Teve translate Portuguese
37,080 parallel translation
Tess, sana yemin ederim ki Andy felç falan geçirmedi.
Tess, juro-te que o Andy não teve um ataque.
"Dahası, annemde çocuk felci vardı."
Eu disse : "E mais, a minha mãe teve poliomielite."
Bu doğru. Gunta'da çocuk felci vardı.
É verdade, a Gunta teve poliomielite.
Bir toplum gibi, trenin de daima ilerlemesi gerekir.
Tal como a sociedade teve sempre de fazer, o comboio tem de avançar.
- Seni kıskanmış olmalı.
- Ela deve ter inveja. - Teve é sorte.
Apollo 13 uzay aracı ciddi bir güç kaynağı arızası yaşadı.
A nave Apollo 13 teve uma avaria grave no fornecimento de energia.
Şimdi de Leonard Bailey'nin doğru temsil edilmemesinden mi davayı açmak istiyorsunuz?
Estão a dizer que este caso tem de ser reaberto porque o Leonard Bailey teve uma representação inábil?
Ama ben Leonard Bailey'nin masum olduğuna inanıyorum ve hiç elde edemediği adil duruşmayı geçireceğinden emin olacağım.
Eu acredito que o Leonard Bailey é inocente e vou garantir que ele tem o julgamento justo que nunca teve.
- Maria Gomez'in hiç konuşma şansı olmadı.
A Maria Gomez nunca teve a hipótese de ser ouvida.
Leonard Bailey'nin doğru temsil edilmemesinden mi davayı açmak istiyorsunuz?
Está a dizer que este caso tem de ser reaberto porque o Leonard Bailey não teve a devida representação legal?
Bir müvekkiliyle acil bir toplantısı çıktı, oraya gitti.
Porque não disseste logo? Teve uma reunião de emergência com um cliente e saiu.
Eskiden şirkette çalışırdı ve bir fikri var.
Ele trabalhou na firma e teve uma ideia.
Benim kızımın bir şansı dahi olmadı.
A minha menina nunca teve uma primeira hipótese.
- Bedelini birileri ödemeliydi değil mi?
- Alguém teve de pagar por isso, certo?
Birileri bizi gerçekten kötü göstermek için iyi uğraşmış.
Alguém teve muito trabalho para que parecêssemos maus.
Klan'ın asla içinde haç yakılan bir töreni olmamıştı.
O Klan nunca teve o ritual de queimar a cruz.
Ku Klux Klan'ın Bir Ulusun Doğuşu ile elde ettiği muazzam popülerlik sonucu başka bir terörizm dalgası geldi.
Com o grande aumento de popularidade que o Ku Klux Klan teve devido a O Nascimento de uma Nação veio outra vaga de terrorismo.
1915'te, Bir Ulusun Doğuşu'nda bu kadar büyük sanatsal fayda sağlayan bu fikir...
Esta ideia que teve tanta utilidade artística em 1915, em O Nascimento de uma Nação...
Hakim, Sharanda'ya ömür boyu ceza vermek zorunda kalmıştı.
O juiz teve de a condenar a prisão perpétua.
Florida'da yürürlüğe giren bu yasa Trayvon Martin trajedisinde önemli bir rol oynamıştı ve bugün gördüğümüz hareketi ateşleyen de bu oldu.
A lei Stand Your Ground, aprovada na Florida, teve um papel fulcral na tragédia de Trayvon Martin e deu mesmo ímpeto ao movimento que vemos hoje.
Telefon hizmetleri sunan SECURUS Technologies geçen yıl 114 milyon dolar kâr elde etti.
Da SECURUS Technologies, que fornece serviços telefónicos e que teve 114 milhões de lucro no ano passado...
Son 14 yılda oğlum bir memur tarafından kelepçelenmek dışında insani bir temasta bulunmadı.
Nos últimos 14 anos o meu filho não teve contacto humano, excepto quando foi algemado por um polícia.
Sadece bir arama hakkım var, birlikte çalışmamızı hayal etme konusunda onun parmağı olduğundan eminim. Ona teşekkür etmek istiyorum.
Só tenho direito a uma chamada e acredito que ela teve algo a ver com a ideia de tu a imaginar-nos a trabalharmos juntos.
Duydum ki, seninki avluda biraz mide ağrısı geçirmiş.
Ouvi dizer que o seu rapaz teve uma dorzinha de barriga.
- Seninle hiçbir ilgisi yok.
- Não teve nada a ver consigo.
- Eğlenceliydi, hadi Louis.
Bem, isso teve piada. Vá lá.
Bunun benim açtığım davayla alakası yok.
Não teve nada a ver com a minha citação.
Esther kötü bir saç tıraşı olmuştur, eğri baş parmağını düzeltecek birini bulmuştur ya da bizim tavsiyemizi istiyordur.
teve um mau corte de cabelo, encontrou alguém para arranjar o polegar torto dele - ou quer o nosso conselho.
Hak ettiği adil duruşmaya çıktığından da emin olacağım.
E vou garantir que terá o julgamento justo que nunca teve.
- Keş ya da değil, Mario Gomez'i kimse dinleyemedi.
Drogada ou não, a Maria Gomez nunca teve hipótese de ser ouvida.
Bay Sutter ile hiç görüştünüz mü?
Alguma vez teve uma conversa específica com o Sr. Sutter?
Regina kendi mutlu sonuna ulaşamadı çünkü hikayesini yolunda tutmak için yeterince güçlü değildi.
A Regina nunca teve o final feliz dela porque nunca foi forte o suficiente para deixar a história dela desenrolar-se.
Annenin bir oğlu var!
E a mamã, a mamã A mamã teve um filho
Güzel bir gün geçirdin mi, Bay Henderson?
- Teve um bom dia, Sr. Henderson?
D. Ed'in ne kadar kötü anlaştığından bahsedip ona çaylakları karşılama işi vermiş.
O De teve pena de como o Ed ficou lixado e ofereceu-lhe um trabalho a receber os novatos.
Joe hak ettiğini şeyi aldı.
O Joe teve aquilo que merecia.
Başından vurulmasının hiç etkisi olmadı!
Um tiro na cabeça não teve nenhum efeito.
Ofisten biri ayarladı.
Não é nada. Gajo na minha firma teve uma.
Birileri güzel birgece geçirmiş
Alguém teve uma noite daquelas.
O zamana göre nüfusumuz neredeyse 5 milyar arttı ve artmaya devam ediyor.
Desde então, a nossa produção teve um aumento de quase cinco mil milhões de pessoas.
Şüpheli varili buraya getirmek için pek çok engel aşmış olmalı.
O suspeito teve de ultrapassar muitos obstáculos para trazê-lo.
Beton önceden hazırlanan türden değil, yani kendi kumu, çimentosu ve çakılını karıştırmış.
Este não é do tipo pré-misturado pronto a usar, Significa que teve o trabalho de misturar terra, cimento e brita.
Oğlunun üstüne titreyen bir anne görünce asla sahip olmadığı şeyi öldürmek istiyor.
Então quando vê uma mãe a cuidar do seu filho, ele quer matar o que nunca teve.
Beton tamamen kurumamış.
O betão não teve tempo de secar totalmente.
Asla sahip olmadığı kontrolü kazanmaya çalışıyor.
Ele está a tentar ter o controlo que nunca teve.
Gloria, Stuart'ı evlat edinmeden birkaç gün önce 16 yaşındaki kızı Lynelle doğurmuş.
Dias antes da Gloria adoptar o Stuart, Lynelle, a filha da Gloria, na época com 16 anos, teve um bebé.
Kaira'nın iyi bir fikri var, yine çekelim.
Kaira teve uma ótima idéia vamos fazer mais uma cena.
Sonunda bir gün, Pyarelal Everest'e tırmanma şansı buldu.
Finalmente um dia Pyare teve a chance de escalar o monte Everest.
Pyarelal'i kan tutar, yani kandan korkuyor.
Pyare teve medo quero dizer ele teve muito medo.
Daha yüksek bir derece için burs aldı sonra büyük bir firmada staj yaptı.
Ele teve uma bolsa para estudar. Depois fez um estágio numa grande empresa.
- Tatlım, bu çok komikti.
Amor, isso teve imensa piada.