Trivial translate Portuguese
320 parallel translation
Ama ben de sizin yapabildiğinizden fazlasını yapamazdım onun için.
Mas não tenho muito o que falar com ela, além do trivial.
Hayır. Olay hatırlamanıza değmeyecek kadar önemsiz olabilir.
- Foi um incidente trivial para se lembrar.
Hafif ve sakin tutarız.
Vamos mantê-lo trivial e ligeiro.
O zaman şöyle yapalım, aziz Catesby sen git, Lord Hastings'i şöyle belli etmeden bir yokla bakalım bizim bu tasarımızla ilgili eğilimi nedir.
Bom, fiquemos atentos a isto. Vai, gentil Catesby, e, como se tratasse de algo trivial, sonde do senhor de Hastings o seu juízo acerca do nosso intento.
Bu basit bir şey değil.
Isto não é um assunto trivial.
Sıradan bir görünüşte.
Que seja trivial.
Genel kültür sorusunda beni soruyorlar!
Sou a resposta à porra de uma pergunta do Trivial Pursuit!
Birden anlamsızlaştılar.
Agora é tudo tão trivial!
Şey, dua edilecek bir yer olması onu sandığınız kadar önemsiz kılmaz.
Bem, um lugar para orar não é tão trivial como pensas.
Keşke o kadar önemsiz olsaydı.
Quem me dera que fosse tão trivial.
- Bu biraz tartışmalı.
- É algo trivial.
Bu son olay benim doğama uygun değil.
Contudo, este último incidente é tão trivial na sua natureza e tão terrível no seu efeito...
Bildiğimiz şekilde değil.
Não de uma maneira trivial.
Havadan sudan.
Conversa trivial.
Bu sana önemsiz gelebilir, fakat ne yazık ki puro, deyim yerindeyse, pollitik görüntü için oldukça kötü.
Isto pode parecer trivial para si, mas infelizmente os charutos dão uma má imagem política, por assim dizer.
Açıkçası, banka adına konuşursak,... sizi temin ederim ki olay çok önemsiz ve konuştuğumuza bile değmez.
Realmente, falando em nome do banco, eu tenho que informar que o assunto era trivial e dificilmente merecedor da nossa consideração.
Tabii ki, normalde böyle önemsiz şeyler yapmam.
Claro que normalmente, não faço nada tão trivial.
- Atalarınkinden biraz daha kalın, ama gene de... - Beni şaşırtıyorsunuz!
Uma rudeza trivial que já é antiga, mas ainda assim...
Bu çok gereksiz.
É tão trivial...
Bu kadar önemsiz bir konuda neden birisi yalan söylesinki?
Porque é que alguém mentiria num assunto tão trivial?
Ama bu tamamen saçma.
Mas isso é trivial!
Fakat bununla ilgili olan noktalar merak uyandırmayacak şeyler değil, hatta eğitici.
Trata-se de um assunto perfeitamente trivial, mas há certos aspectos relacionados com ele que não são desprovidos de interesse, nem mesmo de conhecimento.
Neden abes bir şeymiş gibi düşündünüz?
Porque dá tanta importância a algo tão trivial?
- Ayaküstü konuştuk, işte.
- Foi só uma conversa trivial, sabe como é.
Ama onun içinse her şey gayet yolunda gidiyormuş ta ki... bir kış akşamına kadar...
mas para ela tudo corria de modo trivial até que... numa noite de inverno...
Onlar sadece sadece şeyi, eee, yeni kolileri deniyorlar.
O motivo é trivial. Estão a experimentar... novos materiais de embalagem. Vou abrir a porta.
Ama böyle sudan bir sebeple buraya geldiğim için sizden özür dilemeliyim.
Mas devo pedir desculpa por uma razão tão trivial.
Ben Yaygın Mal Tüketiminden Bahsetmiyorum.. Benim Bahsettiğimse ve görüntü..
Não estou a falar do consumo trivial, falo do consumo audiovisual...
Onların en saçma hareketlerinin bir anlamı vardır. Ya da en sıra dışı davranışları bir saç tokası ya da bigudi ile alakalı olabilir.
Um gesto trivial pode significar tudo ou a reacção mais absurda pode depender de um gancho de cabelo.
Adamın ölümü, bulmamız gereken evrak ve felaketten koruyacağımız bir Avrupa gerçeğine göre önemsiz bir ayrıntı, sıradan bir olay.
- A sua morte é um mero incidente, um episódio trivial, comparado com a nossa verdadeira missão : encontrar o documento e evitar uma catástrofe europeia.
Sen sadece toplumun et hakkındaki katı kurallarını biliyorsun.
Mas tu só conheces o trivial social sobre a carne.
Önemsiz.
Trivial.
Baştan çıkarmak gibi sıradan bir şeyle... senin zekana saygısızlık etmek istemem.
Seria um insulto ä tua inteligência, algo täo trivial como a seduçäo.
Aşkın yanında ölüm garip bir şey
Morte, e o que segue ao amor e um pensamento trivial.
Benim için küçük bir hatırlatma, Hastings : Hiçbir davayı hafife alma. Değersiz bir dava.
É uma pequena recordação de que não devemos desprezar o trivial, nada é indigno.
Biraz gereksiz bir bilgi.
É trivial.
- Çok kolay değil.
- Parecia um pouco trivial.
Cinayette hiçbir şey kolay değildir.
Nada é trivial, no que se refere a crimes.
Bu fikri aklına kim koydu bilmiyorum ama hiçbir sigorta şirketi Dimoxinil gibi anlamsız bir şeyi üstlenmez.
Eu não sei quem lhe meteu isso na cabeça... mas nenhum seguro paga algo trivial como o Dimoxinil!
Romulanlarla bir karşılaşma olma olasılığı çok yüksek. Yine de siz...
Um encontro com os Romulans nesta missão não é algo trivial.
Hiçbir şeyi değersiz saymıyorsun.
Não trata nada como se fosse trivial.
Nancy Breyer'in savunmasıysa eften püften, uygunsuz zayıf ve yenilgiyi kabullenmiş bir savunma.
E a defesa de Nancy Breyers é trivial, inadequada, fraca e derrotista.
Gördükleri anormal her şeyi bildirmelerini istiyorum, önemsiz bile olsalar.
Quero que notifiquem tudo, até mesmo o trivial. - Entendeu?
Kendini beğenmiş bir şişko olmalı, Ölüm kalım meselesi olabilir.
Pode ser um disparate trivial ou um caso de vida ou morte.
Ve, yanlış düşünmüyorsam, Onun bizim yardımımıza gerçekten ihtiyacı var.
É por isso que espero que não se trate de um assunto trivial e que ele precise mesmo da nossa ajuda.
"... her canı sıkıldığında. "
A mente ociosa só pode ser trivial.
Belki birlikte Çerezlik Kaçış oynarsınız.
Talvez possam jogar ao Trivial Pursuit com ele.
Çerezlik Kaçış oynamaya ne dersiniz?
Por que não jogam Trivial Pursuit com ele?
Bu sayısız kurbanların, acıları karşılaştırıldığında, mevcut acı önemsizdir.
Essas inúmeras vítimas, em comparação com a dor, sofrimento atual é trivial.
Yea, her şeyi sileceğim aklımdaki defterden...
De minha memória apagarei qualquer lembrança trivial e vã.
İnan bana, hiç bir şey önemsiz değildir.
Acredite nada é trivial.