English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Portuguese / [ U ] / Ufacık

Ufacık translate Portuguese

1,373 parallel translation
Biliyorsun bazen kendimi çok hüzünlü hissediyorum. Ufacık bir sevgi kırıntısı gerekiyor.
Sabes, às vezes quando me estou a sentir, não sei bem, aborrecida gosto de sentir um pouco do amor pirata.
Ufacık bir baş sallama, küçücük.
"Um aceno de cabeça, uma coisa tão pequena."
Guy, ufacık bir mola.
Guy, uma pequena pausa.
Bu tarihi o ufacık uyuşturucu sersemi beyinlerinizde tutmaya çalışın.
Tentem manter essa data... nos vossos pequenos cérebros drogados.
Ufacık bir fark bile yaratamıyoruz.
Não estamos a fazer entalhe.
Ufacık şeyleri gördün mü?
Viste aquelas coisas pequeninas?
Sen ufacık bir kızken buraya gelmiştik.
Costumávamos vir cá quando tu era uma bebé.
Şu ufacık kovboy mu?
Aquele pequenino?
Çok fark eder, çünkü bu ufacık şeyler birikir.
Bem, faz a diferença, porque essas pequenas coisas vão se acumulando.
Şu ufacık şey birçok hayatı kurtaracak.
Como algo tão pequeno pode tirar tantas vidas.
Hayır, iyi değil. Ufacık yere bir bunakla tıkılacağım!
Não, é voltar para um cubículo com uma velha caquetica!
Kocaman denizdeki ufacık bir kaç dalgadan farkı olmadığını düşünüyorum.
- Num corpo enorme de água. - Tradicionalista.
Bazen ufacık bir insan desteği özgürlüğe bedeldir.
Às vezes algumas baixas humanas é o custo da liberdade.
Doğru. Bazen ufacık bir insan desteği özgürlüğe bedeldir, değil mi?
Às vezes um pouco de baixas humanas é o custo da liberdade, não é?
Hayatımın bu bölümünün bu ufacık bölümünün adı "Mutluluk".
Esta parte da minha vida esta pequena parte chama-se "Felicidade".
Yani, en harika oyunu yarattın sen hem de ufacık bir çocukken.
Tu criaste um dos maiores jogos quando ainda eras criança.
Sidney, ufacık bir kanıt bile olduğunu düşünseydim şahsi hislerimin işe karışmasına asla izin vermezdim, tamam mı?
Sidney, se eu achasse que havia um vestigio de prova, nunca teria deixado os meus sentimentos pessoais envolverem-se, certo?
Ufacık adam, kocaman ego.
Homem pequeno, ego gigantesco.
Garip, ama düşündüğümde sebep ufacık bir şey.
É engraçado, mas quando penso no passado a razão parece tão insignificante.
Nişanlısından ufacık mektubum var.
Eu tenho uma pequena carta da noiva dele.
Ufacık tesadüfler, alternatiflerin baş döndürücü çeşitliliği.
O mais pequeno dos incidentes, a junção de um conjunto de... alternativas.
Bu genç adam ufacık evimizin muazzam bir yer olduğunu düşünüyor.
Este jovem acha que a nossa casa é estupenda.
- * İyi kuçu kuçu - Hatta ufacık bir parça kemik bile
Cãozinho... mas sem osso Nem mesmo um pequeno osso
Ufacık Bikiniler Kataloğu Kendiliğinden Yanan MAYOLAR SAYlSl
Não podes.
Ufacık kız yaşabildiyse, biz de yaşarız.
Se ela conseguiu, nós conseguimos.
200 sarhoş öğrenci ufacık bir odada kendilerini savurup dururlar.
Duas centenas de estudantes bêbados ao molhe num espaço minúsculo.
Colby, olanlar hakkında en ufacık bir fikrin var mı?
Colby, tens ideia do que se está aqui a passar?
Ufacık.
Pequeno.
Ufacık derken?
Pequeno?
Burası ufacık.
Que é pequeno.
Ufacık çocuklar ölüverdiler abi.
Muitas criancinhas morreram, irmão.
Brainiac'ın ufacık bir parçası bile onu baştan oluşturmaya yeterli olmalıydı.
A parte mais insignificante de Brainiac deveria ser suficiente para reconstrui-lo.
Dinleyin, ufacık kahve tanelerinin bile bilgisayarlarda hesabı kitabı tutuluyor.
Veja, tudo até ao último cabrão de grão de café está no computador e tem de ser contabilizado.
Sadece ufacık bir virüs.
É apenas um vírus insignificante.
Onu seviyorum. Ve eğer çenemi kapalı tutarak onun hayatını kurtarmam için ufacık bir şans da olsa ben de öyle yaparım - çenemi kapatırım.
Eu amo-o, e se houver uma pequena hipótese de o salvar calando-me, é isso que vou fazer, calar a boca.
Diyafram kutumda ufacık bir not bulmak için neleri vermezdim ben.
Até era capaz de matar para que alguém me deixasse um bilhete na caixa do meu diafragma.
- Pek sayılmaz. Ufacık bir kıvılcım bile mi yok?
Nem sequer uma faísca?
Başkaları için ufacık bir acıma duygusu hissetmekten acizsin.
Que graça...
Eğer kabul edilirsen, Summer'la aynı eyalette olacaksın, ve iyi haber şu ki, burası ufacık bir eyalet.
- Anna. Se fores aceite vão ficar no mesmo estado. E a boa notícia é que este é um estado muito pequeno.
Pekâlâ, bilirsiniz küçük kızım, ufacık küçük bir bebekken her gün onu seyretme alışkanlığım vardı.
Bem, vocês sabem, ali a minha menina, quando era minúscula, uma bebezinha, bom, eu costumava olhar para ela todos os dias.
O ufacık.
Ele é pequeno.
- Ufacık mutluluğu çok görüyorsun.
- Nunca me deixas ter nenhum prazer.
İlk düşündüğüm şey şuydu : "O düz, ufacık insanlar duvarda yaşıyor olmalı"
O meu primeiro pensamento foi que aquelas pequenas pessoas viviam nas paredes.
- Ufacık.
- Muito ligeiro.
Zengin, sosyal olarak ayrıcalıklı beyaz insanlar da o ufacık çembere sıkışmış. Çemberdeki herkes normal.
Pessoas brancas, magras e com dinheiro desenham um círculo e todos dentro do círculo são normais.
Ufacık parmaklar, ayaklar, derisi mükemmel bir pembelikte.
Os dedinhos das mãos, dos pés. Gorducho, perfeito, cor-de-rosa.
Çünkü, eğer hafızasında ufacık bir düzelme olursa, aile sorun olmaya başlar.
Porque se as memórias dele se tornarem mais claras, a família vai tornar-se um problema.
Bütün film boyunca ufacık bir hücredeydi, değil mi? Ama hayatındaki en sıkı formundaydı.
Claro, ele passa o filme todo na fina e pequena cela... mas ele está na melhor forma de toda sua vida.
Ufacık bir teşekkür bile yoktu.
Nem um agradecimento.
Ben şanslı numaralara, dönüm noktalarına, develerin hörgüçlerini parçalayacak ufacık zerrelere inanırım.
Acredito em massa crítica, pontos de ruptura. Pequenas palhas que conseguem quebrar lombos de camelos.
Bu ufacık bakırın yaşadığı hikayeleri hayal ediyorum da...
Imagina o tipo de histórias que este pequeno níquel...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]