Talihsizlik translate Portuguese
447 parallel translation
Bu bendi patlatacak olmamız büyük talihsizlik ama sulama yapmak zorundayız.
"É uma pena explodir com esta represa, mas temos que irrigar."
- Teğmen Course olayı talihsizlik, planlarımızı etkilemiyor
A perda de Tenente Coors é lamentável. Mas não afecta os nossos planos.
Gerçekten talihsizlik ki, Scotland Yard şimdi bu adamı arıyor.
Que azar... a Scotland Yard anda à procura deste homem.
Tanrım talihsizlik işte. Kötü de olsa sonuna kadar izlemeliydi.
Embora a interpretação seja má, deveu ver o final.
- Buna gerek duymuş olman talihsizlik.
- É uma pena que fora necessário...
- Ne talihsizlik.
- Não. Grande azar.
Yüz birincisi De Lautruc için muhtemelen bir talihsizlik olacak.
A décima terceira trará azar ao De Lautruc.
Talihsizlik olursa bu oyunun bir parçasıdır.
Quando tem azar, faz parte do jogo.
Buraya gelmesi büyük talihsizlik oldu.
- Um azar ele ter vindo aqui.
Üçgen çalmayı bırakmanız büyük talihsizlik.
É uma infelicidade quando deixamos de treinar os ferrinhos.
Normaldir, Siletsky'nin başına gelenler büyük talihsizlik.
Naturalmente, uma infelicidade o que aconteceu a Siletsky.
Büyük talihsizlik olacağını düşünüyorum.
Considero um grande azar.
Ya Joseph ile beraber aşağıya gelirse. Talihsizlik.
- E se ele vier para baixo com o Joseph.
Talihsizlik, Buttons.
Estamos com azar, Buttons.
Çünkü talihsizlik bize gerçeği öğretir.
Porque o infortúnio ensina-nos muita coisa.
Ebeveynlerinizden birini kaybetmek Bay Worthing, talihsizlik olarak algılanabilir.
Perder um dos pais, Sr. Worthing... pode ser considerado um infortúnio.
"Kartlarla servet karşılayan aşkta talihsizlik karşılar."
Aquele que tiver sorte nas cartas terá azar no amor.
Bu çok büyük bir talihsizlik, ama kimsenin bir suçu yok.
É um grande infortúnio, mas não é culpa de ninguém.
Ne talihsizlik, değil mi?
É uma pena, não é?
- Büyük talihsizlik ama zararı tazmin edildi.
- Infelizmente, mas foi indemnizado.
Ne talihsizlik!
Que azar!
Büyük bir talihsizlik oldu.
Porque aconteceu uma grande desgraça.
Bir talihsizlik.
Um infortúnio.
Henüz iyileşmemiş olmanız ne büyük talihsizlik, Ogden.
É uma pena que ainda esteja de convalescença, Ogden.
Bizim için ne büyük bir talihsizlik.
Bem, é uma tragédia para nós.
Bu büyük bir talihsizlik.
Oh, é pena.
Bir kadına gerçekten çok güzel olduğunu söylemek ne büyük talihsizlik.
Que a pouca sorte acompanhe um homem por dizer com honestidade a uma mulher que ela é bonita.
Evet, bu bir talihsizlik gibi görünüyor.
Sim. É a infelicidade nisto tudo.
Bir subayın görünüşe göre kazara vurulmuş olması talihsizlik.
Foi uma pena que o oficial fosse alvejado aparentemente, por acidente.
Ne talihsizlik.
Que pena.
Kazanmamın tek sebebi sensin Çünkü talihsizlik veba gibidir.
Só ganhou porque sou perseguido pelo meu azar.
Bay Bent, Durham stüdyolarımızda. Büyük talihsizlik, çünkü biz burada, Londra'dayız.
Bent está nos nossos estúdios de Durham, o que é uma pena, porque estamos todos aqui em Londres.
Biraz gergin, karısıyla ilgili bir talihsizlik yaşadı.
Está um pouquinho tenso, teve alguma infelicidade com a mulher.
Bir talihsizlik!
Uma tragédia!
Ne talihsizlik.
Que azar!
Talihsizlik, değil mi?
Azar, não é?
Evet komutanım, talihsizlik.
Sim. Foi azar.
Bir uçak kaybetmek talihsizlik olarak kabul edilebilir.
Perder um avião pode ser visto como um infortúnio.
Ne korkunç bir talihsizlik!
Que terrível desgraça!
Tahkik memurları, onlarca bebeğin gizemli ölümünü... talihsizlik olarak değerlendiriyor.
As misteriosas mortes de vários bebês em circunstâncias que os legistas têm chamando de infortúnios.
Eğer bu saçmalıksa, benim önümde boynunu seve seve... kıracağınızı söylemiş olmanız çok büyük talihsizlik değil mi?
E numa conversa anterior, disse-me : "Eu queria torcer-lhe o pescoço"
Acıda, talihsizlik eseri kendimde itimat edebildiğim tek şey, birine teşekkür etmem gerektiğidir.
Em sofrimento, só posso contar comigo no infortúnio pelo qual tenho de agradecer a outra pessoa.
Kocanızın başına gelenler ne büyük talihsizlik.
É uma vergonha o que aconteceu ao seu marido.
Evet, çok büyük talihsizlik.
Sim, foi uma grande desgraça.
Talihsizlik.
- É pena.
Bizler için ne talihsizlik.
Que sorte a nossa.
İkinci oğlum Jiro'nun önceden evlenmiş olması ne talihsizlik!
É uma pena o meu segundo filho, Jiro, já ter esposa.
Bu ülke için, bu rezaletin duyulmasından daha büyük bir talihsizlik olamayacağını düşündüğüm için, vatanseverliğinize de müracaat etmeliyim.
Devo também apelar ao vosso patriotismo, uma vez que não vejo pior sorte para o nosso país do que a divulgação deste assunto.
Bu arada, Bay Hope, bir talihsizlik yüzünden, diğer görevlerimizi ihmal edemeyiz.
Entretanto, Hope, não podemos negligenciar os nossos deveres só por causa desta infelicidade.
Oh. Bu talihsizlik.
É uma pena.
Gercegi bilmem mi talihsizlik?
Contrariedade, que eu saiba a verdade?