Ugursuzluk translate Portuguese
422 parallel translation
7 yïl ugursuzluk riskini alïr mïsïn?
Arrisca-se a ter sete anos de azar?
Gümüssüzlesmek ugursuzluk getirir.
Que azar, a prata ter desaparecido.
Sapasağlam durup bana uğursuzluk getirir.
Aguentam-se juntas e dão-me azar.
- Hep yek -. ÇN : uğursuzluk işareti
Olhos de serpente.
Sana uğursuzluk getirdiğimi düşününce neşelenemiyorum.
Não posso ficar alegre, se só te trago desgraças.
Balıkçı ıskunasında yolcu olması uğursuzluk getirir, biliyorsun.
É um passageiro num veleiro de pesca e sabes que isso dá má sorte.
Ben babamın teknesinde yolcuydum... hiç de uğursuzluk getirmedim ona.
Fui passageiro no barco do meu pai... e nunca lhe trouxe má sorte.
Gemide uğursuzluk olsun istemiyoruz.
Não queremos má sorte a bordo.
Sen kayıkta oturup uğursuzluk edeceksin.
Sentas-te no barco e ficas quieto.
Uğursuzluk getirmeyeceğim, sahi diyorum.
Não vou dar má sorte, a sério.
Uğursuzluk getirir.
Dá azar.
Uğursuzluk falan umurumda değil, düğünden önce seni görmem gerekiyor.
Não me interessa se dá azar ou não, temos de falar antes do casamento.
O köpek ona uğursuzluk getirecek.
Esse cão Ihe jogará uma praga.
Bu tablona uğursuzluk getirecek Basil.
Devias tentá-lo Basil.
Ağızından uğursuzluk dökülüyor.
Feche a boca. Provoca corrente de ar.
Uğursuzluk getirir!
Dá azar!
Üstünde uğursuzluk olan bir ekip hep vardır.
Há sempre um grupo com mais azar.
- Bu uğursuzluk.
Isto dá azar, é o que é!
Bize uğursuzluk mu bulaştırmaya çalışıyorsun?
- Queres dar-nos azar a todos?
Seninle karşılaştığımdan beri bana hep uğursuzluk getirdin.
tive má sorte desde que te conheci.
Tapınağa gitmek değil hakkında konuşmak bile uğursuzluk getirdi.
Até falar sobre visitar um templo pode trazer má sorte.
Gergedan işinde bir uğursuzluk olduğunu düşünmeye başladım.
Começo a pensar que temos uma maldição com os rinocerontes.
- Uğursuzluk da bitti.
- Acabou-se a tua maldição.
Uğursuzluk bitti.
Isto quebra a maldição.
O uğursuz biri. Uğursuzluk getiriyor.
É que ela dá azar...
İster inanın, ister inanmayın elbiseyi ona göstermenin hâlâ uğursuzluk getireceğine inanıyorum.
Mas acho que mostrar-lhe o o vestido traz azar. Com ou sem surpresa.
- Uğursuzluk getirir.
- Vai dar má sorte.
Elleri karşılaştırmak uğursuzluk getirir.
Sabes que dá azar comparar mãos?
Geldiğin günden beri uğursuzluk getirdin.
Tem sido um Jonas desde o dia em que chegaste.
Neyse, zaten rahibeler uğursuzluk getirir.
Além disso... freiras dão azar.
Buraya geldiğimden beri bu insanlar bana uğursuzluk getirdi.
Isso, minha cidade trouxe má sorte, desde que cheguei aqui.
O uğursuzluk getirdi.
Está amaldiçoado.
Bu uğursuzluk demektir.
Assim é sinistro.
Baykuş, Herod için her zaman uğursuzluk demekti.
Sim, uma coruja foi sempre um mau presságio para Herodes.
Kente uğursuzluk getirir.
Trará má sorte à cidade.
Düğünden önce yeni evlilerin birbirini görmesi uğursuzluk mudur?
Achas que dá azar se se virem antes do casamento?
Tüm topluluğa uğursuzluk getirir.
Uma sorte danada para toda a congregação.
Güneş ışığına basmak uğursuzluk getirir.
Andar ao sol dá azar.
Hayır, uğursuzluk!
Isso dá azar.
Uğursuzluk getirdi. Bir de önden beni salıyordun!
E queria que eu arrancasse primeiro.
- Bende bir uğursuzluk var.
- Há muito mal à minha volta.
Numara değiştirmek uğursuzluk getirir.
Dá azar trocar de números.
Yangını Bayan Lily çıkarmadı ki! O uğursuzluk habercisi.
Se nos livrarmos dela, mais depressa a sorte muda.
Gösteriye uğursuzluk getirmek istemedim. Getirmedin ki.
Eu não queria dar azar ao Circo.
Gösteriye uğursuzluk getirdiğimi düşünüyorsun.
Bebeu do remédio do Doc?
Uğursuzluk getirdin.
Vou ser sincero.
Onu sevmediğimi söylemedim ki ben, uğursuzluk getirdiğini söyledim sadece.
Nunca disse isso! Só que ela nos dava azar.
Krallığıma uğursuzluk ve yok olma tehlikesi getirdin.
Maldito apressado, trouxeste contigo a destruição do meu reino.
Kırmızı arabalar uğursuzluk getirir.
Um carro vermelho significa azar e chatice.
Oxo'da bana insanları sevmenin uğursuzluk getirdiğini söylemelerine rağmen.
Estão mesmo a criticar-me por isso em Oxo dizem que é mau gostar das pessoas
Uğursuzluk, belki.
Talvez até nefasto.