Vaso translate Portuguese
908 parallel translation
Vazoyu o sakarlıkla devirmeseydiniz bile, benimle yemek yemenizi isteyecektim sizden.
Teria convidado mesmo que não tivesse deixado cair o vaso. Venha.
O testiyi tekrar kaldır.
Segure de novo no vaso.
Şu vazoyu alacağım.
Vou levar este vaso.
- Bu gülle gibi ağır saksı neredeyse beni öldürüyordu.
- Este vaso de ferro quase me matou.
Bu odada bir kaktüs olduğunu hatırlıyorum, saksının içindeydi.
Havia um cacto neste vaso de barro.
Aslında, Bu özel vaso bir bakıma bir deneme idi.
Por acaso, este vaso especial foi, mais ou menos, uma experiência.
Gündelikçi kadın eşsiz vazoyu düşürdü. Vazo paramparça oldu. Parçaların birazının Bay Gregory'e ait olduğu teşhis edilebildi.
A mulher-a-dias deixou cair o precioso vaso que se partiu em pedaços, alguns deles identificáveis como sendo pedaços do S.r Gregory.
Bir şey yapmak istiyorsan, ben verandaya çıkınca... şu çiçek saksısını al ve pencereden at.
Daqui a momentos atire aquele vaso pela janela.
Pencereden bir saksı attı ve üç adamın öldürülmesine yardım etti.
Atirou um vaso pela janela e os três tipos morreram.
Geçen bahar ufacık bir damarda önemsiz küçük bir kasılmam oldu.
Na Primavera, tive uma minúscula convulsäo num vaso sanguíneo.
Sonuçta, Amélie hayatinin geri kalanini borts yiyerek geçiren.. .. ve kafasinda aptal bir sapkayla dolasan,.. .. biri için üzülmeye degmeyecegini düsündü!
Amélie não percebe por que se excitou ela tanto por um tipo que comerá bortsch até ao fim da vida, com um vaso enfiado na cabeça.
- Çiçekleri benim için vazoya koyar mısın Mary?
Ponha em um vaso para mim, Mary.
Her boşanma yıldönümünde, kocam mutlaka bana bir deste sarı gül gönderir. Bu Temmuz'da, 19 yıl olacak.
No aniversário do nosso divórcio, o meu marido manda-me sempre um vaso com um rosa amarela, e vai fazer 19 anos em Julho.
Çiçeklere vazo bulup geleyim.
Vou buscar um vaso para as flores.
- Kadınlık taşıyan kutsal bir kapsın.
- És um vaso sagrado de feminilidade.
Ama yanlış durduğunu söyleyebilirim.
Acho que és um vaso misto.
Emin değilim, belki başka bir vazoda daha güzel dururlardı.
Talvez as flores fiquem melhor noutro vaso.
Genç adam bu vazonun değeri 7.000 dolar.
Jovem, esse vaso vale 7000 dólares.
Bir saksı çiçek daha mı, teşekkürler.
Obrigada por mais um vaso de flores.
Konfederasyon askeri, ha?
Um vaso de guerra Confederado?
- Atardamara benzer böyle bir damar içinde olanaksız değil.
- Não em um vaso lacrado, como uma artéria.
Evet, kılcal damara giriyoruz.
Está. Estamos entrando um vaso capilar.
Geçen hafta koltuk örtülerinin tamiri 18 $ ve annemin kırılan vazosunu tekrar almak 92 $ tuttu.
Na semana passada, ele custou-me $ 18 para reparar o tecido do meu sofá... e $ 92 para substituir o vaso partido da minha mãe.
Gül... tozpembe... dolgun... uzun saplı... 2 düzine... bir vazo içinde.
Rosas... cor-de-rosa... inteiras... dé pé longo... Duas dúzias... num vaso.
Şimdi, haydi!
Toma, pega este vaso.
Vazoyu!
O vaso!
Ama bu vazo da işi görecektir.
Mas, para nós, este vaso está muito bom.
Bayan Esans kuşunu tuvalete atmıştı.
Claro que a Sra. Essência jogou o dela pela vaso sanitário.
12 yaşındayken babamın kafasında bir vazo kırdım ve onu öldürdüm.
Aos 12 anos joguei um vaso contra a cabeça do meu pai e o matei.
Bu kabı katalogla Danielle.
Catalogue este vaso, Danielle.
Damar kontrol altında.
Já tens esse vaso sob controlo.
Ben bu dini babamdan aldım. Eski bir 2. el araba satıcısı ve yarı zamanlı bilet satıcısı idi. Ben de bedava hediyeli ilk dinin başı olmaktan gururluyum.
Herdei esta religião do meu pai, um ex-vendedor de carros usados e vaso em part-time, e estou muito orgulhoso por estar à frente da primeira religião com brindes grátis.
Bana göre koca bir çakıl gibi, ya da bir çanak dolusu iltihap gibi.
Para mim é uma monstruosidade... um enorme vaso de pus.
Bitince bir çanak olacak. Bilirsiniz, bitki gibi şeyler konur.
Quando estiver acabado, será um vaso, para plantas e assim.
Çanağın fazla pişti.
O teu vaso está a cozer de mais.
O çanak değil!
Não é um vaso!
- Evet, Ön kapıda. Bir saksının içine koymuştum.
- Sim, deixo-a no vaso ao pé da porta.
Salon kuartetleri ve trioları yerine 100 yıldır Manchaster Belediye Binası'nda palmiyelerin yanında çalan kasetçalar geliyor.
Um gravador irá substituir quartetos e trios de salão que tocavam junto à palmeira em vaso na Câmara de Manchester há quase 100 anos.
Bu boş testiye çarptım ve buradaki toprağın bir kısmını yerinden ettim.
Bati neste vaso vazio e fiz cair alguma terra.
Onu hala çiçek saksısında tutuyorsun.
Ainda continua no vaso de flores.
- Vitrinde bir vazo vardı.
- Havia um vaso na vitrina.
- Hangisi?
- Que vaso?
Üzgünüm, vitrinde onun gibi bir vazo hiç olmadı.
Desculpe, não havia nenhum vaso assim na vitrina.
Ne güzel bir vazo!
Bonito vaso!
Bir vazo.
É um vaso.
Saymadan atıp sifonu bile çekebilirsin.
Jogá-los no vaso sanitário sem sequer contar com eles.
Komutan, burada ben Rus ordusundan Binbaşı Amasova'yım.
A bordo deste vaso, Comandante, sou a Major Amasova do exército russo.
Ona saksıyı pencereden atmasını söyledim ve onun yerine ben çıktım.
Disse-lhe para atirar o vaso pela janela.
Belki elinde bir saksıyla şu kız çıkagelir.
- A miúda do vaso...
Ne kap ama!
Que belo vaso.
Bağışla beni! Tanrım, ruhumu al.
Perdoe-me! - Vaso de insigne devoção. - Rogai por nós.