Varış translate Portuguese
46,369 parallel translation
New York, John F. Kennedy Havaalanı'na varış için 11 saat kaldı.
A chegada ao aeroporto JFK, Nova Iorque, será dentro de 11 horas.
Sanki hiç var olmamış gibi.
Como se nada mais existisse.
Boşaltılmış bir araba var Bu seni kuzeye Calcedon'a götürecek. Glinda'nın kalesi...
Há uma carroça nas traseiras que te levará a norte para Calcedon, ao castelo da Glinda, ela ordenou-me para libertar-te.
Eski maden yolunun yarısını geçince terk edilmiş bir çiftlik evi var.
Há uma quinta abandonada a meio dia, para além da antiga estrada mineira.
Vane'in şu an beni yukarıdan izleyip, bütün gücüme rağmen ölümünün intikamını alamayışıma şahit olabileceği düşüncesi var ya işte bu uğrunda hayatımı riske atabileceğim bir şey.
A ideia de ele poder estar a avaliar-me neste momento e ver que não estou a fazer tudo no meu poder para ver a morte dele vingada, isto sim, é algo que estou disposto para arriscar a minha vida...
Ve aramızda iğrenç bir sırrımız var.
E temos esse segredo obsceno.
Sırada kim var?
Quem se segue?
Tartışmalı bir müzikal oynatmaktan daha büyük problemler var. Hem de Tony ödülü kazanmış bir oyundan bahsediyorsak.
Portanto, acho que isso fará mais mossa do que apresentar um musical controverso, sobretudo um daqueles que já ganhou Tonys.
Baş ağrısı var mı?
Tem dores de cabeça?
Ziggy'nin geçmişinde olağan dışı herhangi bir şey var mı?
Há algo... de invulgar no passado do Ziggy?
Hayır ama çocukların ışın kılıçları var.
Quer dizer, os miúdos têm sabres de luz.
- Yanımızda oturan şu tatlı çocuk var ya balataları fena sıyırmış.
O tipo giro sentado ao nosso lado. Aparentemente é louco.
Sırada ne var?
E a seguir?
Hareketsiz görüntülerde yoğunlaştırılmış video verisi var.
Há dados do filme condensados nos frames.
Dışarıda hiç ışık yok. Boş odanız var mı?
Não tinha aviso lá fora, tem alguma vaga?
- Peki şimdi sırada ne var?
- Então e agora?
Fırfırlı Paskalya şapkanla birlikte heyecanlamış olman gerek. Hala ekranı olmayan şeylere inananlar var diye ağzın kulaklarında olmalı.
Com o teu chapéu pascal, todo cheio de adornos, devias ficar por feliz por alguém crer em algo que não apareça num ecrã.
Bence biri gitti, sırada birkaç yüz bin daha var.
Digo, um já foi, ainda faltam alguns milhares.
Çok fazla Laura anısı var.
Demasiadas memórias da Laura.
Sadece uzun süren bir orta kısım var.
É apenas um longo meio.
Aslında, prezervatif kullanımına karşı sağlam argümanları var, özellikle bağlamı, kullanış şekillerini düşünürsek. Çünkü bununla ilişkili bir risk var.
Por isso, eles têm bons argumentos para contestar o uso de preservativos, especialmente no contexto em que estão a usá-los, porque há um aumento do risco associado a isso.
Resimlerimin falan yanı sıra üç tane web sayfam var.
Criei três websites, além de fazer os meus quadros e tudo isso.
Çünkü üniversite öğrencisiyim, derslerim var, çalışıyorum.
Vou às aulas, trabalho.
Kamera karşısında sınırların var mı?
Colocaste restrições ao que estás disposta a fazer em vídeo?
Dış görünüşünde bir değişiklik var mı?
Há uma mudança na sua aparência?
Kasette bizimle ve Monet's'le ilgili söyledikleri var ya?
O que ela disse nas cassetes sobre nós e o Monet?
Şimdilik, bakalım, onun da kirli çamaşırları var mıymış.
Para já, vamos ver se estão bem escondidas.
Sanırım hepimizin sırları var ve hiç kimse sırlarının ortaya çıkmasını sevmez.
Acho que todos temos segredos. E ninguém gosta quando o seu segredo é descoberto.
On dakikaya aile kahvaltısı var.
Pequeno-almoço em família em dez minutos.
Önemli bir sınav var.
É um teste importante.
Tutmam gereken bir sır var.
Tenho de guardar um segredo.
Sen kasetlerde var mısın?
Estás nas cassetes?
Sanırım kayıt listesinde ilk sırada Linda var.
Creio que a Linda é a primeira da lista.
Almayayım, biyoloji sınavım var.
Tenho um teste de Biologia.
Sıkılmış gibi bir hâlleri var.
Parece que estão aborrecidos ou coisa parecida.
Kasetleri bir yere saklamış ve kendine acı çektiren, ilkel bir ahlâk prensibi var.
Tem as cassetes escondidas algures e um código moral medieval de autoflagelação.
Eğlenmeye var mısın, yok musun?
Queres divertir-te ou quê?
Sırada o var.
É a próxima.
Ölüm, tecavüz, sırada ne var?
Morte e violação. Que merda vem a seguir?
Gizlediğin başka sırların da mı var?
Tens mais segredos que tentas esconder?
Ama bir çıkış yolu var.
Mas há uma saída.
Kabul edelim ki epey sağlam sıkıntıların var sonuçta.
Aqui entre nós. Tens algumas queixas bem legítimas.
Son kırağıdan önce filizlenmeleri için ısıya ihtiyaçları var.
Elas querem calor, então brotam antes da última geada.
Sen benden bir çıkış yolu istedin, benim de sadece bir tane var elimde.
Pediste-me uma saída. Eu tinha acesso a uma.
- Maggie'nin bir sıkıntısı var.
A Maggie está com problemas. O quê?
Var ya sen tam bir göt oğlanısın Rick.
Queres saber? Tu não prestas, Rick.
- Rick Dede bir dağıtmış var ya.
- Rick deve ter bebido muito.
Sizce, şu anki gördüğünüz vaziyete göre son 24 saat içinde ağır fiziksel aktivite yapmış olmabilme imkanı var mıdır?
Na sua opinião, a condição em que o vê neste momento, ele teria sido capaz de efectuar uma actividade física extenuante nas últimas 24 horas?
İşleri yoluna koymamı... Seni sıkı tutacak birine ihtiyacın var.
Para corrigir as coisas precisas de alguém que te abrace.
Var mısın, yok musun?
Sim ou não?
Bir öğretmen ve asistanla olacak iş değil. 22 tane çocuk var sınıfta.
Uma professora e uma assistente não conseguem fazer com 22 miúdos.