Umutlu translate Portuguese
227 parallel translation
Gisbourne'lu Sör Guy'ın kalesi Nottingham Şatosu'nun soğuk salonu bu gece alışılmamış bir sıcaklık tattı. Prens John ve arkadasları umutlu bir geleceği kutlamak için toplanmıştı.
O grande e frio salão do Castelo de Nottingham, reduto de Sir Guy conhecia um calor ao qual não estava acostumado pois o Príncipe João e os amigos festejavam um futuro promissor.
O halde barış için fazla umutlu olmadığınızı söyleyebilirim?
Então assumo que não ache que haja muita esperança para a paz.
Bu da yardım konusunda daha fazla umutlu olmamamız gerektiğine kanıttır.
Isso elimina qualquer dúvida.
Führer, bu konunun mahkeme olmaksızın... ortalığa dökülüp saçılmaksızın halledileceği konusunda çok umutlu.
O Führer espera que esta questão possa ser resolvida sem expô-la à publicidade inevitável de um julgamento.
Ben senin için bu kadar umutlu değilim. Ben harika bir kadın olmak istemiyorum da ondan.
- Eu não quero ser uma grande mulher.
Artık umudun kalmadığı yerde bırak umutlu olayım.
E desafiar a natureza com um passeio? !
Senin önsezilerinden umutlu değilim ama başka alternatifim yok. - Şimdi ne yapacağız?
Não gosto muito de intuições, Capitão, mas não tenho alternativa prática.
Ancak resmî merciler, eskisinden daha da umutlu.
Mas, as autoridades estão mais confiantes do que antes.
Umutlu bir yaşam.
Uma vida de esperança.
Cuma günü yönetim... yaklaşan Noel tatili süresince... Berlin Duvarı'nın olası açılışına karşı... gösterdiği tepkide umutlu ama ihtiyatlıydı.
A Administração avançou com uma esperança cautelosa, em reacção a uma possível abertura do muro de Berlim, durante a quadra natalícia.
Organizasyon senin kadar umutlu değil Doktor.
A organização não partilha o seu optimismo, Herr Doutor.
Kendimi sorumlu ve umutlu hissediyorum.
Sinto-me responsável, com esperança.
Umutlu olmak.
Esperança.
İnsanlara hep umutlu olmalarını ve en kötüsüne hazırlanmalarını söylerim.
Eu diga às pessoas que esperem o melhor e preparem-se para o pior.
Adamları bu kadar neşeli ve umutlu daha önce hiç görmemiştim.
Nunca vi tanta alegria e esperança entre os homens.
Miyagi senden umutlu.
Miyagi tem esperança para ti.
Size bir mesaj iletmemi istedi. Hala umutlu olduğunu, size inandığını söyledi.
Ela queria que lhe desse um recado, que lhe dissesse que ainda tem esperança e fé em si.
Umutlu, sizin gibi.
Também está cheio de esperança.
Mutluluğu 3 umutlu aşık attı paraları...
"... à procura de felicidade " " Atiradas por três esperançosos amantes... " Não?
Keşke daha umutlu olabilsem ama bekleyip göreceğiz.
Queria poder ser mais optimista, mas temos que dar tempo ao tempo.
Kırbaç işini yapabileceğin hakkında umutlu değildim.
Não sabia das tuas qualidades com o chicote!
Sıkıntılının tersi umutlu.
Esperançado oposto de deprimido.
Kendim için umutlu değildim.
Não me sentia bem comigo mesmo.
Devam etmemi sağlayan şey, onun o küçük yüzündeki güçlü ve umutlu ifade ve etrafında olan bitenin farkına varması.
"A visão da cara dele, forte e esperançosa... " acordando para o mundo à sua volta... " é o que me dá forças.
Spock, hayatlarını korku içinde yaşayan birlerce muhalif için bir kaçış yolu kurmaktan umutlu.
Spock planeja criar uma rota de fuga para milhares de dissidentes em perigo.
Joseph, denediği yeni ot karışımından çok umutlu.
O Joseph está otimista relativamente a uma nova combinação de ervas.
Umutlu olmalısın.
Então tens que ter alguma esperança.
"Böyle utanç verici yönünde nasıl umutlu olabiliyor?"
"Como podia ela encontrar esperança na sua parte mais vergonhosa?"
Ancak Federasyon'un devletinizi tanımadığı ve Cardassia'nın Bajor ve Federasyon'la suçluların iadesi konusunda bir anlaşması olmadığı düşünülürse çok umutlu olmamalısın.
Mas tendo em conta que a Federação não reconhece o seu governo e que Cardássia nunca concordou com um tratado de extradição com Bajor ou com a Federação, não tenha muita esperança.
Fazla umutlu olmamam söylendi.
não espero muito.
Teşekkür etti ve bu konuda çok umutlu olmamamı tembih etti.
"Ele agradeceu e sugeriu que me sentasse para esperar".
Hala ameliyatta, Dr. Bashir tamamen iyileşeceğinden umutlu.
Ainda está na cirurgia, mas o Dr. Bashir tem esperança que ela recupere totalmente.
Umutlu adam, demek karşı çıkamazsın.
Oh, que homem feliz! Eles foram teus amigos.
Bayan Schaefer'ı hiç bu kadar kızgın görmemiştim. Sanırım bu sefer eskisine göre çok daha umutlu. Kızmış mıydı?
Caramba, nunca tinha visto miss Schaefer assim fula.
Charlotte'un tatlı ve umutlu hali yüreklerimize dokunmuştu.
A doce esperança da Charlotte tocou-nos a todas.
Doktorlar umutlu değildi.
- Os médicos receavam o pior.
Ülkem yine umutlu ve gençti.
O meu país tem esperança e é inocente...
Bu tedaviden pek umutlu değilsin anlaşılan.
Não deves estar muito empenhada na tua recuperação.
Şunların gururlu, umutlu yüzlerine bir bak.
Olha para as suas expressões ansiosas.
- Biraz umutlu ol Gerard.
- Tem fé, Gerard.
Umutlu bir baba gibisin.
Parece que estás à espera de um parto.
- Sabit fikirli ama umutlu.
- Fundamentada, mas esperançada.
Umutlu.
Esperançoso.
Umutlu...
Eram alegres, cheias de esperana.
Hey, iyi, çok umutlu konuştun.
Estás a pilotar bem.
NEDEN GENÇ AMERİKALILAR UMUTLU ALTIN VAADLERLE
Porque devem os jovens americanos, nascidos numa terra de esperança e com um futuro risonho,
Ve artık umutlu olmak için yeni sebepleri var, değil mi Desmond?
E tem novos motivos para recuperar, as esperanças. Não tem Desmond?
Durdurabilme ihtimalimiz konusunda hiç umutlu olmadım.
Eu nunca estive confiante nas chances de parar a bomba.
Umutlu bir romantiğim.
Romântica esperançosa.
Kendilerinden umutlu olmalılar, bu ülkeden umutlu olmalılar.
Esperança em si próprios, esperança neste país.
Patrice, milyonlarca erkek ve kadın çok umutlu olduğumuz Avrupa'nın
Também recordamos a pequenina de 5 anos... que o acompanhou na sua morte.