Tına translate Portuguese
13,380 parallel translation
İçişleri arayan herkesi gizlice kayıt altına alıyor.
Os AI gravam secretamente todas as chamadas recebidas.
Memuriyet Mesa Verde'nin altı hafta sonra yeniden başvuru yaparak huzura çıkacağını kayıt altına...
Que fique registado que o Mesa Verde regressará dentro de seis semanas, altura em que voltaremos a analisar este requerimento.
Jamie ve Murtagh zamanlarını Jakobit İsyanı'na ait yapbozunun parçalarını bir araya getirmekle ve davayı gerçekten finanse etmeye istekli bir İngiliz komplosunun varlığını ya da umutsuz bir prensin babasının tahtına kavuşmak için yaptığı bir üçkağıt olup olmadığını keşfetmeye çalışmakla geçiriyordu.
O tempo do Jamie e do Murtagh era passado a tentar montar o puzzle da rebelião jacobita e descobrir se havia mesmo uma conspiração inglesa disposta a financiar a causa, ou se não passava de um ardil de um príncipe desesperado a tentar recuperar o trono do seu pai.
Ağabeyim bu kalenin lorduyken, Robb'un çağrısına yanıt verdi ve ona Kuzeydeki Kral dedi.
Quando o meu irmão era Senhor deste castelo, respondeu ao chamamento de Robb e aclamou-o como Rei do Norte.
Sakalını keskin bir usturayla tıraş etsen usturanın da işe yaradığını söylersin ama boğazını kesmeyeceği anlamına gelmez.
Se rapares a barba com uma navalha, dizes que a navalha funciona. Isso não significa que não possa cortar-te a garganta.
Memleketimdeki mağarada annemin rüyaları bunu yapardı ve kâğıt daima sabaha kadar kendini açmış olurdu.
Em casa, na gruta, a minha mãe fazia sempre isto... e o papel desdobrava-se sozinho de manhã.
Tırnaklarına bu dünyayı sığdıracak yaratıkları ezdim.
Esmaguei criaturas que tinham unhas do tamanho deste mundo.
Üniversitedeyken, o oğlanı eve aldığımız ve senin tırsıp caydığın zamanı hatırlıyor musun?
Lembras-te daquela vez em que levamos o rapaz para casa... na universidade e... e tu te acobardaste?
Dede de şöyle yanıt veriyor, "Çükün kıçına kadar geliyor mu?"
E o avô diz, "A tua pilinha chega ao teu cu?"
Beni nereye oturttular? Beni şurada Wexler'in yanına oturttular. Gece boyunca Booker T. Washington'dan beri tüm siyahileri nasıl kaydettiğini anlattı.
E sentaram-me ao lado do Wexler, que tem estado a chatear-me a dizer que gravou cada negro desde o Booker T. Washington.
Stüdyoya çağır. His Heavenly Cuticles diye yeni bir kayıt yap. Hayır bekleyin.
Levem-na para estúdio para gravar a sequela, "His Heavenly Cuticles".
Evet. Tıbbi malzemeler için Weather Dağı'na bir sefer düzenlemeyi düşünüyorum.
Sim, estou a considerar outra viagem ao Monte Weather para material médico.
- Siktiğimin ağaçlarına mı tırmanacağız?
Subir à porra das árvores?
- Arthur tıpanın üzerinde teli var be adam.
Arthur, há um arame na porra da rolha. Dá-me isso.
Yanına git, kendini tanıt, çocuğa evde bir iş vermesi için para teklif et.
Vai ter com ele, diz-lhe quem nós somos, oferece-lhe algum dinheiro se ele der um emprego ao rapaz lá na casa.
Ya doktor ya avukat oluruz. Palavradan nefret ettiğimden dolayı tıbbı seçtim.
Na nossa casa, ou se era advogado ou médico, e como detesto o "blá, blá", escolhi a medicina.
Soruşturmanın görevi kötüye kullanmaya dair herhangi bir kanıt bulamadığına inanıyorum.
Acredito que a sua investigação não encontrou provas - de mal feito criminoso.
Orası hâlâ evinde hazır olarak duruyor, kanıt olarak alınmadı.
Ainda estão na casa dele. Não foram levadas para as Provas.
İnanılmaz bir şekilde, saldırgan olay yerinden binanın yanına tırmanıp, bir anda ortadan kaybolarak kaçtı.
Incrivelmente o atacante fugiu, para todos os efeitos, escalando a lateral da estrutura, literalmente desaparecendo no ar.
Bu gece dışarı çıkıp bu maskeli ucubeyi bulana ve onu ait olduğu yere, parmaklıklar ardına tıkana kadar her sokağı arayacağız.
Vamos sair esta noite, e vamos revirar, todas as pedras até encontrarmos esta aberração mascarada e colocá-lo atrás das grades, onde ele merece estar.
Evde Tek Başına'yı izleyerek tıraş olmayı öğrendim.
Tive de aprender a barbear-me a ver o Sozinho em Casa.
Bir de bu yetmezmiş gibi, sizin sokaktopu kavganızda ısıtıcımız bozulmuş.
- E para piorar, o nosso aquecedor avariou na selvajaria.
- Eski bir söz vardır "Tuvalet tıkanıklığını açmanın tek yolu, onu bir başına bırakmaktır."
- Conheces o velho ditado : "A única forma de desentupir uma sanita é deixar decantar."
Sonra o polis merkezine gideceğiz ve bu kedi yavrularını büzüştürüp ağızlarına tıkayacağız.
Depois, marchamos de volta até à esquadra... E moemos estes gatinhos e enviamo-los
Eğer bu tuvalete gidersem havalandırma deliğinden tırmanır oradan arşiv odasına inip dosyayı alabirim.
Se eu for por esta casa de banho, posso subir por esta conduta, entrar na sala de arquivos e roubar o ficheiro.
60'ların başına geldiğimizde kendi kayıt şirketimi kurdum.
Quando entrámos na década de 60, fundei a minha empresa discográfica.
Sonra ne yapacaktın Moira'nın tırnaklarına oje mi sürecektin?
O que fazias? Pintavas as unhas da Moira?
Mikrofonun başına geçersin ve biri kayıt tuşuna basar.
Põem um microfone à nossa frente e alguém começa a gravar.
Kıçına mikrofonlar yerleştirtip GCHQ'a lanet olası her e-postasına tıklattırdım.
Tive microfones mesmo junto a ele. Tive o GCHQ a monitorizar cada "e-mail".
Suriye sınırına giden yirmi yardım tırında ABD'den ve Birleşik Krallık'tan yasa dışı ihraç edilen silahlar var ve bu tamamen Roper'ın işi.
Há 20 camiões de ajuda humanitária a caminho da Síria, com armas ilegalmente exportadas de Inglaterra e EUA, com as impressões digitais do Roper.
20 yardım tırına yerel saatle 6'da Suriye sınırında el koyma ve arama yetkisi Amerikan ordusuna ulaştırıldı.
Recebida autorização pelo exército dos EUA para deter e revistar o comboio de 20 camiões de ajuda, às 18h00 locais na fronteira com a Síria.
Öyleyse neden üzerinde kan var?
Então porque é que há sangue na tua t-shirt?
Baban öldürdü onu ve aynı gece seni de öldürmeye çalıştı. Tıpkı Hz. İbrahim'in, Hz.
O teu pai matou-a... na mesma noite que te tentou matar... como Abraão, a sacrificar Isaías.
Pazartesiye kadar onlar tek Ardendale alanın ot dağıtıcıları olacaklar.
Até segunda, são as únicas fornecedoras de erva na zona da grande Ardendale.
Parkın sınırlarındaki bazı eski kasabaları kazarak konukları korkutmak için bir grup maskeli adam ve dinini yaymak için tanıtım yapan Wyatt adında kötü bir adam yarattı.
Desenterrou uma cidade velha na periferia do parque, criou uma horda de homens mascarados para aterrorizar os hóspedes e anunciou a chegada de um grande vilão chamado Wyatt.
İnsanlar dünyayı algılayış tarzımızda özel bir şeyin varlığını sever ancak tıpkı ev sahipleri gibi biz de sıkı, sıkı olduğu kadar kapalı döngülerde yaşar nadiren tercihlerimizi sorgular genellikle bize söylenen bir sonraki hamleyi yapmak için hazır oluruz.
Os humanos gostam de acreditar que existe algo de especial na forma como percepcionamos o mundo. No entanto, vivemos em ciclos, tão apertados ou fechados como os dos anfitriões. Raramente questionamos as nossas escolhas, satisfeitos, na maior parte, por nos dizerem o que fazer a seguir.
Yani yaptığın her şey, Howard'ın gözünde beni de yansıtıyor. Çünkü nihayetinde onu da senin için risk almaya ben ikna ettim.
E, agora, tudo o que fazes reflete-se na minha posição perante o Howard porque, em última análise, convenci-o a apostar também em ti.
Ayrıca eczacı Efendi Raymond'dan ve Saint Germain Kontu'nun konağından toplanan kanıtı da göz önünde bulundurmalıyız.
Temos também de considerar as provas recolhidas no boticário do Mestre Raymond e na residência do Conde St. Germain.
Ee.. - Tamam, sen sadece, onun dikkatini dağıt Konuşarak onu oyala.
Bem, mantenha-o focado na conversa, tente ser compassiva, faça com que ele sinta que está a ser ouvido.
Korsanlık karşıtı maceralarına hayran kaldım.
Maravilhei-me com as vossas explorações marítimas.
Rogers yenilgisinin farkına varacak ve en nihayetinde tıpış tıpış gidecek. Böylece geri almış olacağım.
Rogers verá que com a derrota só terá uma única escolha inevitável, que será sair desta ilha, e nesse momento, recuperá-la-emos.
Ancak şimdi bunun hayırlı bir haber olmadığına Bay Rackham'ı kurtarma planına kanıt teşkil ettiğine ve bir kez daha cevherlerin ele geçirileceğini düşünüyorsunuz.
Mas agora achas que foi má ideia... Por existir prova de haver um plano de resgate ao senhor Rackham e para mais uma vez recuperarem o tesouro e a jóias.
Oraya gidişi, evlilikle alakalı sorunlar yaşadığına dair bir kanıt niteliği taşıyor öyle değil mi?
- Viajar até lá parece validar as alegações de que têm tido problemas, não é verdade?
Bütün evdeki tek kağıt parçası.
O único pedaço de papel na casa toda.
Eskiden yemek dağıtımına da yardım ediyordum ama sevdiğim kişilere daha büyük porsiyonlar verdiğim için artık izin vermiyorlar.
Costumava ajudar a servir as refeições mas dava doses maiores a pessoas que gostava, por isso, não me é permitido fazer mais isso.
Şu işe bak yani tanığı yönlendirip lafı ağzına tıkmışlar.
Quer dizer, Jesus, uma coisa é conduzir a testemunha, outra é enfiar-lhe palavras pela garganta abaixo.
Jensen ve diğerlerini tutuklayıp hapse tıkan meslektaşımdan biliyorum.
Um dos meus colegas foi o oficial responsável por prender e pôr o Jensen e muitos outros na prisão.
THE FALL 3x04 ~ ~ louison ~ ~ Maktulün yüzünün yumuşak yerlerinde çizik ya da tırnak izi yok.
S03E04 - "The Hell Within Him" O Inferno Dentro Dele Não há arranhões nem marcas de unhas nas partes moles da cara da vítima, nem hematomas ou cortes na boca ou no nariz que sugiram terem sido mantidos tapados por uma mão.
Damar tıkanmasına dair bir bulgu yok ama gri-beyaz madde farkının kalkmasına dair bir önerme var.
Há uma ausência de provas para enfarte estabelecido mas uma sugestão, aqui, de uma perda de diferenciação entre matéria cinzenta e branca.
İddiaya göre cesedi yıkayıp kurulayıp çarşaflarını yıkayıp kurutmuşsunuz tırnaklarına kırmızı oje sürüp yatağında poz verdirip foroğraflarını çekmişsiniz.
Eles alegam que você lavou e enxugou o corpo da Sarah, lavou e enxugou os lençóis da cama dela pintou-lhe as unhas de vermelho, antes de a pôr em pose na cama e tirar fotografias.
İmza kampanyasına destekçi toplamak, internette tık sayımızı artırmak değil.
Nada de nomes numa petição. Sem cliques na Internet.