Taş translate Portuguese
63,522 parallel translation
Cesedi taşımamı, öyle bir şey hiç olmamış süsü vermemi söyledi.
- Pediu que me livrasse do corpo. Como se não tivesse acontecido.
Gaines'in cesedini taşıdığımı gösteren görüntüleri seçti kendi suçunu gösterenleri eledi.
Ele escolheu imagens que me mostram a levar o corpo do Gaines e eliminou aquelas que o incriminavam.
Tahtada ilk taşı öne sürmemizi bekliyor.
Ele quer que avancemos a primeira peça no tabuleiro.
Ağabeyini ortaya çıkardı bile, en büyük taşını.
Ele já revelou o irmão, a sua peça mais importante.
Başlığı kargo bölümüne yaklaşıncaya kadar gövde boyunca taşıyacağız.
Tranportamo-la até ao casco até ficarmos perto do compartimento de carga.
Aynı kanı taşımıyorsunuz.
Ele não é do teu sangue.
Taşınmış olabileceğini düşündük.
Pensávamos que tinhas ido embora.
İnan ki taşınmak istiyorum ama bu vampir işini çözmeye çalışıyorum Luke da Aşağı Dünyalıların arasında kal dedi...
Acreditem, eu quero ir, mas ainda estou a perceber como ser vampiro e o Luke diz que devo ficar entre os do Mundo à Parte...
Taş, başından beri Luke'un elindeyse Jace kaybolduğunda niye ağzını açmadı?
Se o Luke sempre teve a pedra, porque não disse nada quando o Jace desapareceu?
Taşı ver.
Dê-me a pedra.
- Taşı ver.
- Dê-me a pedra.
Eve geri mi taşınıyorsun?
Então, vais voltar para casa?
Taşınmak istiyorum.
É o que eu quero.
Idris'e mi taşınayım?
Mudar-me para Idris?
- Son çare olarak melek enerjisiyle Kılıç etkinleştirilir ve yaydığı ışık sayesinde iblis kanı taşıyan her canlıyı yok eder.
- Como último recurso, a Espada pode ser ativada com energia angelical, libertando luz que destruirá criaturas com sangue de demónio.
İblis kanı taşıyan canlılar.
Criaturas com sangue de demónio.
Ruh Kılıcı, yoluna çıkan iblis kanı taşıyan her canlıyı yok edecekti.
A Espada das Almas destruirá criaturas com sangue de demónio.
- İblis kanı taşıyan canlılar.
- Criaturas com sangue de demónio.
Aynı hisleri taşıyoruz.
Então, temos isso em comum.
Yani saf melek kanı taşıyor olabilir.
Ela pode ter sangue de anjo puro.
Melek Kılıcı, iblis kanı taşıyan her canlıyı yok eder.
A Espada das Almas destrói criaturas com sangue de demónio.
Clary saf melek kanı taşıyor olabilir.
A Clary pode ter sangue de anjo puro.
Öldürmeyi ve yıkmayı kafasına koymuş iblis kanı taşıyan yaratıklar bu gezegeni kuşatmış durumdalar.
O planeta está sob um cerco de criaturas demoníacas, que querem morte e destruição.
Yalnızca saf melek kanı taşıyan biri aktive edebilirdi.
Só alguém com sangue puro de anjo poderia fazê-lo.
İblis kanı taşıdığımı söyledin.
Disseste-me que tinha sangue de demónio.
Babanın birçok özelliğini taşıyorsun.
Vejo tanto do teu pai em ti.
Jace Herondale'in taşıması gereken bir soyadı olabilir ama benim tanıdığım Jace sevdikleri için kuralları çiğnerdi.
O Jace Herondale pode ter de estar à altura do nome de família, mas o Jace que eu conheço quebraria qualquer regra por quem ele gosta.
Kısa bir süre önce herkes iblis kanı taşıdığını zannediyordu.
Há pouco tempo, todos pensavam que tinhas sangue de demónio.
Bu yükü taşıyorum Her gece omuzlarımda
O peso que carrego Dentro de mim todas as noites
Pekala dört göz. Sabrımı taşırmaya başladın.
Começo a perder a paciência contigo.
- Felsefe taşı. Bütün enerjisini salıyor.
É a pedra filosofal, está a libertar toda a energia.
Şimdiye kadar banliyöye taşınmış olacağını düşünmüştüm.
Nesta fase, esperava ver-te mudar para os subúrbios.
Rebecca altı hafta önce taşındı.
A Rebecca mudou-se há seis semanas.
Nereye taşındı?
Para onde foi?
Evet, dublör olmak için buraya taşındım.
Eu digo-te. Mudei-me para cá para ser um duplo, sabes?
Taş atıp şu pencereyi tutturmaya çalışıyorum.
Estou só a atirar pedras, a tentar que entrem por aquela janela.
Biraz daha taş atalım.
Vamos atirar mais pedras.
Başkanın kızını taşıyan jetin enkazından iki kilometre uzaktayız. Federaller peşimize düşer.
Estamos a 2 km de um avião abatido que transportava a filha do presidente.
Pekala. İleride nükleer bomba taşıyan bir minibüse bunu yapmaktan kaçınabilirsin.
Nunca faças isso com uma carrinha que leva uma bomba nuclear.
Demek istediğim senin gibi birinin silah taşıması yasadışı.
É ilegal para alguém como tu andar com armas de fogo.
Yaşama hakkımı tehdit etmedikçe silah taşıman benim için sorun değil tabii.
Não sou contra o direito de porte de armas desde que não vá contra com o meu direito de viver.
Motorlu Taşıtlar Dairesi tüm ehliyetlerin kaydını tutuyor.
O DMV tem uma lista de motoristas.
Özgürlük ücretsiz değildir, silah taşıma özgürlüğü de buna dahil.
A liberdade não é livre. Nem mesmo a liberdade de possuir armas.
Silah almak ya da taşımayı zorlaştıran bir durum yok.
Nada que dificulte a compra ou posse de armas.
Taşındım çünkü benim için orada bir şey kalmamıştı.
Vim para cá, porque não havia nada para mim lá.
Bu suçlamalardan herhangi birinin doğruluğunu kanıtlanırsa başkan yetkisini oldukça aşmış olacak ki bu olay kuvvetle muhtemel mahkemeye taşınarak başkanın siyasi...
Se algumas dessas alegações forem verdade, isso constituiria um abuso excessivo da autoridade do Presidente, o que podia dar início ao processo de despedimento...
Bu suçlamalardan herhangi birinin doğruluğunu kanıtlanırsa bu olay kuvvetle muhtemel mahkemeye taşınacak.
Se alguma dessas alegações forem verdadeiras, isso iniciaria o processo de processo de despedimento.
Belediye meclisinin uygun gördüğü durumlarda suçlamaları mahkemeye taşımada geniş yetkileri var kendi tanıklarını davaya ekleme, kendi kanıtlarını girme gibi.
A Câmara tem poderes para fazer o processo de despedimento como quiserem. Chamam testemunhas, usam provas que encontraram.
Birbirimize bir mühür vasıtasıyla hem bedenen hem zihnen bağlıyız.
Estamos fisicamente e emocionalmente ligados através de uma runa.
- Doğru, taşıta ihtiyacımız var.
É verdade, dava-nos jeito algum transporte.
Biri bana "Ne zamandır Los Angeles'tasın?" dedi.
Alguém me perguntou : "Há quanto tempo vives em LA?"