Ts translate Portuguese
1,215 parallel translation
Poole'a söyler misin şunu özel odama taşıtsın?
Dizes ao Poole para mudar o espelho para o quarto de vestir?
Tanrı o dualara kayıtsız kalmayacaktır.
Deus vai ouví-lo.
Kayıtsız seks.
Sexo casual!
Kayıtsız şartsız güven.
Confiança incondicional.
Etrafımdaki şeylerin olabilme ihtimallerine karşı, artık kayıtsız değilim.
Estou apenas a idealizar todas as possibilidades à minha volta.
- Yangından üç sene sonra... yargılanmış, mahkûm edilmiş ve trafikte kasıtsız şekilde birini öldürdüğünden dolayı beş sene hüküm yemiş.
Três anos depois do acidente, foi julgado e condenado a 5 anos, for homicídio involuntário por conduzir embriagado.
Yani sen de bir diğer kasıtsız kazazede mi olacaksın?
- Vais entrar e ser mais uma baixa? - Eu consigo chegar a ele.
Aptal de o da aptal gibi sırıtsın.
Se lhe chamarmos anormal ele fica ali com um sorrisinho anormal.
Yarını sabırsızlıkla bekliyordum. Kira'yı görüp kayıtsızca...
Estava ansioso por rever a Kira amanhã e perguntar casualmente :
Cameron Poe, birinci dereceden kasıtsız cinayet suçunu kabul ettiniz.
Cameron Poe... voce se declarou culpado por homicídio em primeiro grau.
Görünüşe bakılırsa kızım da sana karşı kayıtsız değil... ve bu benim için çok büyük bir sorun.
A minha preocupação é que a Ursula parece retribuir os seus sentimentos e isso coloca-me um problema.
Kendine özgü İ'leri, W'ları ve L'leri vardı.
Tinha uns "Ts" "Ws" e "Ls" muito característicos.
"Kasıtsız cinayet" ne demek?
O que é homicídio involuntário?
Huan Minglu, cinayet sabahı yaklaşık olarak 2'de, telefon kayıtları gösteriyor ki kayıtsız telefonunuzla bir görüşme yapmışsınız.
Aproximadamente às 2 horas da manhã do crime, recebeu uma chamada de um telemóvel confidencial.
Peşinde olduğun nedir? Düşündüm de, yani, bu günlerde tanıştığım her erkeğe kayıtsız kalıyorum. - Hiçbir şey.
- Que está a preparar?
Şu anda kayıtsızlığın kıyısındayız. Felaketin eşiğindeyiz.
Agora, estamos à beira do esquecimento, à beira do abismo.
Evet, öyle. "Kasıtsız olarak hayat sonlandırma" ya ne dersin?
Acho. Que tal : "término de vida inadvertido"?
Eğer yapacaksam vazifelerime kayıtsız kalamam. Senin vazifelerini önemsemiyorum!
Talvez o Neelix tenha ido.
Bulgular : Sinirlilik, uykusuzluk pervasız düşünceler, kayıtsız davranışlar- - son bir kaç haftada bunların tümünü kanıtladın.
Sintomas : irritabilidade, insônia, pensamentos obsessivos, comportamento relapso, é o que tem mostrado nas últimas semanas.
Bu insanların kurtuluşu kayıtsız şartsız inanç ve sadakat gerektiriyor.
A mera sobrevivência para estas pessoas vai requerer fé e devoção inquestionáveis.
O da sana hiç kayıtsız kalmadı.
Ela não te ficou a dever nada.
Tanrı dualarımı yanıtsız bırakıyor
Silencioso Deus ignora minhas preces
Duruma oranla fazla kayıtsızsın bence.
Pareces muito indiferente à situação.
Bir hastalıkla savaşmak istiyorsak kayıtsızlık hastalığıyla savaşalım.
A lutar por uma doença, lutemos contra uma das mais terríveis : a indiferença.
Bugün ise, tamamen kayıtsız insan beyninin dünyanın en gözde bilim adamlarının kafalarındaki bir bölüm.
Hoje, é essa mesma fracção de pura bravura humana que está trancada nas mentes dos maiores cientistas do mundo.
— Kayıtsız şartsız.
Não sem sofrer as consequências!
Kasıtsız adam öldürme?
Homicídio premeditado?
Ve ilk başta kayıtsız şartsız sevgiyi hak etmediğimizi kanıtlamak için birbirimizi delirterek ömrümüzün geri kalanını beraber geçiriyoruz.
Depois brigamos o resto de nossas vidas tratando de provar que jamais merecemos amor incondicional.
Kaptan kayıtsız kalıp eğer verdiğiniz bu emrin birincil direktife ters düştüğünü dikatinize çekersem.
Capitã, eu estaria sendo negligente se não apontasse que estamos à ponto de violar a Primeira Diretriz.
Kasıtlı veya kasıtsız, sana yaptıkları her ne ise, haklıydın.
Quer isto tenha sido intencional ou não, tinha razão.
Sırt çantası kasıtsızca yok edildi diyor.
Ele diz que foi inocente e inadvertidamente destruída.
- Teknik olarak değil, çünkü gerçeğe karşı kayıtsız kalmıyor.
- Não tecnicamente, porque ele não demonstra desinteresse pela verdade.
Sen mücadele et uğraş, sonra biletsiz seyirci sırıtsın.
Ela se esforça tanto, para depois ser barrada.
Nogales kayıtsızca, hala oradaydı,
Nogales estava todo orgulhoso.
Kayıtsızlıkta kaybolmuş, karanlık, sessiz ve bütün.
Perdido no esquecimento. Escuro, silencioso e completo.
O'na karşı o kadar da kayıtsız değilsin.
Sei que não é insensível ao charme dele.
Hala pek çok boşluk var. Aylarca yaşadıkları yer kayıtsız.
Mas ainda faltam detalhes, o domicílio deles não consta.
Ne kadar acıtırsa acıtsın bazen yalnız olmak numara yapmaktan iyidir.
Por mais que doa, às vezes, é melhor estar-se só do que fingir.
Solucan deliğinin göründüğü gibi olmadığına dair kanıtlar sunmaya gittiğimde, kayıtsız davrandı.
Quando apresentei à Capitã evidências de que o wormhole não parece ser o que aparenta ser, ela não deu muita importância.
Her şeyden habersiz olan dünya halkı, yeryüzü ile gökyüzü arasındaki mücadeleye kayıtsız bir şekilde seyirci kalırken onlar kaçınılmaz sona hazırlanıyorlardı. Düşmanın gücü ve büyüklüğü karşısında iki seçenekleri vardı.
Enquanto o mundo assistia insciente à luta entre o céu e a terra, que durou décadas, havia aqueles que se preparavam para o fim, que mediam o tamanho e o poder do inimigo e consideravam opções.
Çalışmayan bir BSM, yakıtsız bir depo, ne sen ne de oyuncağın hiçbiryere gidemeyeceksiniz.
Sem uma unidade D em funcionamento, sem combustível, você... e o seu brinquedo não vão a lado algum.
Güzel!
Bonito! Subtitulação : by TS
O nasıl onun arkadaşı olacağını biliyor. Ve bence o da buna karşı kayıtsız değil.
Sabe ser amigo dela e acho que ela lhe corresponde.
Öyle kızlar var ama diğerleri kayıtsız kalamaz.
Existem meninas assim, mas outras que se lixam.
Çocukluğum eşine az rastlanır bir güzellikte geçti, mutlak bir sefaletin yanında, her şeyin apaçık meydanda olduğu mutlak bir özgürlükle dolu, etrafımı sadece ağaçların, hayvanların ve bana tamamen kayıtsız insanların çevrelediği görkemli bir çocukluk çağı.
O esplendor da minha infância foi incomparável, devido à sua total pobreza e total liberdade. Ao ar livre, cercado de àrvores, animais e gente a quem eu para nada interessava.
El Morro'ya siyasi bir suçlu... ya da bir yazar olarak değil, bir tecavüzcü, bir katil ve bir CIA ajanı olarak... çok kötü bir şöhretle geldiğimden, bu bana hapishanenin o her şeye kayıtsız doğaüstü havası içinde... gerçek katiller, gerçek tecavüzcüler,
Chegueia EIMorro não como prisioneiro políítico ou escritor mas com a reputação infamante de violador, homicida e agente da CIA. Isso, e o facto de por causa dos comprimidos parecernada me tocar, deu-me uma aura de perigo e de respeitabilidade entre os verdadeiros homicidas, verdadeiros violadores e mais criminosos que pelo mais ínfimo motivo não hesitavam em matar-se.
Senin gibi eğitimli insanların... Keşmir'in bağımsızlığına kayıtsız kalması beni üzüyor.
Entristece-me que pessoas educadas como o senhor... tratem a independência de Caxemira com tanta indiferença.
Dünyanın en büyük imparatorluklarından birini kurmuş olmaları, Avrupalı gözlemcilerin, kayıtsız kalamayıp Osmanlılara, derin bir saygı duymalarını sağlamıştır.
Este era sem dúvida um dos maiores impérios mundiais e os observadores europeus não podiam ignorar nem deixar de sentir respeito pelo enorme poder dos Otomanos.
Çok kayıtsızsın.
Estás a ficar descuidado.
Katillerle, tecavüzcülerle, hırsızlarla dolu bir uçakta, Cameron Poe kasıtsız adam öldürmekten suçlu.
Preso por homicídio culposo.
Yabancı hücreler araştırıcılara çok geç olana kadar kayıtsız kalıyorlar.
Até que seja tarde