben orada olmayacağım. Tüm bildiğin, bizi tekrar yakalatacak olan şey ne ise bizi oradan yine sadece o kurtarabilir.
Mas ela pode ser quem nos salva daquilo que fará com que sejamos novamente apanhados.
Seni kurtarmaya geldik.
Viemos salvá-la.
Ama onları kurtarmak için bir şansım var.
Mas tenho uma hipótese de salvá-las.
Hayır, ben onu kurtarmaya çalıştım, ve kurtarabilirdim de ama bir Gelumcaedus ile kavga etmek ile meşguldüm.
Tentei salvá-la e podia ter salvo, mas estava a enfrentar um Gelumcaedus.
Scott'ta onu kurtarmaya gelir.
- E o Scott vinha salvá-la.
Sonra da ödülü kazanıp, 50 milyon nakdi cebe indirdiğimde, onu kurtaracak araştırmamı... -... bitirecek donanımı satın alacağım.
Quando ganhar, terei 50 milhões para comprar equipamento, acabar a pesquisa e salvá-la.
Pekâlâ, hayatını kurtarmak için uygulanacak plan tam olarak nedir?
Qual é exactamente o plano para salvá-la?
Hedefin nadir bulunan bir kan grubu olduğunu biliyoruz yani üssün tıbbi kayıtlarından kimliğini tespit edebilir ve onu kurtarmak amacıyla üssün hangi bölümünde çalıştığını izini sürebiliriz.
- Sabemos que o alvo tem um tipo sanguíneo raro, assim podemos ver quem é, pelo registo médico e encontramos onde ele trabalha na base para podermos salvá-lo.
- Bu bir saati adamlarının güvenliği için kullan.
- Use essa hora para salvá-los.