Soğuktu translate Portuguese
464 parallel translation
Hava çok soğuktu ve her taraftan havan mermilerinin sesi geliyordu.
estava muito frio, E os gritos das pessoas estavam em toda parte.
Bir kulübemiz vardı.Kıştı ve çok soğuktu.
Tínhamos um refúgio, era inverno, e fazia muito frio.
Çok soğuktu ama hoş bir duyguydu.
Estava fria mas sabia muito bem.
Plüton'a gidemezlerdi, çünkü o kadar soğuktu ki, atmosferi dahi donuk tabaka olarak yüzeyini kaplıyordu.
Não podiam ir para Plutão, tão frio que a atmosfera se encontra gelada na superfície.
- Bence biraz soğuktu.
Para ser sincero acho a Nene um pouco fria. Mas que estás a dizer.
Cennet niye bu kadar soğuktu?
Como é que havia lá tanto frio?
Şimdi hatırlıyorum da, su soğuktu değil mi?
Mas tanto quanto me lembro a água estava fria, não estava?
Çok soğuktu, ölmüş olabileceğini düşündüm.
Täo fria, que achei que tinha morrido.
Arabadaydın. Hava muhtemelen soğuktu.
Tu estavas no carro, estava frio.
Soğuktu ve bizi karda yürüttüklerini hatırlıyorum.
Estava frio, tivemos de andar na neve.
Tuhaf. Hemen hemen soğuktu hep. Arkadaş olduğumuz, başlangıç zamanları hariç.
Engraçado, perto de você sempre esteve frio... a não ser no início quando éramos amigos.
Dün çok soğuktu ve bir arkadaşım uzun don almaya gitti.
Aquele dia que fazia muito frio um amigo meu foi comprar uma calça mais quente.
Bu ara hava çok soğuktu, morarmışlar.
Tem estado tanto frio, ultimamente, que ficaram azuis.
- Gene mi? - Kış soğuktu.
Inverno muito frio.
Hava soğuktu.
O frio que fazia.
Soğuktu.
- E os motores? Estavam frios.
Bizimkilerse kıpırdayamıyor ve ateş açamıyordu. Çünkü hava çok soğuktu.
Os nossos próprios tanques não conseguiam mover-se, não conseguiam disparar, porque estava demasiado frio.
Yukarı çıktım, orası... soğuktu.
Fui ve-los. Estavam... frios, sem um arranhão.
Son zamanlarda geceler oldukça soğuktu.
Sim, as noites ultimamente tem estado frias.
-... ve su soğuktu. - Hangi gün?
- Qual dia?
Ben olay yerine saat 22 : 00'de vardım, 43 dakika sonra. Arabanızın motoruna elimi koyduğumda, soğuktu.
Eu cheguei ao local às 22h, 43 minutos depois, e quando pus a mão no capô do carro, estava frio.
Zaten soğuktu.
- Ou fica ainda mais frio.
Nefes almıyordu... ve buz gibi soğuktu.
Não estava a respirar... e está frio que nem um peixe.
Cumartesi dışarı çıktım. Hava soğuktu. Burberry satan mağazaya gittim.
Então, num sábado à tarde saio e estava muito frio e vou a uma loja da Burberrys.
Orası çok soğuktu.
Lá, estava muito frio.
Kutuplar, nükleer enerji istasyonunun aracı ısıtabilmesi için çok soğuktu.
Os cascos polares eram demasiado frios, para se conservar a energia radioactiva do equipamento de descida.
Nefes almanın acı vereceği kadar soğuktu... ve parmaklar topu ancak hissedebiliyordu, anlıyor musun?
Estava tanto frio, que custava respirar, e os nossos dedos quase não sentiam a bola.
Şikago oldukça soğuktu, değil mi?
Chicago estava fria, não?
Pis serseri o kadar soğuktu ki, boğazından kaynar su boşaltsan...
O sacana era tão mau que podias deitar água a ferver pela garganta,
Çok gençtiler, gözleri hayvanlar gibi soğuktu.
Eram tão jovens e os olhos eram frios como os dos animais.
Çünkü kalkmak için fazla soğuktu. Gaz şirketindeki arkadaşlarım gazı kesmişlerdi.
Fazia muito frio, e os nossos amigos da companhia de gás, cortaram-no.
Ben dün sokakta yattım. Çok soğuktu.
Eu dormi de noite, e estava frio.
Soğuktu.
Estava frio.
Evet, hava çok soğuktu.
Sim, estava tanto frio.
Çok soğuktu.
Muito frio.
Tuna çok soğuktu.
Duna muito frio.
Çok soğuktu.
Estava tanto frio.
Sis, ucuz lokantaların yulaf ezmesi kadar kalındı ve elveda diyen dudakları kadar soğuktu.
A neblina era fina como uma folha de papel e duas vezes mais gelada, quando seus lábios disseram adeus.
Gece hava çok soğuktu, değil mi?
Esteve mesmo frio esta noite.
- Ben eminim. Soğuktu.
- Mas foi o que aconteceu.
Çok soğuktu. Ve Sunny kesinlikle yatakta değildi.
A esta hora a Sunny já não estava na cama.
- O tarafta durum nasıldı? - Buradan biraz daha karanlık ve soğuktu.
- Está tudo escuro... e frio.
Hiç yiceğim, suyum yoktu ve hava çok soğuktu, çok soğuk.
- Não sei. Não tinha comida nenhuma, nem água e estava muito frio, muito frio.
Tüm geceler aynı gece, tüm soğuklar aynı soğuktu.
Todas as noites eram a mesma noite. Todos os frios eram o mesmo frio.
Aldığım mektup çok soğuktu.
Esta carta que recebi é tão fria.
Camille'nin eli elimde buz gibi soğuktu.
A mão da Camille estava gelada na minha,
- Evet, soğuktu.
Todos se recordam de uma mesa.
Soğuktu.
Computador, uma mesa.
Soğuktu.
Porquê eu?
Kabanlarımızla oturuyorduk çünkü ısıtma yoktu. Soğuktu. Titreticiydi.
Sentámo-nos com os casacos vestidos, porque não havia aquecimento e estava um frio de arrepiar e, nessa atmosfera de destruição e miséria, começou o concerto.
O gece çok soğuktu.
Estava frio nessa noite.