English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Portuguese / [ U ] / Ugras

Ugras translate Portuguese

10,342 parallel translation
Babamın öldüğü evren. Cenazesine vakit bulamamıştım çünkü kendi evrenim üzerinde uğraşıyordum.
Onde o meu pai morreu e eu não consegui arranjar tempo para ir ao funeral dele porque estava a trabalhar no meu universo.
Bilinçaltındaki sağlıklı olmayan düşüncelerle uğraşıyoruz.
Estamos a lidar com pensamentos inconscientes e pouco saudáveis. Beth?
Eğer ile uğraşıyoruz bilmiyorum.
Não sabe com quem está a lidar.
Neden vücuduma dövme yapmaya uğraşıyor?
Porque é que o tiveram de tatuar no meu corpo?
Öğütücüyüm diye mi? Mesele şu ki Jack Harvey'le uğraşınca öğütücüleri iş cambazlarına karşı çukurlaştırdın.
A questão é que, ao enfrentares o Harvey, dividiste os não aventureiros e os mandachuvas.
Sen onun avukatını kovmasına uğraşırken ben Tim'in bizden istediğini nasıl yapacağımı ona nasıl darbe indireceğimi çözmeye çalışıyordum.
Enquanto estiveste a tentar convencê-la a despedi-lo, eu fiquei a tentar achar uma forma de fazer o que o Tim nos pediu e destruí-la.
İnan bana, ben de buna uğraşıyorum.
Acredita, estou. Tens a certeza que estás bem?
Bu şehirde yaşayıp, şu an uğraştığımız şeylerle uğraşıyoruz.
A viver nesta cidade, a lidar com isto tudo?
Ne kadar çok denersem deneyeyim ne kadar çok kendimi zorlarsam zorlayayım sürekli aynı sorunla uğraşıp duruyorum.
Mas por muito que tente ou puxe por mim mesmo, continuo a deparar-me com o mesmo problema.
Onu bulmak için iki kat uğraşıyorlar.
Estão a dobrar os esforços para o encontrarem, assim...
Ben, exosuitim ve nanoteknolojiyle uğraşırken bu pisliğin içine düştüm. Ben...
Isto tudo é culpa minha.
Uğraşıyorum.
E tenho estado a tentar.
Cidden çok uğraşıyorum.
Tenho tentado afincadamente.
Hayır. Kendi dramalarıyla uğraşıyorlar sadece.
Só estão entretidas com o seu próprio drama.
Neden uğraşıyorsun ki?
Que é que isso importa agora?
Baba? Dedem fırınla uğraşırken kafayı yedi.
O avô está maluco com o forno.
Simon Willard banço saatiyle uğraşırken bu kadar zorlanmamıştır.
Foi mais fácil construir o relógio do banjo que isto.
- Çeyrek yıl raporlarıyla uğraşıyordum.
Estive a finalizar os relatórios trimestrais.
- Uğraşıyorum.
- Estou a trabalhar nisso.
Zayıf durumda olduğumuza inanıyorsan neden barış yapmak için uğraşıyorsun?
Se pensas que estamos enfraquecidos, porque queres paz?
Tamam bak, biliyorum Crane seninle uğraşıyor ama benden ne istiyorsun?
Sei que o Crane pode ser irritante. Mas o que queres que faça?
Bulmak için uğraşıyoruz.
Não. Estamos a tratar disso, Jane.
- Dilekleriniz konusunda uğraşıyoruz
Estamos a trabalhar em tudo o que pediu.
Bir hükümet ajanıyla mı yoksa casus kitabı okuyan bir çocukla mı uğraşıyoruz?
Estamos a lidar com um Agente do Governo ou com uma miúda que lê muitas novelas de espiões?
Ben de bir şeylerle uğraşıyordum hayatım.
Estive ocupado, minha querida.
Zoric hala evde işleriyle uğraşıyor olabilir Gizli Hat'tı arıyordur, kanıtları yok ediyordur.
O Zoric ainda deve estar a tratar das coisas em casa. A ligar para a Ratline, a destruir provas. Dá-lhe algum tempo.
- Hala uğraşıyorum.
- A tentar.
Birkaç karı işte, birbirleriyle uğraşıyorlar ve sen orada oturmuş bizi bekleyen onca paranın ve tüm konunun dışında kalmak istiyorum diyorsun.
Duas miúdas chateiam-se e queres cancelar tudo, com aquele dinheiro todo à nossa espera?
Cumartesileri bir kenara bırakıp elektriklerle uğraşıyorum.
Tirei o sábado para melhorar a parte eléctrica.
Kısa sürede çok fazla işle uğraşıyor.
Ela está a fazer muita coisa em muito pouco tempo.
Azılı bir misafirle uğraşıyorum.
Vou lidar com um hóspede rebelde.
Eskiden Arthur da benimle uğraşırdı.
O Arthur costumava ensinar-me, também.
Benimle resmen uğraşıyor.
Está a meter-se comigo.
- Fazla uğraş gerektirmeyen yerden.
O mínimo...
Boşuna uğraşıyorlar. Niyetleri ne kadar iyi olursa olsun.
Um esforço inútil, apesar da boa intenção.
Senin de gitmiyor yoksa onu baştan çıkarmak için daha çok uğraşırdın.
Também não deveis gostar, senão passaríeis mais tempo a cortejá-la.
Genç Solomon antivirüs ve güvenlik yazılımlarıyla uğraşıyor.
O foco do Solomon é antivírus e programas de segurança.
Bir sürü uğraş işte.
Óptima.
Hayır, hâlâ uğraşıyorum. Birkaç gün daha sürer sanırım.
Sim, não, ainda estou a arranjar Mais uns dois dias, acho.
Şimdi de Molly's ile uğraşıyorlar? - Kim?
- agora também estão a mirar o Molly's?
Teksas'da bir Rugaru olayı ile uğraşıyormuş.
Ela está num caso de um Rugaru no Texas.
Diğer soyluları tatlı sözlerle kandırmayla geçen uzun bir günden sonra servetimizi inşa etmeye uğraşırken... Eve senn için aşırı yorgun bir halde geldim Lola ve durumu bilmek iyi olurdu benim seni istediğim kadar senin de beni istediğini bilmek.
Depois de um longo dia a adular outros nobres, a ficar com o que posso, a construir a nossa fortuna chego até vós exausto, Lola, e seria bom saber, de vez em quando,
Tamam, Walter, sen güvenlik duvarıyla uğraş.
Walter, foca-te no firewall. Eu faço-o.
Uğraşıyorum.
Estou a tratar disso.
Annalise'le bu yüzden mi uğraşıyorsun?
É por isso que anda atrás da Annalise?
Hani Dylan Vitamin D kendi tişört işiyle uğraşıyor ya?
Melhor ainda, uma alcunha, Vitamina D. Ainda bem que dizes isso, porque queremos pedir-te um favor.
Belki bir seri katil ile uğraşıyoruzdur.
Talvez estamos a lidar com um assassino em série.
Ama onun yaptığı yaratılış uğraş verici bir iş.
Mas o que ele fez... A criação... Foi preciso trabalho.
Bana söyleyebilirsin. Seninle uğraşıyorlarsa davamıza yardımı olur.
Se elas estavam a perturbar-te, isso pode ajudar o nosso caso.
Bunu kabullen ya da daha iyisi için uğraş.
Lida com isso, ou pensa numa coisa melhor.
Uğraşıyorum.
- Estou a tentar.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]