Verdigi translate Portuguese
7,931 parallel translation
Khlyen'in tek yaptığı bu esnada verdiği hasarlar.
O crédito que o Khlyen tem são as cicatrizes.
O zaman devletin verdiği maaş çekini bozdurma.
Então não saques o teu salário federal.
Doktorunuzun verdiği aşının işe yaradığına emin misiniz?
A vacina que a vossa médica me deu... tens a certeza que funciona?
Bu sözleşmeli okul Samaritan eğitim sistemimizi inceleyip daha iyi bir yol olduğuna karar verdiği için var.
Esta escola autónoma existe porque o Samaritano viu o sistema educativo e decidiu que havia outro caminho.
Meg Townsend'ın verdiği kararın arkasında durması bugünkü seçimlerde bomba etkisi yaratacak.
Meg Townsend não pede desculpa pela sua escolha. Isso faz tremer as sondagens para as eleições de hoje.
Rakibinizin yeşil kartı olmayan bir bakıcıya iş verdiği haberleri hakkında yorum yapacak mısınız?
Governador? Algum comentário às notícias de a babá não estar legalizada até depois de trabalhar para ela?
Bana verdiği sözleri tutmasını söyle.
Diz-lhe que honre as promessas que fez.
Elimde yaşlı han'fendi Charlotte'nin verdiği ifade var.
- Tenho aqui uma declaração da velhota, Charlotte.
Misafirlerimizden birinin otoparkımızda ölmesine verdiği insancıl tepkiyi mi diyorsun?
Referes-te a ele ter tido uma reação humana de compaixão a um dos nossos hóspedes ter morrido na entrada?
Parasını verdiği kadar.
A quantidade exacta que pagou.
Ron'un bana verdiği tek güzel şey bebeğim oldu.
Ele disse-me que me matava se eu o quisesse abandonar.
Sana verdiği paketi bıraktıktan sonra mı?
Depois de deixares a encomenda que ele te deu?
Bize verdiği ilgi dolu yılları görüyorum.
Vejo todos os anos de cuidados que ele nos deu.
Dr. Hannigan'ın ona ilaçlar verdiği zamandan daha iyi hissediyor.
Sente-se melhor agora do que quando o Dr. Hannigan o enchia de medicamentos.
Texas Eyaleti'nin bana verdiği yetkiye dayanarak sizi karı-koca ilan ediyorum.
Então pelo poder que me é concedido pelo estado do Texas, declaro-vos marido e mulher.
- Bob Paris söz verdiği gibi havuz yaptırıyor.
O Bob Paris está a construir uma piscina, como disse.
Bu kadın, ülkemizin ona verdiği büyük onur ve sorumluluğa uygun hareket etmiyor.
Esta mulher está a fazer aquilo que quer com a grande honra e a responsabilidade que o nosso país lhe deu.
Bize verdiği müşteri listesi doğru görünüyor mu?
A lista de clientes que ele nos deu parece legítima?
Seni sattığı zaman, seni bize verdiği zaman büyük bir darbe yemiş olmalısın.
Mas quando te vendeu, quando te entregou a nós, deve ter sido um grande golpe.
Sarah'yı geride bırakmanın verdiği pişmanlık. Öyle değil mi?
Estás arrependida por teres deixado a Sarah para trás, não é verdade?
Bu, bana erkek kız kardeşimin verdiği telefon. - Ne?
É o novo telefone do meu irmão sestra.
Beth'e, bize bu gücü verdiği için.
À Beth. Por nos ter dado toda a sua força.
Senin suçlu olduğu konusunda ısrar etmen üzerine gidip verdiği parayı kontrol ettirdim.
Quando insististe que ele era culpado, fui ver os dólares.
Kazanılan paraya verilen fiziksel tepki vücudun sekse verdiği tepkiyle hemen hemen aynı.
A resposta fisiológica a ganhar dinheiro é virtualmente idêntica à resposta do corpo ao sexo.
Ben okumuştum sizin ve Bayan Johnson'ın verdiği bir röportajda, aslında.
Eu li sobre isso... Por acaso foi numa entrevista sua e da Mrs. Johnson.
Eğer bir daha bu binaya gelirsen acının verdiği yıkımı ilk elden öğrenmiş olacaksın.
Irá sentir a dor da condenação em primeira mão se voltar a pôr os pés neste edifício.
- Bizim yarattığımız, paylaştığımız o güzel şeyi alıp başka bir adama verdiği zaman.
Quando ela pegou em algo bonito que tínhamos construído juntos e partilhou com outro homem.
Paraneffer'in bana verdiği zehir tersine çevrilemez.
O veneno que Paraneffer me deu é irreversível.
Tüm bildiğim, ya da bildiğimi düşündüğüm babamın bana bunu verdiği.
Tudo o que sei, ou penso saber, é que o meu pai me deu isto.
Verdiği davette, bir saat içinde ne kadar çok para topladığınızı gördüm. Bu kadarını politikacılar bile toplayamaz.
Vi a senhora na festa de casamento dela, e angariou mais dinheiro numa hora do que eu vi em alguma campanha de fundos políticos.
Hanna, Cyrus'a verdiği zarfta ne olduğunu bilmiyoruz.
Não sabemos o que estava dentro do envelope.
Avukatın bize verdiği her şey tuzakmış.
Tudo que o advogado nos deu foi para a incriminar.
Adli tıp uzmanlarının verdiği ifade saldırgan kurbanı dikkate değer bir güçle fırlattı bu güç saldırganın sağ koluyla yapıldı.
Como o perito forense depôs, o agressor empurrou a vítima com uma força considerável, vinda do braço direito do agressor.
Pearl'ün verdiği kararlar yüzünden vücudunda sıradışı bir hormonal düzensizlik tetiklendi.
Mas a decisão precária da Pearl claramente despoletou, não sei, uma cascata hormonal estranha em ti.
Sam Lewis'in dijital parmak izini Eldon'a verdiği USB'den ayırmayı başardık.
Isolámos a impressão digital do Sam Lewis da pendrive que ele deu ao Eldon.
Yalnızca kendisine verdiği zehir var.
Só o veneno em que ele se viciou.
Çünkü ona zorla verdiği uyuşturucuların etkisinden çıkamıyor da ondan.
Porque ele a drogou com todo o tipo de drogas.
Bize verdiği Rh 0.
Rh-nulo!
Barbara Conway'in verdiği yemden mi?
Esse é o alimento vegetal que a Conway nos deu?
Aptal olduğumu düşünüyor olmalısın. Beni aldatan bir adamla yeniden başlamak. Bana verdiği bir çiçek hakkında duygusallaşmak.
Deve pensar que sou idiota, começar de novo com um gajo que me traiu, ficando sentimental por causa de uma flor que ele me deu.
Geçen gün bize orkideyi verdiğinde içine yanlışlıkla sarı clivia yemi koydun. Clay'in sana verdiği özel tarif.
Quando nos deu a orquídea, você incluiu um pouco de alimento para uma Clívia amarela, uma muito especial que o Clay lhe deu.
Ona verdiği eğitim seninkinin aynısı.
O treino que lhe estou a dar é o mesmo que te dei a ti.
Yani Simon de Merville'in Esephera'yı verdiği kişi sistemde olmalı.
Então a quem o Simon de Merville deu o Esephera deve estar no sistema.
Dave ve Nicole'un verdiği tarife uyuyor mu?
Bate com a descrição que deram?
Maria, Abigail üzerindeki kontrolünün limitleriyle verdiği mücadele sayesinde gitgide güçleniyordu.
A Maria estava a ficar mais forte, a lutar contra os limites do controlo da Abigail.
WCCP Anonim Şirketi, Bronstein İletişim'in yüzde yüz iştirakidir ve Federal İletişim Komisyonu'nun verdiği izinle 183 Connecticut Caddesi, Kuzeybatı, Başkent Washington'daki stüdyolarıyla Kanal 7'yi yönetmektedir.
A WCPP Incorporated é uma filial detida integralmente pelas Comunicações Bronstein e emite no canal sete, sob autoridade da Comissão Federal de Comunicações com estúdios no número 183 da Avenida Connecticut Noroeste, em Washington, DC.
Çok kötü bir olay yaşandı ama bize tekrar bir araya gelme şansı verdiği için mutluyum.
Odeio as circunstâncias, mas fico feliz que isso nos deu uma hipótese de reaproximação.
Müziğin insan hayatını belirlediği ve modern insanın yabancılaştığını önceden haber verdiği bir dönemde ortaya çıktı.
Quando a música definia as pessoas e prenunciava à alienação do homem moderno.
Şu korkaklar camın ardından çıkıp sorularıma cevap verdiği zaman.
Assim que aqueles covardes saírem de trás do espelho e responderem às minhas perguntas.
Bize verdiği koordinatlar olduğuna eminim.
São as que ele nos deu.
Ama merak ediyorum, kendi gençliğinin verdiği heyecanları ve kendini onlara kaptırmanı hatırlamıyor musun?
Mas pergunto, não vos recordais do entusiasmo da vossa juventude e de ser levado por ele?