Veriyor translate Portuguese
12,594 parallel translation
Böbreklerine zarar veriyor diye.
Aquilo dá cabo dos rins.
"Çok zor ve çok üzücü, bana küme tipi baş ağrısı veriyor" falan, biliyorum.
"Custa-me muito e entristece-me e faz-me dor de cabeça." Eu sei.
Bence genç kızlara çok fazla söz veriyor.
Acho que ele faz várias promessas a jovens raparigas.
Arayacağına söz veriyor musun?
Prometes que ligas?
Pentagon, Afganlara 30 yıl yetecek silah veriyor.
O Pentágono está a fornecer armas aos afegãos para os próximos 30 anos.
Stella bana ilk defa bir şey veriyor.
É a primeira coisa que a Stella me deu.
Japonlar sıhhiyeleri vurmaya öncelik veriyor.
Eles valorizam quem alveja os socorristas.
Bir milyon üzeri kazaniyor. Yatirim geliri yok. Nakite ağirlik veriyor.
Um ganho maior que 1 milhão, nada de investimentos, ele concentra em dinheiro
Ama bu davaya olan takıntın sana kişisel olarak büyük zarar veriyor.
Mais a sua obsessão com esse caso roubou a sua personalidade.
Dikkatinizi veriyor musunuz?
Estão a prestar atenção?
Bana şu plan çizgilerini veriyor musun?
Podes chegar-me esses esquemas?
Telefonu buradan 10 dakika uzakta bir yerden sinyal veriyor.
O sinal do telefone dela está a dez minutos daqui.
Yeşil bire yirmi veriyor.
O verde está 20 para um.
Kırmızı bire iki veriyor.
O vermelho está dois para um.
- Çok acı veriyor.
- É demasiado difícil.
Bu dünyayı Tanrı yarattı Jess, seni buradan göndermek acı veriyor.
Deus criou este mundo, Jesse, e dói-me um bocadinho tirar-te dele.
Korkunuz ona güç veriyor.
O vosso medo incita-a.
Tekerlekli sandalyen sana her şeyi söyleme ve yapma hakkını mı veriyor?
Achas que por estares numa cadeira de rodas isso te dá o direito de dizer e fazer o que quiseres?
Sen bir hıyar istediğine göre, hıyar olmamam beni normalde çıktığın hıyarlardan daha fazla hıyar yapar çünkü onlar sana istediğin şeyi veriyor. Oysa ben hıyar olmadığım için vermiyorum.
E, como queres um idiota, eu não ser idiota faz de mim mais idiota do que os idiotas com quem costumas sair, porque te dão exactamente o que queres, enquanto eu, não sendo um idiota, não dou.
Bob, bana bu soruyu sorduğun için memnun oldum. Çünkü bana birkaç yanılgıyı düzeltme fırsatı veriyor.
Bob, fico contente por me fazer essa pergunta, porque me dá a oportunidade de esclarecer algumas ideias mal concebidas.
Ama bu bana mutluluk veriyor.
E eu estou feliz...
Bir de cevap veriyor, babasına da cevap verirdi.
Sempre a responder, tal como fazia com o pai.
Onu içimde hissediyorum gözümün arkasında, bana emir veriyor.
Consigo senti-lo dentro de mim, atrás dos olhos, a mandar-me fazer coisas.
Aklım cevap veriyor.
Responde-me a cabeça.
Gabe taşındı, parasını Bayan Pearl'e veriyor, ona kira ödüyor.
O Gabe saiu de casa e deixou dinheiro à Menina Pearl para ela pagar a renda.
Bana bunu borçlu olduğu için veriyor.
Ele paga-me porque me deve.
Bakmak çok rahatsızlık veriyor ama.
Não é agradável de ver.
Bu ülkedeki genç kadınlara iş planı veriyor ve kafalarında "Evet, yapabilirim" düşüncesi oluşuyor.
... e a criar um plano de negócios para as jovens deste país... e a fazê-las pensar : "Sim, consigo".
Bu şirinlikler bir yere kadar... artık kabak tadı veriyor.
Esse número teve graça durante uns tempos, mas já está muito gasto.
Sana hayat için tarifler veriyor.
Ele dá-te as receitas para a vida.
Herhangi bir görevi yapmakla ilgili sorunum olmadığı halde şu anki durum bana epey fazla utanç veriyor.
Apesar de estar contente em ajudar na missão dentro das minhas capacidades, acho este arranjo ligeiramente, embaraçoso.
Pope, bu gece malikanesinde parti veriyor.
O Pope dá uma festa hoje.
Dur, güvercin Marlon'a notunu veriyor. Bam.
Espera, o pombo dá o bilhete ao Marlon?
"Ona yemini veriyor musun?"
"Ainda jogas com as bolas do teu jogador?"
Sonra o rüyalar ölüyor ve tavşan bunalıma girip köprü altında yaşamaya başlıyor. Sonra şirin mi şirin pofuduk kuyruğunu bacakları arasına alıp evine dönerek şey olma kararı veriyor...
E em breve esse sonho morre, e a nossa coelha morre na miséria e passa a viver debaixo de uma ponte, até que não és obrigada a regressar a casa, com esse rabinho felpudo e muito bonito entre as pernas.
Havuç çiftçisi olmaya karar veriyor.
E que tal seres uma agricultora de cenouras?
Tamam. ABD, Afrika'daki isyancılara deneysel askeri silah veriyor mu?
Os EUA estão a fornecer armamento militar experimental... a rebeldes em África?
Beyni tıbbi olarak ölmüş olsa bile diyotlar, nöronlarını son bir kez daha çalıştırıyor ve bize nörolojik haritasını çıkarma fırsatı veriyor.
Apesar do cérebro estar clinicamente morto, a carga activa os neurónios por uma última vez, e permite-nos mapear o seu padrão neural.
Bilmem. Gördüğüm şeyler onlara zarar veriyor.
Surgem com coisas que eu vejo, cheiro.
Hayır. Özel bir koleksiyoncu bizden aldı ve sergilememize izin veriyor.
Um coleccionador privado comprou-a, mas deixa-nos continuar a expô-la.
Plak şirketine kabiliyetim konusunda fikir veriyor.
Dá à editora uma ideia do que posso fazer.
Bana da ne yapabileceğim hakkında fikir veriyor, olay da bu.
A mim, dá-me a ideia do que poderia fazer e isso é que me excita.
MACUSA daha fazla veriyor.
MACUSA está a oferecer bem mais que isso.
Parazit, ona istediği şeyi veriyor şu anda.
Ela está a dar-lhe o que ele quer.
İyi karşılamayacağını ve bana kızacağını biliyordum ama neden kendisinin onlar tarafından kullanılmasına izin veriyor?
Eu sabia que ele não iria reagir bem, que ficaria zangado comigo, mas permitir-se ser usado por eles?
ve şu anki politik durumumuz kitap patlaması veriyor doğruyu söylemek gerekirse yayıncı için bu tanrının bir lütfu.
E a nossa situação política actual confere ao livro tal explosividade que é, francamente, uma bênção para o editor.
Hemşireler sandalyede uyumasına izin veriyor.
As enfermeiras deixam-na dormir numa cadeira.
Tuğla duvara çarpar gibi çıkış yapıyorsun ve izlemek bana ıstırap veriyor, tamam mı?
Sais do tiro de partida como se fosses contra um muro, e custa-me ver isso, sim?
Düşününce çok acı veriyor.
Sempre que penso nela, surge imenso sofrimento.
Tedaviye nasıl cevap veriyor sizce? Akıl hastalığından dolayı daha onu tecrit etmedik.
Como é que acha que ela está a responder ao tratamento?
Paranı kim veriyor?
Quem está a levar o teu dinheiro?