Turuncu translate Portuguese
1,190 parallel translation
Sadece yarım saatte, Schmitt ve Cernan ellerinin yetiştiği bütün turuncu toprağı topladılar.
Em meia hora, reuniram tanta terra quanto podiam.
Ay'da nasıI turuncu toprak olabilir ki?
Como pode haver terra laranja aqui?
Turuncu toprağın volkanik bir püskürme olduğu anlaşıldı ama bu çok eski zamanlardan kalmaydı.
O solo laranja era de facto vulcânico. Mas era antigo.
O hâlde turuncu ne?
Então, laranja é o quê?
Bu kızılsa turuncu ne renk oluyor acaba?
Se isto é ruivo, quero saber o que é laranja.
Olabilir... Bu biraz da turuncu sayılabilir.
Bem talvez isto é meio laranja também.
Sabahları mor, öğleden sonra mavi, akşamları turuncu.
Roxa de manhã. Azul de tarde. Laranja de noitinha.
Üçüncü kulvarda Cornell, beyaz ve kırmızı renklerle yarışıyor. Princeton Tigers dördüncü kulvarda ve turuncu renklerde. Yeşil renkle yarışan Dartmouth beşinci kulvarda.
Por último, temos Corell, na pista 3, de branco e vermelho, os Princeton Tigers, pista 4, laranja, e Darmouth, de verde, pista 5,
Önceki vadi, kırmızı-turuncu kloroflektiklerle dolu olmalıydı.
O vale deveria estar repleto de plantas alaranjadas.
BENi DiNLEYiN, SiZiN SiYAH, YESiL, MAVi, BEYAZ YADA TURUNCU OLMANIZ UMURUMDA BiLE DEGiL,
Pouco me importa se são negros, verdes, azuis ou brancos.
Turuncu dizli tarantula.
Tarântula de articulações-laranja.
- Dağınık turuncu saçlar. - Tanrım!
- Tem uma grande cabeleira ruiva.
- Bu, büyük, turuncu bir duvar.
É uma grande parede cor-de-laranja.
Yılın bu zamanında yapraklar o koyu turuncu renge çalarken Quahog halkı geleneksel Harvest Festivali Geçit Töreni için hazırlanıyor.
A época do ano em que as folhas se tornam de um lindo tom, laranja púrpura e Quahog se prepara para o seu anual Harvest Festival Parade.
Turuncu renkli hiçbir şey yok.
Nada que seja cor de laranja.
İçeriden çıkan bir mahkûm, kadın ya da erkek, turuncu tulum giymek zorunda.
Quando um prisioneiro deixa um correcional, ele ou ela deve ficar o macacão alaranjado.
Küçük... tüylü turuncu şeyler.
- Pequenas... coisas cor-de-laranja.
Dinle, kıçını kaldırıp ona Bergdorf'tan onun seveceği bir özür hediyesi al. Kırmızı ya da turuncu yakışır.
Ouve, mexe o teu traseiro até à Bergdorf e compra-lhe uma prenda de desculpa, algo que ela goste, mas nada vermelho.
Sadece kulağımı turuncu kirle dolduran tatlı sözler.
Isso não passam de palavras doces que se tornam cera cor-de-laranja amarga nos meus ouvidos.
Rengi turuncu.
Isto é cor-de-laranja.
Makarna turuncu renk olmamalı.
O esparguete não é para ser cor-de-laranja.
Yarın bize sallanacak çok turuncu bayrak olmayacak.
Amanhã não nos vão acenar com bandeiras.
Hadi seni turuncu pezevenk!
Anda lá, seu grande sacana cor-de-laranja!
Polis şimdilik açık turuncu renkli aracının peşinde.
A polícia anda agora atrás de um carro laranja vivo...
Turuncu olan benim.
Eu fico com a cor-de-laranja.
Turuncu tangam nerede?
Onde está o meu fio dental cor-de-laranja?
Turuncu.
Laranja. - Laranja.
- Turuncu.
Aqui tens.
Senin turuncu bir giysin yok muydu?
- Não tinhas um fato cor de laranja?
Yarışma, turuncu 1967.
Competição, laranja'67.
Yoğunluğu ve rengine bakılırsa siyah, beyaz ve turuncu renkli bir kedinindi.
Pude ver que vinha de um gato, provavelmente do Calico.
Her şeyi yapan adam odadan kaçtı. Sen ise turuncu kravatınla burada duruyorsun!
O gajo que fez isto acabou de sair da sala e voçê está aqui parado com a sua gravata laranja a perguntar o que se passa.
Pembenin yerini turuncu alacak diyenler kesinlikle çıldırmış.
Quem diz que o laranja é o novo cor-de-rosa está seriamente perturbado.
Çok şey görünüyorsun... turuncu.
Pareces tão... cor-de-laranja.
- Turuncu pencere mi?
- A janela laranja?
Beraber eriyince turuncu oldular.
O quê? ... derretendo-se como laranja.
Bir seferinde turuncu bürosu olan doktora gitmiştim.
Uma vez fui a um doutor que tinha um escritório cor-de-laranja.
Bütün duvarlar turuncuydu. - Turuncu mu?
As paredes todas estavam pintadas de laranja.
yeşil, mavi, sarı, turuncu, kahverengi, krem, haki, bej, bronz, zeytin yeşili, renksiz, siyah, kapkara, şampanya, altın rengi, Navajo beyazı, turkuaz ve yarabandı pembesi.
"É verde, azul, amarelo, laranja, castanho, bronzeado, caqui, bege," "cor de bronze, cor de azeitona." "Sem cor, tons de preto, tons de cinzento,"
Turuncu alarm.
Alerta laranja.
Turuncu zambak aşırı nefret anlamına gelir.
O lírio cor de laranja sugere ódio extremo.
Sarı, mavi, mavi-beyaz beyaz, sarı-kırmızı, turuncu-kırmızı. Siyah, beyaz-siyah, turuncu, mor. Mor-beyaz, yeşil, yeşil-beyaz.
Um branco, amarelo e vermelho, cor-de-laranja e vermelho, preto, preto e branco, cor-de-laranja e um roxo e branco, um verde, verde e branco.
Turuncu yelekleri çok severim.
Eu gostei mesmo daquelas vestes cor de laranja.
Ee Sara? Turuncu olup eriyen şey nedir?
- Sara, o que é laranja e derrete?
- Yine o turuncu madde.
- E novamente aquela coisa laranja.
- En sevdiğim renk değişti. - Turuncu mu yoksa?
- Tenho uma nova cor preferida.
Bombadaki turuncu polyester, Thrift-Right ceketiyle aynı.
- Cor-de-laranja? O poliéster laranja da bomba é o mesmo do casaco da Thrift-Right.
Turuncu renkle gösterilen yerler.
São estes a laranja.
Turuncu, bölüm 1012.
Laranja, 1012.
Şu turuncu şey ne?
E esta coisa cor-de-laranja?
- O turuncu madde.
- A coisa cor-de-laranja.