Takıp translate Portuguese
2,962 parallel translation
Siyah deri maske takıp, kendi kıçınıza şaplak atıyorsanız Amerikan Bankası'nda çalışın.
Se quer usar casacos de pele e espancar-se a si próprio, trabalhe no Banco Americano.
Şeytan işi teknolojiye tasma takıp kurtların arasına kuzu gibi eşcinsellerin olduğu sohbet odasına girdik onlara duymak istediklerini vaat ettik.
Utilizamos a tecnologia do diabo... entramos como ovelhas no meio de lobos... em locais de conversação, orientados pelos homossexuais... e prometemos o que querem ouvir.
Yani emekli şapkasını takıp salonda peşinde mi dolaşayım?
Ou seja, vou usar um chapéu de capitão e sigo-te nas compras?
Bir maymuna gözlük takıp koca çirkin poposunu kapatırsam maymunluğu bırakıp daha çok bir... Maymun adam olur diye düşünmüştüm.
Pensei que se pegasse num macaco, lhe desse um monóculo e lhe cobrisse a sua gigante e feia cauda, ele deixava de ser um macaco e ficava mais parecido com um Homem macaco, se quiser.
Ben bisikletime fren takıp onu kullanıyorum.
A minha bicicleta tem travões e eu uso-os!
Salonda uçuşan paraları görüyormuş ve "İki adam maske takıp ellerinde tüfekle buraya gelse çok temiz iş olur." diye düşünmüş.
e pensou : "2 gajos com caçadeiras e máscaras na cabeça podem vir aqui, e limpar isto tudo."
Bunu takıp gel.
Vai pôr isto e volta.
Oh, "Hani ben sana üç tane dizi dizi kolye alıyordum.. " Sen de onları takıp Melbourne'daki mağazamızda müşterilere bakıyordun? "
"Criarei três novas linhas de joalharia, estabeleço uma presença online, abro uma loja em Melbourne."
Dişimi tırnağıma takıp çalışıyorum.
Sou um homem trabalhador.
Cece'nin bir şeyini takıp, herkese gerçek kızı kim onu göstermek istiyordum sadece. Bu kolye işe yarar mı?
Apenas queria usar algo da Cece para lembrar todos de quem é a sua verdadeira filha.
Tasma takıp yanımda taşımalıyım.
Devia pôr-lhe uma trela.
- Benim bütün yaptığım canımı dişime takıp çalışmaktı. - Eric, bana bak.
- Eric, olha para mim.
Karideslerim yüzüp, gidiyor göbeğine olta iğnesi takıp bana ne yakalayacaksın göreceğim.
Se o meu camarão escapar, vou enfiar-te um gancho na barriga e ver o que me consegues pescar.
- Tamam, takıp bakarım bir.
- Sim, está bem. Vou juntá-lo à pilha.
Kamufle olup, maskeler takıp, yola çıkacağız.
Faremos incursões, camuflados e mascarados.
Su içmeye kalkmıştım ama masaya takılıp düştüm.
Ia buscar água e tropecei na mesa.
Oyunun başka bir yerinde bunu söylüyor, fakat buna takılıp kalmak istemiyorum. Çünkü Shakspeare'in kastettiği bu değil.
Ele fala nisso noutra parte do livro, mas não quero insistir nisso, porque não é o que Shakespeare quis dizer.
Yani beni bir takım deli zırvası için mi çıkarıp buraya getirdin?
Então trouxeste-me aqui para fazer qualquer merda estranha.
Takılıp takmak istiyor.
- Quer sair e curtir.
Takılıp kaldı!
Não está a dar! Anda lá!
Evde takılıp sakin bir gece geçiririz diye düşündüm.
Pensei que talvez pudéssemos ficar por aqui e passarmos uma noite agradável.
Arkadaşlar, tartışmalarınız kibarca olsun, ve lütfen hatalara takılıp kalmamaya çalışın.
Malta, discordam, mas sejam simpáticos. E, por favor, tentem não se deixar arrastar pelos erros.
Bence sen ineklerle takılıp onların ne iş çevirdiğini öğrensen daha iyi olur.
Acho que é melhor tu te infiltrares nos miúdos cromos e veres o que se passa por lá.
İyi bir spor takımı istiyorlarsa bu fare kapanını yıkıp yeni bir stat yapsınlar.
Se querem atrair equipas a sério, deviam implodir isto e investir num estádio novo.
Mesele şu, siz bir yere takılıp kalmışsınız.
A verdade é que ficaram parados no tempo.
Biraz takılıp neler oluyor göreceğim.
Vou ver como isto acaba.
İki dakika sonra gelecek. Tabii hiçbir ışığa takılmadığı gelecekteyse buraya erken varıp kapıdan ateş edecek. İki saniye sonra hepimiz öleceğiz.
Temos dois minutos, a menos que seja o futuro em que só apanhou verdes, chegou mais cedo, vai rebentar aquela porta e morremos todos daqui a dois segundos.
Ufak detaylara takılıp kalmaz.
Não olha apenas para uma fatia microscópica.
Tanrım, şimdi gün boyu kafamda takılıp kalacak.
Deus, agora vai ficar na minha cabeça durante todo o dia.
Geçmişe takılıp kalmışsın, Stifler.
Tu estás preso demais ao passado, Stifler.
biyometrik tarayıcı H1 Halgate P takım hangi Amerikan üsleri kıta Avrupa.
O scanner biométrico H1T que equipa as bases americanas na Europa continental.
Eve öğlene doğru gelirim. Tabii bir avın peşine takılıp kalmazsam.
Volto ao meio-dia, salvo se apanhar algo.
Yapma, gerçekten o garip köstebek ucubesiyle takılıp tüm bunlardan vazgeçmek mi istiyorsun?
Estás a falar a sério. Queres mesmo ir com aquela ouriço esquisito em vez de ficar connosco?
Yoksa takılıp düştüm şimdi-ayağım-acıyor-uz'muydu?
Ou achas que ele era um Lambeossauro?
İstediğiniz şeye takılıp kalmışsınız.
Vocês estão tão presos ao que sabem.
Geçmişe takılıp kalırsan geleceğin olmayacak.
Continua a viver no passado, e não vai ter futuro.
Görünüşe göre izcilerimden birisi minyatür bir kano, olta takımı, birkaç öteberi iki sırt yatağı ve bir de havalı tüfek çalıp kayıplara karışmış.
Um dos meus rapazes parece ter roubado uma canoa em miniatura e alguns apetrechos de pesca, 10 quilos de artigos, dois sacos de dormir, além de uma arma de ar. E desapareceu.
Hadi, küçük amcalarınla oyna. Babanla takılıp kalma!
Vai brincar com os teus tios pequenos.
Şu takımı alıp yiyiştiğin karılara ha bire çıtlatıp durmuşsundur.
Compraste esse fato só para mostrar àquelas vadias aquilo que provavelmente já contaste umas 50 vezes.
Bir keresinde bir danışman bana geçmişte takılıp kalmanın veya unutmaya çalışmanın önemli olmadığını, önemli olanın şimdi ne yaptığımız olduğunu söyledi.
Um conselheiro meu diz-me que é o mesmo ficar emperrado no passado ou esquecê-lo. O que interessa, é o que fazes no presente.
Benim için boktan bir durum ama olumlu bir tavır takınıp daha hızlı uçmayı deneyeceğim.
Que é chato para mim. Mas, vou tentar ter uma atitude positiva... E apanhar mais ar, ainda.
Ona tasma takıyorsun sen tuvalete çişini yapıp o yapamadığı için ona Kötü Scotty deyip üstün hissediyorsun.
Pode pôr-lhe uma trela e gritar "Scotty mau" e sentir-se todo superior porque faz chichi na retrete.
En azından kahvaltı yapıp biraz takılamaz mıyız?
Não podíamos pelo menos tomar o pequeno-almoço Dar uma volta?
Ben takıIıp kaldım.
Bem, estou presa.
Beni partilere davet ediyor, arkadaşlarımla takılıyordun. Dairemde iç çamaşırlarınla dolaşıp en iyi arkadaşımla düzüşüyordun.
A convidar-me para festas, a contratar os meus amigos, a sair do meu apartamento de cuecas, a sair com o meu melhor amigo.
Kemerim takılıp duruyor.
Está sempre a prender no cinto.
Bir kaç çaylakla takılıp, yaptıkları işi doğru yaptıklarından emin olmak hoşuma gidiyor.
De vez em quando, gosto de levar os novatos a passear, para ter a certeza que eles conhecem as merdas.
Sadece dalgaya takılıp bizi nereye götüreceğine bakalım.
Devemos deixar-nos levar pela onda e ver onde ela nos leva.
Bu çocuk Rosie'nin evinin önünde falan takılırdı. Ona bakıp dururdu.
Um tipo que andava a rondar a casa da Rosie, com o olhar fixo nela.
Gizli gizli bir oğlanla takılıyorsun ve bende senden bağışlayıp unutmanı istiyorum, benimle orta yolu bulman gerek.
Você anda por aí com um tipo, em segredo, eu estou disposto a perdoar e esquecer, mas você tem que colaborar.
Heh işte, benim de takıldığım neden onca şeyi Öylece bırakıp gittikleri, neden?
Bem sabes, é isso que eu não entendo, por que deixaram todas essas coisas, sabes?