Tm translate Portuguese
1,375 parallel translation
Burada yoldan çıkma durumu söz konusu, Bay Talmadge. Yolunu sapıtmış bir polisin işi.
Foi uma aberração, Sr. Thomas, obra de um oficial desnorteado.
Çocuklar iyi bir potayı dağıtmışlar. Şimdi gerçek bir şeftali sepetine benzeyen bir şeyleri var ve yeni gelin gibi asılıp duruyorlar.
Os miúdos estragaram o cesto do basquetebol e agora têm um que parece uma fruteira, mas não o largam por nada deste mundo.
Bu canını acıtmıyor mu?
Isso não te dá raiva?
Nelson, dişini acıtmıyor mu?
Nelson, isso não magoa os teus dentes?
İki şişe yabancı parfüm ve çift çift çorapları ücretsiz dağıtmış herkese.
Deu dois frascos de perfume estrangeiro e um par de meias para todas!
- Acıtmış olmalı. - Oh!
Meu Deus, aquilo deve doer.
Herhalde yıllardır dağıtmıyorlar.
Já devem ter parado de entregar há algum tempo.
Bahse varım Reis kendi hissesini dağıtmıştır.
Aposto que o chefe deu cumprimentos de Chelsea Green como nos velhos tempos, né?
O gerçek. Ama artık hediye dağıtmıyor.
Só que ele não está mais entregando presentes.
Tanrım, bu çok canını acıtmıştır.
Isso deve doer.
Canını acıtmıyorum, değil mi?
Não estou a magoar-te, pois não?
Canını acıtmış gibi görünüyor. - Seni yakaladım!
Essa parece que doeu.
- Of, acıtmıştır.
- Isso deve ter doído.
Neden kağıtları dağıtmıyorsun?
Vamos dar cartas?
Dediğim gibi, tam olarak gerçeği yansıtmıyor.
Bem te disse que não retratam a realidade.
Neden tek tek kendimizi tanıtmıyoruz?
Que tal começarmos por uma ponta a apresentarmo-nos?
Çünkü gerçekten dağıtmış durumda.
Desta vez fez asneira da grossa.
Bir tek gecede Münih'te 5000 adet bildiri dağıtmış.
Pretende que eu acredite que ele sozinho enviou 5.000 folhetos para Munique numa noite?
Ama 28 Ocak'ta ağabeyin tek başına 2.00 adet bildiriyi Münih'te telefon kulübelerindeki telefon rehberlerinin arasına yerleştirmiş. Başka yerlerde de dağıtmış olamaz.
O seu irmão não podia estar em Munique a 20 de Janeiro... a recolher as moradas numa lista telefónica... e a enviar outros 2.000 noutros lugares.
- Afroları kazıtmışsın.
- Decidiste cortar o afro?
O zaman neden dışarıda hediyelerini dağıtmıyorsun?
Só tem uma destas 12 caras.
- Dağıtmıyorsun. Önümde duruyorsun. - Shona, büyü biraz hayatım!
É a intersecção mais próxima à linha temporal do Doutor.
Beynini dağıtmışlar ve o şık takım elbiselerine, üstlerine başlarına kurdun beyin parçaları yapışmış
Ficam com seus ternos cheios do cérebro do lobo.
- Hayır, dağıtmıyorum. Daha önce senin Kurabiye Adam hakkında söylediklerini düşündüm.
Em geral não, mas pus-me a pensar no que me disseste, sobre o Homem-Queque.
Neden kendini tanıtmıyorsun?
Porque não te apresentas?
Canını acıtmış gibi görünüyor.
Essa parece que doeu. - Apanhei-te!
Manyağın teki bütün şehre bu kağıttan dağıtmış.
Não temos de ir embora. Algum idiota encheu a cidade inteira com estas coisas.
Gösteriye destek olsun diye Gob bir kukla tanıtmış ve...
Tentando parecer mais actual, o Gob apresentara brevemente um boneco.
Ve yeterince Ambrosia içersen dövme yaptırmak fazla acıtmıyormuş.
E se bebermos muita ambrósia, isto até nem dói muito.
Acıtmış mıydı?
- Doeu?
Evet acıtmıştı.
- Sim, doeu.
Ve eve girdiğinizde sevgiliniz adamın beynini dağıtmış.
E quando entraram na casa, o seu namorado matou um gajo.
O iz AGIP türü yakıtmış...
Era Agip...
O kadının canını acıtmıştı.
Ele magoou aquela senhora.
Birkaç yıl önce bu kaplardan hediye olarak bin tane kadar dağıtmışlar.
Deram milhares destas taças como prendas há uns anos.
Öldürüldüğü gece... biraz dağıtmıştı.
Na noite em que ele morreu, eu fiz um pouco de asneira.
Hannah ve nedimeleri burayı gerçekten dağıtmışlar.
Hannah e as damas de honor viraram este quarto de pernas para o ar.
Çünkü sen işten eve gelinceye kadar çocuklar her şeyi yeniden dağıtmış oluyorlar.
Bem, porque na hora que você chega do trabalho, os garotos já bagunçaram tudo de novo.
Tüm o mecburi iniş bir üçkağıtmış.
A aterragem é falsa.
Bu gece neden beni ona tanıtmıyorsun?
Ouve, porque não me apresentas formalmente esta noite?
Bir elektronik mağazasına girmiş, etrafı dağıtmış.
Parece que invadiu uma loja de eletrônicos e quebrou o lugar, ou algo parecido.
İçeri içki soktuğumuz için de annen sapıtmıştı.
A tua mãe passou-se com a garrafa que trouxemos.
Hepiniz dağıtmışsınız.
Estão desfocados.
İlan dağıtmıyorum.
Eu não estou a distribuir panfletos.
Kendimi fena dağıtmışım ha?
Eu lixei-me bem, não?
Karayolunda bir üst geçitten sarkıtmış.
Ele pendurou-a numa auto estrada.
Bu senin dikkatini çok dağıtmıyor, değil mi, Charlie...
Não te distrais demais, Charlie?
Karşımızdaki bir Ç.K.A. olabilir.
- Pode ser um TM.
Yumruk canını acıtmış gibi.
parece que te magoaste.
Bu manyak ilkinde de böyle sapıtmıştı.
Ele identificou-se.
Bilmiyorum ama daireme girmişler ve her yeri dağıtmışlar ve bu notu bırakmışlar.
"Se o Ray não tiver o emprego de volta, na proxima tratamos de ti".