Sentido translate Portuguese
25,318 parallel translation
Orası senin bileceğin iş.
Faz sentido.
Hiç mantıklı değil.
Não faz sentido.
Evet zamanı geldiğinde.
Sim, quando isso fizer sentido.
Evet, bak. İkimizde biliyoruz ki bu endüstride başarı zamanlamadır.
Escute, ambos sabemos que o sucesso nesta indústria se deve sobretudo ao sentido de oportunidade.
İsyan'a bir şans vermemizin bir anlamı yoktu. Çünkü savaşı sadece kaybetmiyordunuz savaşta olduğunuzu bile bilmiyordunuz.
Não fazia sentido apostar na Mutiny, numa batalha que perderão até porque nem sabem que estão a travá-la.
Bunun işe yaramasının imkanı yok.
Isso não faz qualquer sentido.
İşe yaracağını düşünüyoruz.
Nós achámos que fazia muito sentido.
Eğer Ryan geri alamıyorsak en başta kim yaptıysa onu almak daha mantıklı.
Se não podes ter o Ryan, trazeres o programador que escreveu este código é o que faz mais sentido.
Ben... Ben sadece kodu baştan yazan kişiyi işe almanın en iyisi olduğunu düşünmüştüm.
Só queria dizer que mesmo fazendo todo o sentido contratar a pessoa que escreveu aquele código,
Yapmak için tek bir yol yok.
- Não é um sentido único.
Bu çok saçma.
- Não faz sentido.
Naomi adamın DB9'unu hurdaya çevirdiği için oldukça mantıklı.
O que faz sentido, pois a Naomi destruiu o carro dele.
Ma'an'ın çocukları, bizim çocuklarımız. Batı'nın çizdiği anlamsız bir sınırın ötesinde yaşıyorlar.
Crianças de Ma'an, os nossos filhos, do outro lado de uma fronteira sem sentido criada pelo Ocidente.
Duydum. Umarım yanılıyorumdur. Ama mantıklı duruyor.
Ouvi e posso estar errado, mas faz sentido.
Evet, Bu gerçekten çok mantıklı.
- Sim, faz sentido.
Hiç mantıklı gelmiyor.
Não faz o menor sentido.
O geceye dair hatırladıklarım hiç mantıklı gelmiyordu ama..
Não faziam sentido as minhas memórias daquela noite, mas depois...
İkimiz de kalp nakli olmazsa % 100, kan alırsa % 10 ölüm şansı olduğunu biliyoruz yani istatistiksel olarak riske rağmen ameliyatı yapmak daha mantıklı.
Sabemos que há 100 % de hipótese dela morrer se não receber o coração, e só 10 % se usar o sangue, por isso, estatisticamente, faz sentido fazer a cirurgia, apesar do risco.
Kimsenin duymadığı şarapları menüye koymak akıl kârı değil. - Peelar!
Não faz sentido servir um monte de vinhos estrangeiros que ninguém conhece.
Bu sana nasıl mantıklı geliyor?
Como é que isso fez algum sentido para ti?
Hayatının anlamsız olduğunu, kimsenin onu sevmediğini falan.
Wes disse que a sua vida não tinha sentido, que ninguém o amava.
Daha önce hayatımda böyle hissetmemiştim.
Foi como nada que eu já tivesse sentido antes na vida.
Mantıklı olmalı.
Tem de fazer sentido.
"Anlamam modadan hiç."
"Sentido de moda, não tenho nenhum."
Gençlik pınarı gibi ama tam tersi.
É como que uma fonte da juventude. Em sentido contrário.
- Evet, bataklık gibi. - İyi anlamda.
Ele parece areia movediça, no bom sentido.
Beni sırtımdan bıçaklamak mantıklı olabilir ama bunu kendin için yap, Wallace için değil.
Apunhalar-me pelas costas faz sentido, mas fá-lo por si mesmo, não pelo Wallace.
Howard'ın izliyorduk ama nedense farlarını kapatıp tek yönlü yola girdi.
Estávamos a seguir o Howard, mas por algum motivo, ele desligou as luzes e foi para uma via de sentido único.
Bunlar işe yaramaz, her şey sırılsıklam.
Isto não faz sentido. Está tudo ensopado.
Evet, ama... İyi bir yöne değil.
Bem, sim, mas... não no bom sentido.
Belki karterin içindeki iğneye zıt dönen sarmal koymalısın?
Talvez possam juntar uma espiral em sentido inverso à manivela.
Zadie Daniels'e yaptıklarını düşünürsek mantıklı.
O que faz sentido, considerando o que fizeram a Zadie Daniels.
21 : 22 zaman çizelgesi mantıklı değil.
A hora 21 : 22 não faz sentido.
O gece 35 çocuğu gözaltına aldıklarını düşününce mantıklı geliyor.
Bem, faz sentido, uma vez que reuniram 35 miúdos naquela noite.
Konuşmaktan kaçmanın bir anlamı yok.
Não faz sentido evitar a conversa.
O yüzden ödeme yapmak söz konusu olamaz.
Por isso, não fazia sentido ele pagar.
Şimdi, ben zekana güveniyorum, ama sen güvenmiyorsan bu yeteneğe sahip olmanın hiçbir manası yok.
Acredito na tua mente, mas, se tu não, não faz sentido teres a tua habilidade.
- Bu mantıklı mı sence?
- Isso faz sentido?
Her birinizin karaciğerinin yarısı var.
Faz sentido. Vocês só têm meio fígado.
Ve bu adamın cebindeki şişlik yaklaşık 4,4 cm kalınlığında ki bu da mantıklı çünkü para kâğıdı için belirlenen uluslararası standart 0,10922 milimetre kalınlık.
- Perdi exactamente 209420. E a protuberância no bolso dele é de 4 centímetros de espessura, o que faz sentido, já que a norma internacional para o papel moeda é 0,109 milímetro de espessura.
- Anlayana kadar.
- Até ela fazer sentido.
- Çok mantıklı.
- Isso faz todo o sentido.
- Hiç akla uygun mu bu?
- Não sei se isso faz sentido.
Düşmanlarını tanımak istemeleri gayet mantıklı.
Faria sentido eles quererem conhecer os seus inimigos.
Aslında mantıklı.
Na verdade, isso faz sentido.
Eğlence amacı dışında.
Não no sentido de diversão.
Aslında uzun zamandır bana en mantıklı gelen şey bu.
É a primeira coisa que faz sentido há muito tempo.
Hem antika, hem de tamamen yanlış.
É antigo, no mau sentido.
Sen de tatlı gibisin ya. Ama "arkadaş kalalım" tarzında tatlı.
Também és bonitinho, num certo sentido.
Araştırdıkça kaza olmadığına iyice inandım.
Quanto mais eu investigava, menos sentido fazia.
"Yattı" derken becerildi.
"Fornicou" no sentido de "lixou".