Vermis translate Portuguese
6,908 parallel translation
Baban seni bu kadar serbest bırakarak sana fazla yüz vermiş.
O teu pai deu-te demasiada liberdade.
Yâkub, bekaretini vermiş hâliyle onu geri dönmeye zorlarsa namussuz addedilir ve geleceği mahvolur.
A desonra só a atingirá se Jacó a obrigar a regressar a casa, com a sua virgindade tomada e o seu futuro arruinado.
Hepsi kardeşlerimin ellerinde can vermiş ve tüm bunlar benim adıma yapılmış.
Todos eles foram mortos às mãos dos meus irmãos, e tudo feito em meu nome.
Tek şartla kalmana izin vermiş.
Era a única forma de ela me deixar ficar.
Bünyamin doğduğu gece Râhil yüzüğü ona vermiş.
A Rachel deu-lho na noite que o Benjamin nasceu.
Sana zarar vermiş.
Ele arruinou-te.
Babam onu zengin edecek bir şey vermiş.
Disse que o pai lhe tinha dado algo que o deixaria bem na vida.
Komşusu kapıyı açık görünce polise haber vermiş.
Os vizinhos chamaram quando viram a porta aberta.
Yol arkadaşının ölüm emrini vermiş. - Kevin.
Mandou matar o seu próprio compadre.
Birisi ona kopyasını vermiş.
Alguém lhe enviou uma cópia.
Görünüşe göre, Tom Wade Stella'nın kitabının bölümleri için para vermiş.
O Tom contratou o escritor para dar o manuscrito da Stella.
- Grace onu yurttaşlık hocasına vermiş.
A Grace entregou-o à professora de Educação Cívica.
B12 vitamin iğnesi sana enerji vermiş olabilir. Ama bu geçici.
A injecção de vitamina B12 pode estar a aumentar a tua energia, mas isso é temporário.
Ona daha büyük bir öfke vermiş.
- Deu-lhe maior dimensão.
Lance'in kemik iliği nakline ihtiyacı olduğunda Trey ilik örneği vermiş.
Quando o Lance precisava de um transplante de medula óssea, o Trey deu uma amostra para ver se eles eram compatíveis.
Hidrolik basınç düşüyor. Lamia hidroliklere zarar vermiş.
Aviso, queda da pressão hidráulica.
Gabe'i öldürmeye karar verdiklerinde hazır olduğuma karar vermiş oldular.
Quando eles decidiram matar o Gabe, decidiram que eu estava preparado!
Yanlış adresi vermiş.
- Sim. Ele deu-me a morada errada.
Beni buna ne teşvik etmiş bilmiyorum ama bir şekilde aklıma giri vermiş.
Não sei bem o que lhe deu origem, mas essa ideia acompanhou-me.
Bakın kim ortaya çıkmaya karar vermiş?
Vejam só quem resolveu aparecer.
Şu anda ülkemizin tüm onuru, şanı aynı çatı altında toplandı! Keşke "Banquo" muz da varlığıyla onur vermiş olsaydı.
Teríamos aqui sob o nosso tecto a honra do nosso país, se estivesse presente a nobre pessoa, o Banquo.
Bir şey cevap vermiş.
Algo respondeu.
Ama onun 21 yıllık kariyerinde önüne gelen her sağlık düzenlemesine onay vermiş biri olduğunu öğrendim.
Mas ele era um homem, ao que descobri, que destruiu com gosto todas as lei de saúde que conseguiu durante os seus 31 anos de serviço.
Pam Henry yasa destekçilerine rüşvet vermiş ya da onları korkutmuş olabilir.
A Pam Henry subornou ou assustou aqueles que podiam apoiar a nossa lei.
Makineye 5 çeyreklik atıp bana MM şekerlememi vermiş olması gereken B2 düğmesine bastım.
Coloquei 1,25 dólares na máquina, e começou a empurrar o B2, o que devia ter dado MM de amendoim, ponto.
Gitmeme izin vermiş...
Mesmo que...
New Mexico siestasından kalkmaya karar vermiş.
Ei! Parece que o Novo México acordou da siesta.
Darbeden sonra tüm bakanların tutuklanması için... polislere talimat vermiş.
Incumbiu os polícias de Stauffenberg de prender os ministros após o golpe de estado.
Tamam. O zaman eve dönmeye karar vermiş.
Está bem, e então decidiu ir para casa.
Beckwith salındıktan 2 hafta sonra imza vermiş. 2 haftadır da atlatıyormuş.
O Beckwith registou-se duas semanas depois de ter saído, depois escapou há duas semanas atrás.
Annem tavşanları seviyormuş. O yüzden bana Hoppy adını vermiş.
A minha mãe gostava de coelhos, então... chamou-me Hoppy.
Vermiş olduğun emre tepki göstermelerini nasıl karşıladın...?
Como responde à acusação em que foi você que deu a ordem?
Evet, Los Angeles'ta yaşadığımız deprem San Francisco'nun tamamına büyük zarar vermiş gibi görünüyor.
Sim, parece que o terramoto que aconteceu em L.A. provocou grandes danos até São Francisco.
Bu adam boş gününde kendini geyliğe vermiş.
Está numa cena muito gay, no dia livre dele.
Tanrım, erken hüküm vermiş olmaktan nefret ediyorum ve sana...
Odeio tê-lo julgado prematuramente e tê-lo feito sentir...
Herkes Tanrı'ya eşit uzaklıkta olsun diye... rahipler öyle karar vermiş. Bu hoşuma gidiyor.
Os anciões decretaram-no, para que todos ficassem igualmente perto de Deus.
En sonunda biri polise haber vermiş, çünkü maske takan biri normal karşılanmaz.
Alguém acabou por chamar a polícia, porque uma pessoa de máscara não é normal.
Büyükannem bunu anneme, yani büyükannene vermiş.
A minha avó deu à minha mãe. A tua avó.
FN-2187 benim bölüğüme rapor vermiş, değerlendirilmiş ve yenilenmeye yollanmış.
O FN-2187 apresentou-se, foi avaliado e enviado para reacondicionamento.
İyi ki yaşamana izin vermiş.
Estou tão feliz de ele te ter deixado viver.
Şu anda ülkemizin tüm onuru, şanı aynı çatısı altında toplandı! Keşke "Banquo" muz da varlığıyla onur vermiş olsaydı.
Para termos reunida sob o nosso teto a nobreza toda do país, só nos falta a presença do ilustre Banquo.
Yalan söylemiş. Beulah Harridene sana yalan ifade vermiş.
A Beulah Harridene mentiu no depoimento que lhe fez.
Vali Pettyman'e söyleyeceğim. Tilly, Bayan A'ya uyuşturucu vermiş.
Vou contar ao Pettyman, a Tilly drogou Mrs. A.
Her neyse işte, sonunda taşınmışlar ve büyük büyük annem mekanı ateşe vermiş.
Em qualquer caso... Com o tempo acabaram por mudar-se e a minha bisavó queimou tudo.
Vermiş olduğunuz o büyük partiden sonra... burada tek başınıza kalmanız konusunda içim rahat etmiyor.
Bem, depois daquela grande festa que vocês deram... não me sinto muito tranquilo por vos deixar sem supervisão.
Hurst, Vanaya herhangi bir hasar vermiş mi?
Hurst, a válvula está danificada?
Anladığım kadarıyla kendini çok kötü hissediyormuş ve kendini vurmaya karar vermiş.
- Bem pelo que percebi ela não se sentia bem... E decidiu acabar com tudo com um tiro.
Bu, size vermiş olduğum yüksek dozdaki yatıştırıcı yüzünden olacak. Bir tek göz kapaklarınızı hareket ettirebileceksiniz.
E por causa da dose monstruosa de succinilcolina que lhe vou administrar, piscar será o único movimento capaz de fazer.
Vücut çalışma karşılığını vermiş.
O Pilates tem-te feito bem.
Tek bir hatada, nükleer bombayı teröristlerin eline vermiş oluruz.
Um erro e temos uma bomba nuclear nas mãos de terroristas.
Ama tarafını seçtiğinde bir oyuna karar vermiş oldun.
Decidiram fazer um jogo quando escolheram lados.