Sarı el translate Portuguese
132 parallel translation
Kara Kartal gelir. Sarı El kız kardeş için.
Águia Preta vir buscar irmã de Mão Amarela.
Kadın kabul ederse, Sarı El kardeş olacak.
Se ela aceitar, ele ser irmão de Mão Amarela.
Sarı El hayır der.
Mão Amarela dizer não.
Belki Sarı El sana savaş tören verir.
Depois, talvez Mão Amarela dar-te grupo de guerra.
Sarı El, beni buraya ilk getirdiğinde, benim bir at olduğumu söyledin.
Mão Amarela, quando me trouxeste para cá, disseste que eu era um cavalo. Um animal.
Sarı El, sözlerin iyi, der. Ama Şifacı sözlerin iyi değil, der.
Mão Amarela dizer tua palavra boa, mas feiticeiro dizer palavra má.
Sarı El'in nesi var?
Que tem o Mão Amarela?
Sarı El, ayı derisi kemeri aldı.
Ele pegar em cinto de pele de urso.
Yani, Kara Kartal, ne zaman isterse Sarı El'in kadınını alır.
Águia Preta poder levar mulher de Mão Amarela quando querer.
Sarı El şikayet ederse, zayıf.
Se Mão Amarela se queixar, ser fraco.
Sarı ayak tırnaklarından sarı el tırnaklarına kadar, sarı dişlerinden, sarı saçına kadar.
Das unhas amarelas dos pés às unhas amarelas das mãos aos teus dentes amarelos ao teu cabelo amarelo.
El ele tutuşup, evi sarın.
Dêem as mãos a toda a volta da casa.
Dışarı çıkıp el frenini boşa alacağım.
Eu saio, destravo o carro e dou-te um empurrãozito.
Aynı zamanda el falına bakarım. Yemek yaparım, becerikliyimdir, kendi çorap söküklerimi dikerim, asla sarımsak ya da soğan yemem.
Eu cozinho, engulo espadas, remendo as peúgas, não como alho nem cebola.
Onu dışarı çıkardıkları an el sıkışmak istiyorum.
Assim que ele sair para fora, quero apertas as mão com ele.
Dışarıda bir el arabası var.
Há um carrinho de mão ali.
Bir el sıkışma bile parmak kemiklerinin kırılması için yeterli,.. .. Bu yüzden hiç dışarı çıkmaz.
Epodendo um mero aperto de mão partir-lhe os metacarpos, evita sair há vinte anos.
Dışarıda bir adamları varsa, hapishaneye yürü ve el salla.
Se tiverem alguém cá fora, vai até à cadeia e acena.
El işlerinde yetenekliyim. Dışarıda yağmur yağıyor mu?
Sou muito hábil com as mãos ¿ Sabe se está a chover?
- Şey, genç kız bu günlerde....... sarılmak, el ele tutuşmak, öpüşmekten daha değerli şeyler bekliyorsa.
Atualmente, uma jovem quer mais... que abraços e beijos.
Dışarı çıkıp kocana el sallayacaksın.
Vais lá fora acenar ao teu velhote.
İkinci el bir jeep'in cazibesine sahip, oldukça yıpranmış bir sarışın olduğunu duydum.
Soube que é uma loira decadente e faz sexo como um carro velho.
Camı açmış, kafasını dışarı uzatmış ve biri ona el sallamış. "İngilizler!" diye bağımış.
Então, abriu a janela, debruçou-se e alguém acenou e ele disse : "São ingleses!"
Tanrım, sanki kocaman, şişko, kıllı bir el içime uzanmış ve bir şeyi dışarı çekmiş gibi hissediyorum.
Jesus! Sinto que uma grande mão peluda entrou dentro de mim e arrancou algo.
Parayı ödeyemiyorsanız... özel eşyalarınıza el koyar ve sizi dışarı atarım.
Se não pode pagar a renda, confisco-Ihe os seus bens pessoais e expuIso-a.
Bu arabaya el koyuyoruz. Hadi, çık dışarı.
- Vá lá, saia!
Korna çaldığında dışarı fırlayıp el feneriyle ışık tutuyorum ki arabayla çukura girmesin.
Quando ele toca a buzina, corro lá para fora e acendo uma lanterna, para ele não acertar no buraco.
Sarılmalarınızı el sıkmalarınız hatırladınız.
Lembrou-se dos abraços, dos apertos de mão.
Biliyorsun, Odo,... merak ediyorum da, Darhe'el gibi dışarıda serbestçe dolaşan ceza almamış kaç kişi var.
Sabe, Odo, Pergunto-me quantos como o Darhe'el ainda estão à solta. Ainda livres e impunes.
Buradan çıkıp gideceksin ve haftaya dışarıda ikinci el araba satacaksın.
Vais sair daqui e na próxima semana volta para vender carros usados.
Geminin alev almasıyla dışarı fırlamış, kafasından iki el vurulmuş.
Apareceu depois da explosão. Dois tiros na cabeça.
Bay Turner, dışarı çıkıp el sallamazsanız isyan çıkacak.
Sr. Turner, se não vier aqui acenar, haverá um motim.
Sabahlığıma sarılıp karanlıkta.. El yordamıyla onları aramaya koyuldum yanlarında taşıdıkları paketi çaldım.
Saí da cabine envolto em minha capa e os procurei no escuro.
Ama dışarı çıkıyoruz. Yalnız pek el ele tutuşmuyoruz.
Nóssaímos, masnao de maos dadas.
Hala şu parlak ışığı, sarı yağmuru... ve El Chupacabra'yı açıklamıyor.
Mesmo assim ainda não explica o clarão de luz nem a chuva amarela. - Nem o El Chupacabra.
El arabası dışarıda.
Está um carro cheio, lá fora.
Bana bin adet sigaraya mal oldu ama Bon Bon da, beş seferde romanımı El Morro'nun dışarısına çıkarmayı başardı.
Custou-me mil cigarros e ao Bon Bon cinco transportes, o levará socapa de EIMorro o meu romance.
El ve ayak dokuları sarı ve kuruydu.
Os tecidos nas extremidades estão secos e amarelos.
Dokunmayı seven biri, omuza el atmalar, defalarca sarılmalar.
Gosta de contacto físico. Mão no ombro, muitos abraços.
Angel dışarı çıkmadan, şu el bombasını gerçekten halletmek istiyorum.
Quero mesmo pôr isto operacional antes do Angel sair de novo.
Ben kişisel bir davet dışarı el olacak.
Vou entregar um convite pessoalmente.
" Kadeh kaldıracağız, sarılacağız, anneye doğumhaneye giderken el sallayacağız.
"Sexta-feira, 7 de Fevereiro, 18 : 00, " Junta-te às raparigas para um brinde, um abraço, um aceno à mãe...
Eğer, El Hattal, gece yarısına kadar Hamad'ın kumlarına ayak basmamışsa, kafanı, Bağdat ipeğine sarılı olarak, amcama göndereceğim.
Se não me enviarem o Al-Hattar até a meia-noite, enviarei a tua cabeça para o meu tio, enrolada em seda fina.
Dışarı fırladım ve yüksek sesle el çırpıp "Emmeyin birbirinizi" diye bağırdım.
Corri lá para fora batendo bem alto com as mãos. E gritei... "Nada de broches!"
Garipçe sarılalım mı yoksa ezik, havalı tipler gibi el mi sıkışalım?
Abraço constrangedor ou aperto de mão piegas, à homem?
Stat görevlileri onu el arabasıyla dışarı almak zorunda kalmışlardı.
Teve que ser carregado daqui para fora num carrinho de rodas.
- Dışarı çıkmış olur, Tom. Ama, biliyorsun, el altında bir güneş koruması bulundurabiliriz.
Ele sai, Tom, mas, sabes, mas pode dar jeito ter protector solar.
Her gün kenara çeker, arabadan dışarı sarkar ve el sallardı.
Cada dia que vem até ao parque, inclina-se do carro e acena.
Pavarotti, El Rey'i söylerken İtalyan bayrağına sarınabilirsin.
Quando o Pavarotti canta o El Rey, usa a bandeira italiana.
Ve dışarı çıktık, uzun bir süre sessizce yürüdük, el ele tutuşarak.
E nós fomos lá para fora. E caminhámos durante muito tempo, em silêncio, de mãos dadas.
... kapıyı tekmelemiş ve tabana iki el ateş edip, dışarı çıkmalarını söylemiş.
arrombou a porta, deu 2 tiros para o tecto e mandou-os sair.